İstemi Yılmaz
TT

Türkiye, Almanya’daki değişime hazır mı?

Almanya’da ülkeyi yaklaşık 16 senedir yöneten Şansölye Angela Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) yeni liderini seçti. Partinin dijital ortamda yapılan 33’üncü kongresinde Merkel’in şahsında vücut bulan ılımlı kanadın adayı, Kuzey Ren-Vestfalya Başbakanı Armin Laschet, 1001 delegenin 521’inin oyunu alarak ipi göğüsledi. Rakibi ve “göç karşıtı ekibin adamı” Friedrich Merz ise 466 oyla temsil ettiği düşüncenin CDU içerisinde ne kadar kuvvetli olduğunu gösterdi.
Ülkeyi yıllardır Hristiyan demokrat birlik partileri CDU ve CSU yönetiyor. Son yıllarda Protestan dindarlığı siyaseten kullanan liderlere sahip CSU, yani Hristiyan Sosyal Birlik, Bavyera eyaletinde etkili. Seçimlere birlikte katıldığı, kardeş partisi CDU ise ülkenin geri kalanında söz sahibi ve Hristiyan demokrasisinin büyük ortağı. Dolayısıyla Avrupa Birliği’nin her hareketinden sorumlu olması ve küresel ekonomideki payı nedeniyle bile gözlerin çevrilmesi gereken Almanya’daki değişim son derece mühim.
CDU’nun tepesindeki Türkiye için önemli kılan ise seçimden bir gün sonra Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaret. Maas’ın Türkiye temaslarında çoğunlukla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile kurmayı tasavvur ediyoruz” açıklaması merkezdeydi. Reform ve Brüksel açılımı görüşüldü, tartışıldı. Ankara’nın Merkel hükümetiyle ilişkileri oldukça iyi. Fakat Türkiye, Berlin’deki değişime hazır mı? CDU’nun yeni lideri Laschet ve getireceği yenilikleri ne kadar sağlıklı bir şekilde analiz edebiliyor?
Hristiyan demokrat hareketteki bayrak devri, Alman iç politikasını ve dolayısıyla Türkiye’yle ilişkileri kaçınılmaz olarak etkileyecek. CDU’nun yeni lideri Laschet’in lakabı “Türk Armin”. Kendisi bu tanımı hakkedecek kadar büyük bir entegrasyon sevdalısı. Başka bir değişle Merkel gibi Laschet de mülteci krizinde kapıların açılmasından yana tavır almış bir siyasetçi. Ancak hali hazırda ülkenin en yüksek nüfuslu eyaleti olan Kuzey Ren-Vestfalya'nın başbakanlığı görevini yürüten Laschet’in lakabından “Ankara’nın değişmez dostu” olduğunu çıkarmak mümkün değil. Zira 59 yaşındaki siyasetçi, Ankara’nın Almanya’daki Türkler üzerindeki etkisinden son derece rahatsız. Türkiye’deki gerilimlerin Berlin’deki toplulukları bölecek, birbirine düşürecek düzeye gelmesine karşı olduğunu sürekli dile getiriyor. Buna rağmen dış politikada bir ayrım yaparak Türkiye’nin Berlin için önemli bir müttefik olduğunu da kabul ediyor.
Laschet’in kişisel fikirleri son derece pozitif görünse de Ankara açısından asıl sorun Almanya’nın geleceğinde rol oynayacak diğer aktörler. Her şeyden önce Laschet, CDU içerisinde ezici bir çoğunlukla seçilmiş bir lider değil. Sağ kanadın nefesini ensesinde hissediyor. Taht oyunlarının çetin olduğu Berlin koridorlarında yapacağı her hata, tıpkı iki yıl önce aynı görevi üstlenen ancak yaptığı gaflar neticesinde koltuğunu bırakmak zorunda kalan Annegret Kramp-Karrenbauer gibi, sonunu getirebilir. Alman siyaseti de bunun farkında olacak ki Eylül 2021’de düzenlenecek genel seçimlerde CDU-CSU koalisyonunun başbakan adayının Laschet değil, CSU lideri Markus Söder olması bekleniyor. Katolik Laschet’in aksine Protestan inancını benimseyen Söder, mevkidaşından daha dindar ve Hristiyanlık vurgulu bir siyaset yapma tarzına sahip. Bavyera’da aşırı sağcı AfD’nin İslam karşıtı tabanını kazanmak adına “Haçı kamusal alana taşıma” kampanyalarıyla tanınıyor. En ünlü retoriğiyse Almanya’nın Müslüman vatandaşlarıyla İslam arasına mesafe koyarak Almanya’nın Hristiyan köklerine yaptığı vurgu. İslam karşıtlığı bir kilometre öteden hissedilen Söder’in Türkiye’nin DİTİB aracılığıyla Almanya’daki camilere müdahalesine sert bir şekilde karşı çıktığını söylememize gerek dahi yok.
Laschet’i zorlayacak olan bir diğer meseleyse sosyal demokratlarla kurulan koalisyon. Almanya’daki son kamuoyu yoklamaları, ülkenin ikinci partisi konumundaki sosyal demokrat SPD’nin bir sıraya geriye düştüğünü gösteriyor. Yüzde 30 bandının yukarısındaki CDU/CSU açısından yeni tehdit, anketlerde yüzde 15’i garantilediği görülen Yeşiller. Türkiye’de Cem Özdemir’in uzun yıllar eş genel başkanlığını yapması nedeniyle yakından tanınan ve Ankara’da pek hoş karşılanmayan Yeşiller, koalisyon ortağı olmaya hazırlanıyor. Laschet’in de CDU lideri seçilmesinde bu tablonun etkisi büyük. Zira, “Türk Armin”, sağ kanadın aksine Yeşiller’e birtakım tavizler vererek kalıcı bir iktidar kurmaktan yana. Alman çevrecilerin Türkiye iç politikasına dair fazla müdahaleci tavrı göz önünde bulundurulduğunda, tavizin “Ankara’ya baskıyı” kapsayacağını kestirilebilir.
Tarihsel olarak güçlü bağlara sahip Almanya ve Türkiye’nin ilişkilerinin tümden bozulması pek öngörülebilir değil. Buna rağmen iki ülke arasında Almanya’ya kaçan FETÖ terör örgütü üyelerinin iadesi, Suriyeli ve Afgan mültecilerin Avrupa’ya kaçışının önlenmesi, Almanya’daki camilerdeki Diyanet etkisinin azaltılması, SETA Vakfı’nın Almanya’daki Türklere yönelik faaliyetlerinin kısıtlanması ve Türkiye’nin iç siyasetindeki figürlerin Alman vakıflarıyla sıkı fıkı ilişkileri gibi bir dizi önemli başlık mevcut. Bütün bu saydığımız maddelerden daha henüz Avrupa Birliği ve Doğu Akdeniz gibi yakıcı sorunlara gelinemediği fark edilecektir.
Ankara bir süredir dış politikada “küçük” sorunları öteleyerek “büyük” resme odaklanmış durumda. Dikkat edilmesi gereken nokta ertelenen küçük sorunların giderek ikili ilişkilerdeki hesabı kabartacak raddeye gelmesi. Eğer Türkiye Almanya’nın değişen tablosunda yeni müttefikler kazanmaya çabalamazsa bu ufak problemler, çatışma alanlarına dönüşebilir.