Sevsen Şair
TT

Bir yumuşak güç olarak Rashash!

MBC ve Şahid dijital platformlarında, sinema endüstrisinin tüm uluslararası imkanlarından yararlanılan “Rashash (Makineli Tüfek)” adında büyük bir dizi başlayacak. Dizide ünlü İngiliz senarist Tony Jordan, görüntü yönetmeni Luke Bryan ve İngiliz yönetmen Colin Teague’den yardım alındı. Tehlikeli sahneler, meşhur Bulgar Alpha Stunt’ın kurucularından biri olan Kaloyan Vodenicharov tarafından tasarlandı ve denetlendi. Vodenicharov, ünlü Hollywood yapımlarındaki uzmanlığıyla meşhur biridir. Prodüksiyon, MBC Studios ve TwoFour54 şirketlerinin yanı sıra sağladıkları hizmet ve kolaylıklarla bölgedeki medya şirketlerine aittir.
Burada, dizinin bütün oyuncu kadrosunun Suudi ve hepsinin yeni genç yetenekler olduğunu belirtmekte fayda var. Peki yalnızca sinema ve diziden  mi bahsediyoruz? MBC ve Şahid, “Al Asouf” gibi Suudi Arabistan Krallığı'nın kimliğini, kültürünü ve tarihini tasvir eden birkaç dizi yayınladı. Bu dizilerle halkın, kendi dilinde ve çocukları aracılığıyla kimliğini ortaya koyma ve dünyaya açılma arzusu ortaya çıktı. Böylece arena, Körfez insanının sadece kadınları önemseyen, para harcayan zengin bir şahsiyet ve kurnaz bir karakter olarak resmedildiği Hollywood’a bırakılmamış oldu.
Suudi devletinin yumuşak güç araçlarından biri olarak diziye olan ilgisi, dikkati ve cesaretlendirmeyi hak ediyor. Yumuşak güçlerin öneminden ve siyasi gündemleri gerçekleştirmedeki rolünden konuşunca, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden, Berlin Duvarı'nın yıkılmasından, kapitalizm ile komünizm arasındaki Soğuk Savaş'a eşlik eden her şeyden, Japonya'nın kültürel istilasından ve Batı kampını korkutan Japon kimliğini değiştirme girişimlerinden de söz etmiş oluyoruz. Diziler, Çin ve Rusların kolektif zihniyetini şekillendirdi. Batı kampının doğulu güçlere yönelik en önemli araçlarından biri de dramaydı. Japonya, yumuşak güçlerin büyüsünün farkına vardı ve seri üretime yöneldi. Hollywood'un onlarca yıldır kurduğu Japon klişesini değiştirmek için dijital platformlardan yararlanarak bunları yurt dışına ihraç etti. Şu anda Türkiye bu dizi savaşını veriyor.
Devletin bu yumuşak güçlere olan ilgisi övgüyü hak ediyor. Herhangi bir mesaj vermeyi önemsemeyen ve yalnızca kar amacı güden özel sektörün kapasitesini aşan imkanlardan bahsediyoruz. MBC, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli bir şirket ile işbirliği içinde duruma müdahale ettiğinde, dizilere güçlü bir şekilde hizmet eden yüksek bir tavandan bahsediyoruz. Diziler her ne kadar Suudi Arabistan vizyonu çerçevesinde çiziliyor ve ulusal gündeme hizmet ediyor olsa da, Suudi Arabistan'ın dünyaya açılmasına yardımcı olan yumuşak güçlerle ve uluslararası toplumla kurulan doğal bir ortaklıkla karşı karşıyayız.
Mesela Al Asouf dizisi, Suudi insanının imajını gerçek et ve kanla yansıtıyor ve ekonomik değişimlerin yaşam tarzı üzerindeki etkisini gösteriyor. Burada insanları, günlük hayat, acılar ve yaşadıkları zorluklar ile birlikte görüyorsunuz. Sonra aşırılık yanlısı fikirlerin nasıl nüfuz ettiğine ve barışçıl zihnin ne şekilde ortadan kalktığına tanık oluyorsunuz. Bu dizi, Netflix gibi uluslararası platformlarda yayınlanmayı hak eden bir dizidir. Amaç, tüm üretim ve dağıtımın Suudi Arabistan Krallığı'na bir devlet ve toplum olarak hizmet edecek şekilde yönetilmesidir.
İtiraza yeltenen, bunun ifade ve sanat özgürlüğünü ortadan kaldırdığını söyleyen kimselere, Hollywood yapımlarında görüp hayranlık duydukları pek çok şeyin arkasında ABD’deki derin devlet kurumlarının olduğunu söylüyorum. Onları Tricia Jenkins'in The CIA in Hollywood (CIA ve Hollywood: Teşkilat Sinema ve Televizyonu Nasıl Biçimlendiriyor?) kitabına yönlendiriyorum. Ayrıca Simon Willmetts'in, "In Secrecy's Shadow: The OSS and CIA in Hollywood Cinema 1941-1979" kitabına bakarak, Amerikan ulusal hedefleri söz konusu olduğunda dramatik yapımın nasıl kullanıldığını görebilirler. Öyleyse Hollywood'dan daha fazla Hollywood’cu olunmamalı!