İstemi Yılmaz
TT

Devrim soldan gelmeyecek

Koronavirüs, ekonomik daralma ve felaketlerle son bulan 2020’yi uğurlarken içimizdeki halisane umutların ne derece boş olduğunu görmemiz kısa sürdü. Kendimize “Daha ne olabilir ki?” diye sorarak heyecanla adım attığımız 2021 de hızlı başladı. Daha ne olduğunu anlamadan ABD’deki Kongre baskınıyla yüz yüze geldik. “Yenilen pehlivan” Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump’ın seçimlerde yapıldığını iddia ettiği usulsüzlüğü protesto için topladığı kalabalık, liderlerinin emriyle bir çırpıda meclis binasına hücum etti.
Boynuzlu kalpaklar takan, hayvan postları giyen adamların, Kongre binasının duvarlarını aştığı görüntüler, Orta Çağ temalı Hollywood yapımlarını andırdı. Hani birisi çıkıp “Burada Diriliş Abraham Lincoln filmi çekiliyor” dese, herkes inanırdı. Ancak “demokrasinin beşiği” Birleşik Devletler’in fildişi kulesine ok fırlatanlar ne bir film platosundaki figüranlar ne de “marjinal” etiketiyle geçiştirilecek kimselerdi. Onlar, Cumhuriyetçi Parti’nin oy deposu olan ABD’nin yeni nesil sağcılarıydı. Kongre baskını sayesinde bu, kimilerine göre aşırı kimilerine göreyse devrimci sağ ile hem ABD hem dünya tanışmış oldu.
Amerika’da katılanların “devrim” dediği isyanın küçük bir provasını bizlere gösteren bu yeni sağcılar, dünyanın pek çok yerinde yükselişte. Brezilya’da askeri diktatörlük yıllarına öykünen Jair Bolsonaro’nun başkan seçtiren bu sağ. Macaristan’da Başbakan Viktor Orban’ın, Avrupa Birliği’ni (AB) George Soros’un kuklası olarak sunarak, koltuğunu korumasını sağlayan yine aynı hareket. Polonya’da Kilise-doktrin-parti üçlemesiyle ülkeyi Brüksel çizgisinin dışına çıkaran, İngiltere’de sırf saçma bir Brexit anlaşmasını gerçekleştirmesi için Boris Johnson’a sınırsız parlamenter çoğunluk bahşeden veya Hindistan’da Hindu milliyetçiliğinin konforuyla Başbakan Narendra Modi’yi yeniden iktidar yapan, bu sağ alternatifin kendisi. Bahsi geçen yükselişteki siyasi rüzgâr, Fransa’da ırkçı siyasetçi Marine Le Pen’i, İspanya’da Vox ve İtalya’da Lig partilerinin yelkenini dolduruyor.
Her ne kadar birbirinden uzak ve farklı coğrafyalardan örnekler sunsak da alternatif sağın ortak değerler üzerinden bir “enternasyonal” oluşturabiliyor. Kurumsal siyasetin yozlaşmış yapılarının reddedilerek “siyasi elitlere karşı çıkmak”, özünü dinden veya ulusal gururdan alan “fanatik bir milliyetçiliği savunmak” ve kapitalizmi eleştirmeden “küresel sermayeyi ülke üzerinde oyunlar oynamakla suçlamak” yeni sağın omurgasını oluşturuyor.
Bu üç maddeyi biraz daha açmakta fayda var. İlk olarak bu hareket, sürekli aynı yüzlerle karşılaştığı ülke yönetiminin “sadece kendi cebini düşünen isimlerden teşekkül bir çete” olduğuna inanıyor. Yıllardır değişim umuduyla verdikleri her oy sonrası yaşadıkları politik hüsrandan bıkmış durumdalar. Gerçek anlamda bir değişim, “devrim” istiyorlar.
İkinci olarak, yıllardır refah düzeyinde değişiklik yaşanmayan bu insanlar, kapitalizmin çetin şartlarında az da olsa sosyal bir dayanışma kırıntısını dini veya etnik aidiyette bulabileceklerini düşünüyorlar. Zira yeni sağı oluşturan kitlenin büyük bir çoğunluğu hayatı belirsizlik, geleceksizlik, güvencesizlik ile dolu olan yeni bir sınıftan geliyor; “prekarya”. Sürekli iş değiştirmenin olağanlaştığı, kurumsal ve sosyal aidiyetin ortadan kalktığı, güvencesizlikle örülü çağımızda yaşayan prekarya, bir arayışta. Aidiyet noksanlığını bir tür dini-milli cemiyetçilikle kapatmaya çabalıyor. Ekonomik anlamda önünü göremediği her anda biraz daha haz temelli aşırılıklara (Kongre basmak, mülteci kovalamak veya yalnız kurt terör eylemleri gibi) yöneliyor.
Yeni sağın askerleri, son olarak, kapitalizme us dışı bir karşıtlık geliştiriyorlar. Zenginliğin kaynağını sorgulamak yerine sermayenin kimin elinde olduğuna bakarak teknoloji şirketleri, liberaller veya yabancıları suçluyorlar. Tüm bunları savunurken de eskisi sendikalara üye yazılarak değil, sosyal medyada sloganlardan aparılmış isimlere sahip gruplar kurarak örgütleniyorlar.
Medyamızın “darbe” diye kısaltarak küçümsediği ABD’de yaşananlar önümüzdeki yıllarda sıkça konuşacağımız alternatif sağın isyanının küçük bir temsilinden ibaret. Ülkeler, mekanlar, dekorlar değişebilir fakat bu yeni sağ güçlenerek kendisine siyaset sahnesinde hatırı sayılır bir yer ediniyor.
Devrim soldan gelmeyecek. Ve evet sanılanın aksine televizyondan yayınlanacak. Eğer bir değişim olursa dini-etnik aşırılıkçıların başrolde olacağı bir ayaklanmayı bizler de salonumuzda çay içerek takip edeceğiz.