Hasan Ebu Talib
TT

Filistin seçimleri: Arzular ve engeller

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Fetih ve Hamas hareketleri arasındaki anlaşmanın ardından yasama, başkanlık ve Filistin Ulusal Konseyi seçimlerini düzenleme kararı, göle atılan bir taşın ardından akıntıların sessizce hareket etmesine benzetilebilir. Bu durum genel olarak Filistinlileri, on yıldır değişip dönüşen ve henüz istikrara kavuşmayan uluslararası ve bölgesel atmosferin ışığında, büyük ve önemli bir hakkın önüne koyuyor. ABD’deki gelişmeler ve yeni yönetimin vizyonu her ne kadar ideal olarak nitelendirilebilecek bir düzeyde olmasa da Trump’ın görevde bulunduğu dönemden daha iyi olduğu söylenebilir. Bu konu, henüz çok geç kalınmayan bazı cesur kararların alınmasını teşvik ediyor. Filistin siyasi sisteminin meşruiyetinin yeniden tesis edilmesi, seçimler ve son yirmi yılda daha derinleşmiş olan boşlukların doldurulması bunlardan bazılarıdır.
Filistinlilerin seçimlerle ilgili beklentileri çok yönlü ve önemlidir. Herkes bir şeyleri olduğu gibi devam ettirmenin kimsenin çıkarına olmadığının farkında. Seçimler dolayısıyla pozisyonlarının ve nüfuzlarının doğrudan zarar göreceğini düşünen kimseler de bunu görüyorlar. Herkesin sadece tek bir adım değil, büyük adımlar atma zamanı geldi. Filistin’de karar mercii olanlar mevcut gerçekliği farklı bir kılıf içinde sunmaktan ziyade seçimleri geleceğe yönelik bir dönüm noktası haline getirmeye azmederlerse büyük adımların önü açılacaktır. Elbette pek çok engel oluşturan dış etkiler var. Ancak Filistin iradesi, geleceği şekillendirmede temel ve hakim faktör olmaya devam edecek. Filistin halkının ulusal hakları lehine mümkün olan her fırsatı değerlendirecek.
Seçimler, mevcut bölünmelerin değerlendirilmesinin kapısını açacak. Çoğunluğu kazanmak isteyenlerin önce kendilerini toparlamaları gerekecek. Fetih Hareketi’nden dışlanan -ister normal isterse de liderler kadrosundan olsun- kimseler ile diyalog artık her zamankinden daha fazla gerekli. Hamas'ın da birçok pozisyonunu ve bağlantısını gözden geçirmesi gerekiyor. Kapsamlı uzlaşıya varmak, seçimlerin başarısı için gerekli bir koşuldur. Ayrıca Filistin davasına karşı tarihsel sorumluluğunu da bununla kanıtlayabilir.
Büyük ve meşru arzular ve beklentiler var. Ancak bunlara eşlik eden birtakım engeller de bulunuyor. Seçimlere katılmayı reddeden, fizibilitesini sorgulayan ve seçimlerin ertelenmesine yol açabilecek çeşitli Filistin- İsrail bahaneleri mevcut. Seçimleri reddeden bu kimselerin buna engel olmak bir kenara, başarılı olması için çaba sarf etmeleri gerekiyor. Vatandaşların iradesine dönmek, çabaya ve fedakarlığı hak eden bir şeydir. Teoride gerek başarı gerekse de başarısızlık açısından tüm olasılıklar mümkündür. Ancak başarısızlığı bir kader olarak görmek, mevcut şartlar altında seçenekler arasından çıkarılması gereken bir meseledir. Özellikle de derinlemesine incelenmesi gereken önemli yasal engeller mevcutken.
Bu bağlamda bahsedilebilecek en belirgin yasal sorunlardan biri, seçimlerin Kudüs de dahil olmak üzere işgal altındaki tüm Filistin topraklarını ne ölçüde kapsayacağı meselesidir. Bu temelde seçimlerin doğası ile ilgilidir. Ayrıca çeşitli yerlerdeki vatandaşların katılımının kapsamının belirlenmesi de halledilmesi gerek bir husustur. 2005 başkanlık ve 2006 yasama seçimlerinin, üzerinde uzlaşıya varılması durumunda devleti yönetme ehliyetine sahip siyasal sistemin oluşumunun önünü açan geçiş döneminin unsurlardan biri olduğu bilinmektedir. Burada şu sorunun sorulması gerekiyor:
Bu yıl yapılması beklenen seçimlerin referans noktası nedir? Fiilen ihlal edilen Oslo Anlaşması mı? Yoksa Fetih Hareketi liderlerinden Azzam Ahmed'in bahsettiği devlet referansı mı? Hangisi, Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas'ın sadece Otoritenin başkanı değil Filistin Devlet Başkanı (işgal altında) olarak görülmesine dayanan değişiklikle uyumludur? Bu görüş, seçim kararının işgal gücünün onayına veya reddine bağlı olmadığını ifade eden hukuki bir vizyondur.
Uygulamada her ne kadar işgal altındaki devlete seçimlerin seyrini belirlemede egemenlik verilmiş olsa da Tel Aviv ile ister açık ister örtük olarak bir anlaşma olmaksızın bunu gerçekleştirmek pratikte pek de mümkün görünmemektedir. Buradaki en önemli unsur, Kudüs ve Kudüslülerin seçimlere katılma hakkı ile ilgilidir. İsrail, Kudüs'ün ebedi başkentleri olduğunda ısrar ediyor. Biden yönetimi, konuyu tartışmak veya geri çekmek niyetinde değil. İsrail'in Kudüs'te seçimlerin düzenlenmesini kabul etmesi ise şüphe götürür bir konudur. Çünkü İsrail’in mantığına göre seçimlere izin verilmesi, Kudüs'ün İsrail’in başkenti olduğunun sorgulanması anlamına gelir.
Filistinlilerin Avrupa ülkelerine ve ABD'ye “Kudüs'teki seçimleri kabul etmesi için İsrail'e baskı yapma çağrıları ve talepleri” İsrail seçimlerinin sona ermesine ve yeni bir hükümetin kurulmasına kadar pratikte yankı bulmayacak. Yönetime ve katılacak partilerin durumuna göre bu, önceden tahmin edilmesi zor bir karardır. Burada cesur fikirlerle ret olasılığıyla nasıl yüzleşmek gerektiği düşünülmelidir. Filistinlilerin büyük bir kesimi için önemli olan seçimlerin on beş yıllık bir gecikmeden sonra yapılmasıdır. Bazıları için en önemli olan şey, bunun mümkün olan en iyi şekilde düzenlenmesidir. Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye’nin açıklamasına göre şubat ayının ilk haftasında Kahire’de gerçekleştirilecek toplantıların ana odağını da bu iki mesele oluşturacak.
Burada şu soru gündeme geliyor: Filistin ulusal birliği hususunda uzlaşı sağlanmadan ve gerekli adımlar atılmadan, iki büyük Filistin hareketi arasında seçimlerin özgür ve adil bir şekilde yürütülmesi ile ilgili her konuda uzlaşı sağlanabilir mi?
Burada esas mesele, iki husustan hangisinin daha öncelikli olduğuyla ilgilidir: Bilinen tüm kurallarıyla birlikte seçimler mi yoksa tüm siyasi ve pratik sonuçlarıyla bir uzlaşı mı?
Bu sorunun çözümü sadece seçimlerin başarısı için değil, aynı zamanda Filistin davasının statüsünü yeniden elde etmesi için de önemli bir adımı temsil ediyor.
Bazılarının Hamas'ın çoğunluğu elde etmesi ile ilgili dile getirdiği korkular, 2006'da yaşananları akla getiriyor. Ayrıca İsrail'e yükümlülüklerinden ve müzakerelerde verilen haklardan kaçması için bir fırsat daha veriyor. Tüm Filistin unsurları arasında kapsamlı bir uzlaşma ve işlevsel bir paylaşıma ihtiyaç vardır. Bu olmadığı takdirde fırsat, bir tehlikeye dönüşebilir.