Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Irak iki dava arasında

Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki şiddetli çekişme yüzünden ABD’nin içerisinde halihazırda devam eden siyaset, güvenlik ve medyadaki yangınlar ve fırtınaların ortasında ABD Hazine Bakanlığı’ndan, Irak’taki Haşdi Şabi Başkanı Falih el-Feyyad’ın yaptırım listesine alındığı haberi geldi.
ABD tarafından yaptırım listesine alınması ve mallarının takip edilmesi siyasi ve mali açıdan Feyyad  için can sıkıcı bir haber. Aynı şekilde bu, Irak’ın güneyindeki limanlarda faaliyet gösteren nam salmış çeteler üzerinden yasadışı satışlar yaparak Irak petrolünün gelirlerini korkunç bir şekilde gasp etmeleri ve on milyarlarca ABD doları değerindeki diğer yolsuzlukları ile bilinen İran’a bağlı diğer Iraklı liderler için de can sıkıcı bir haber.
Özel olarak Feyyad’ın şahsiyetine yönelik değil genel olarak Irak halkının çok iyi bildiği bir olgudan bahsediyoruz. Irak Başbakanı Mustafa Kazımi’nin verdiği tüm vaatlere, yaptığı konuşmalara ve Irak devletinin geri döneceğine dair verdiği söze rağmen milisleri hakim kılıp normal devlet kurumlarının varlığını zayıflatarak Irak devletinin kendisini ele geçirme fikri de işin cabası.
Irak’ta İran rejiminin önde gelen adamlarından Hadi el-Amiri’nin liderliğindeki ve Fetih Koalisyonu altındaki Bedir Örgütü’nden Iraklı milletvekili Süham el-Musevi, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte “ABD Hazine Bakanlığı tarafından yapılan şey, Irak’ın terörden temizlenmesinde büyük bir rolü olan Feyyad’ın başkanlık ettiği heyet (Haşdi Şabi) gibi hükümetin kurumlarına başkanlık eden liderleri ve isimleri hedef aldığı için kabul edilmez” dedi.
Bu hanımefendi, lideri Falih el-Feyyad DEAŞ ile savaştığı için yaptığı her şeyin bağışlandığını ve en ufak bir şekilde sorguya çekilemeyeceğini kastediyor!
Bu iddiaların gerçekliğini geride bırakalım ve şu soruyu da atlayalım: Ya “sadık” Haşdi Şabi milisleri ile savaşmak? Bunun hepsini bırakalım ve milletvekili Süham karşısında Feyyad’ın başarılarının büyüklüğünü ve darbelerini kabul edelim… Peki ya sonra?
DEAŞ ile savaşmak sonsuza kadar siyasi ve mali bir “sigorta poliçesi” mi sağlıyor? DEAŞ davası tıpkı Filistin davası gibi kutsallık için bir mazeret, yolsuzluk için bir bahane ve dava adı altında diğerlerine şantaj yapıp susturmak için bir silaha mı dönüşecek?!
Irak’taki yolsuzluğa ve milislerin zorbalığına karşı duyulan öfke, Washington’daki Beyaz Saray’da bugün sağcı, solcu ve diğer kesimlerden ve eğilimlerden kimin oturduğuna bakmaksızın köklere inmiş bir Irak öfkesi… Irak’ın en önemli sorunu budur.