Ömer Özkaya
Yazar
TT

Absürdizm ve düalizm ya da kuantum teorisinin çoklu kullanımı

Yeni uluslararası ilişkiler rejiminin kurulması öncesi ve esnasında neredeyse tüm sanat ve edebiyat akımlarının yeniden seri üretimi ve yine hızlı tüketimi söz konusu olmaktadır.
Pandemik uluslararası ilişkiler siyasetinin anlaşılabilmesi için de başta absürdizm, dualizm akımları ile kuantum teorisinin çok elverişli alet çantalarını kullanıma sunduğunu ve süreci anlama/anlamama ve analiz etmede çok yararlı olacağı görülmektedir.
Tüm ekonomik, siyasal, dinsel, ahlaki, kültürel, sanatsal, eğitimsel, diplomatik, anarşik, medyatik ve insansal saçmalıkların küresel bir afet halinde sökün ettiği süreci, pandemik örtü, iyice absürtlüğün ve düalizmin mega tablosu halinde Küre’ye arz etmektedir.
Albert Camus’dan Elias Canetti’ye ve antik Yunan şüpheci Pyrrhon’a kadar yüzlerce yazar, filozof ve bilim adamı sanki dün, bugünü yaşamış gibi geleceği bize haber vermişlerdir.
Absürtlük ve dualizmi yaşam felsefesi olarak dayatan post ideolojik dönem ya da tek ideolojili küresel sistem, eninde sonunda absürtlük evrenini de, dualizm dünyasını da tüketip kuantum teorisinin kapısını çalmış durumdadır.
Pandemik sürecin medyası, bilimi, kültürü, önlemleri, aşı stratejileri, pandemik mizah ve yönetsel paradokslar, absürdizm kavramını; çöl susuzluğunu gidermek için ilk gördüğü kuyuya atlayan ve kana kana iştahla tüketilen bir maddeye çevirdi. Rus Bolşevik Devrimi, Fransız İhtilali veya Marie Antoinette absürdizmi gibi süreçlerin kronolojisi de şaşırtıcı biçimde bugünleri çağrıştırıyor.
Dostoyevski’nin, Tolstoy’un, Soljenitsin’in absürtlüğün hoparlörü olması, “Ecinniler” adlı romanın “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler”le eş anlamlılık göstermesi, toplumsal olaylar okur-yazarlığının hep yüzde sıfır düzeylerine indiğinin göstergesi olması da tuhaf değil mi?
1998 Nobel fizik ödülü sahibi Robert Laughlin kuantum teorisini irdelerken olağanüstü durumların sıradan, sıradan hallerin de olağanüstü olarak kabul göreceğini, kavramların ve sözcüklerin gerçek anlamları yerine tersi anlamlarının geçerli olacağını ve yeni bir realite kavramının geliştirileceğini ileri sürer.
Kuantum teorisinin bu tür bir irdelemesini yapan fizikçi Robert Laughlin’in 1998’de bugünleri betimlemesi keşke absürt olsaydı. Keşke kuşku ile karşılayacağımız yeni gerçeklik kavramına karşılık gelseydi…
Kuantum teorisini; sosyal, siyasal, ekonomik ve uluslararası ilişkiler kuantumu teorisine dönüştüren, son 40 yılın küresel tablosudur.
Yine 2004 Nobel fizik ödülü sahibi Frank Wilczek, “Varolmanın Hafifliği” adlı eserinde kuantum teorisinin fizik dışında birçok alana uyarlanabileceğini ortaya koymaktadır.
Daha ilginci Frank Wilczek’in kuantumun işleyişinin gözlemlenebilmesi için onun kurulu düzeninin bozulması gerektiği yönündeki görüşüdür ki bu, pandemik toplum, pandemik uluslararası ilişkiler rejimi için kurulmuş cümleler gibi durmaktadır.
Kuantum teorisinin yaşamın bir çok alanında kullanışlı olmasının altında, atom altı parçacıklar alemi ile insanların sosyal hiyerarşik sistemlerinin benzerliği yatmaktadır.
Atom altı parçacıklar yerine “yönetilenler” ve alt kavramlarını koyarsak kuantum teorisinin sosyolojik süreçleri, bireysel ve kitle psikolojisi verilerini analiz etmede inanılmaz yararları alacağını da göz önünde bulundurursak ne kadar yararlı yeni bir yönetsel ve ideolojik alet bulunduğu görülecektir.
Kuantum teorisinin birey-devlet, birey-toplum, toplum-devlet ilişkilerinde yeni algoritmalar ve matrisler oluşturma potansiyeli “olağanüstü” kavramını bile yetersiz kılacaktır.
Bunu yanı sıra determinizm denilen sebep-sonuç döngüsünün de kuantum teorisi ile kırılıyor olması insanlığın evrendeki yeri sorunsalı ve felsefeyi önemli ölçüde motive edecektir.
Determinizmi, “hikmetinden sual olmaz” deyimi ile yüzyıllar önce sonlandıran mistik tasavvufi anlayışın kuantum teorisinin bazı modüllerinin öncü açıklaması olarak kabul görmesi zorunluluktur.
Sonuç olarak pandemik sürece çok yoğun bir biçimde absürdizm, dualizm ve kuantum teorisinin merceğinden bakıldığında anlaşılır hale geleceğini vurgulamak gerekmektedir.
Pandemik süreci absürt ve dualistik irdelemeye tabi tutunca insan olgusunu yeniden tanımlamaya gereksinim duyulacağı da açıktır. Bunca absürtlük ve dualistik davranış setleri insanlık için yeni olmamakla birlikte kuantum teorisinin determinizmi boşa çıkarması ile bugüne kadarki teolojik ve felsefî argümanlar ve aforizmalar miadını dolduracaktır.
Kuantum dolanıklığı ile çok farklı uzaylarda bulunan iki kuantın etkileşim içinde olabileceği teorisi, Dünya dediğimiz gezegeni insanlık için küresel hapishane olmaktan çıkaracak potansiyeli taşımaktadır. Absürt ve dualistik süreçlerin insanlığa çoğu zaman yeni bir sağduyu ve akıl koordinatı verdiği de evrensel bir gerçektir.
Pandemik sürecin kuantum teorisinin Nobel ödüllü fizikçilerini teyid etmesi ise insanlık için olağanüstü olabilir. Olağanüstü olarak etiketlenmiş tüm olay ve olguların sıradanlaşacağı bir sürece girilmiştir. Tüm küresel birikim yeniden tanımlanacak ve sözcükler gerçek anlamlarına yaklaşma olasılığını yükseltecektir.
Kuantum teorisinin siyasal, sosyal, ekonomik, medikal, diplomatik ve mizahi uygulamaları küresel anlamda yaygındır. Pandeminin uluslararası bir katalizöre ve/veya ayıklayıcıya dönüşmesi önemli oranda kuantum teorisinin kullanımı ile ilgilidir.
Önümüzdeki süreç, kuantum teorisinin üstünlük sağlamada en etkin araç olacağını işaret etmektedir.
Peki yerelcilik ve yerel açıklamalar gündemden kalkacak mı? Kuantum teorisinin yerel nedensellik ile açıkladığımız olay ve olgulara son vermesi büyük olasılıkla orta vadede gerçekleşecek.
Yerel nedensellik bir yerel olay ve olguyu kendi çevresindeki parametrelerle açıklamak olarak tanımlanıyordu.
Dünyadaki tüm varlıkların (canlı/cansız) evrenin ya da evrenlerin başka yerlerindeki varlıklarla etkileşim ve iletişim içinde oldukları gerçeğinin "keşfedilmesi" ile galaksimizin, belki Evren ya da evrenleri oluşturan "hücrelerden birisi" oluşu olgusunu teslim etmek zorunluluğu oluşacaktır.
Bu olgu zaten "ışınlanma" teknolojisini tartışmaya açmıştır. İlerleyen ve çok uzak olmayan gelecekte kuantum teorisinin aklın ve algının prangalarını kırarak "ışınlanma" teknolojisinin aslında sürekli soyut formlarda kullanıldığı ve bunun somut olarak da yapılabileceği "keşfedildiğinde" insanlık bir "kuantum sıçraması ile" gerçek anlamda evrenselleşecektir.
Werner Heisenberg’in belirsizlik yaklaşımı da bildikçe bilmediğimiz alanların artacağı gerçeği ile insanlığı yüzleştirmiştir. Bu bağlamda mutlak bilgiye sahip olmak ve tam ve mutlak olarak egemen olmanın evrensel yasalara ters olduğu olgusu insanlık için umut olma potansiyelini taşıyacaktır.
Dolayısıyla kuantum teorisinin insanlığın aklını insana teslim edeceği bir sürecin tanımlaması olduğunu söylemek mümkün olabilecektir. Böylece cüz-i iradeye sahip olarak nitelenen insan tam irade sahibi olma yolunda önemli bir sıçrama yapmış olacaktır.
Pandemik sürecin olağanüstü durumları sıradan, sıradan olguları da olağanüstü duruma evirerek kuantum teorisinin etkin kullanımını ifşa ettiği görülecektir.
Nobel ödüllü fizikçi Robert Laughlin, Frank Wilczek ve Werner Heisenberg’in bu yeni sürecin teorisyenleri olarak görülmesi yerinde olacaktır.
Absürtlük ve dualizm olmaması gerekeni göstermesi açısından önemli tekniklerdir.
Dünün absürt ve olağanüstü olguları bugünün sıradanları olacaksa, kuantum teorisi ideolojisini, yeni sürecin ideolojisi olarak anons etmek isabetli olacaktır.