Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Köy günlüğü: Gökyüzü inekleri

İşte bir kez daha geliyor. Ritüellerini ve ön adımlarını artık biliyoruz. Doğanın çılgınlığındaki monotonluk. Birdenbire toplanan bulutlar evleri karanlığa boğuyor. İnce bir yağmur camlara çarpıyor. Sonra güçleniyor, şiddetleniyor, sıklaşıyor, derinleşiyor ve bardaktan boşanırcasına yağmaya başlıyor. Birkaç dakika sonra fırtınanın kendisi kopacak. Her yerden esen rüzgarlar çam ağacının dalları arasında ıslıklar çalacak. Gökyüzünde şimşekler ve yıldırımlar çakacak. Büyükanneler, “Gökyüzü ineği akşam yemeği için gürlüyor” diyerek torunlarının korkularını giderecekler.
Çocuklar buna inanmayı seçecekler çünkü efsane daha az korkutucu. Dışarıda kopan ve yeryüzünün güzelliklerinden, baharın renklerinden sıyrılmış, mücerret kışın sürprizlerine alışamayacaklar. Buna karşılık, ineklerinin gürlemesi çok uzamaz. Nineleri buna kesin söz veriyor. Mübarek parmakları ile dokuduğu kilimi ile bunun kanıtını sunuyor. Bunu biliyor, çünkü günler uzuyor. Bu ufuklarda batmadan önce başka ülkelerde aylak aylak dolaştığından gün batımları gecikiyor.
Nine onlara hayatın tüm güzelliklerini vaat ediyor. Fırtınadan sonraki uyanışı, ceviz ve gül suyu ile haşlanmış buğdayı, derslerini çalışan ve ezberleyen, uslu duran ve gökyüzü ineğinden korkmayan herkese “bayramlık” gibi bir harçlığı.
Ancak şimdi gökyüzü yorgun bulutlarının yükünü kaldıramıyor. Yağan yağmur torunlara eski masalları hatırlatıyor. Seller ve yağmur durmuyor. Kim bilir belki biraz sonra aç kurtlar ulumaya başlar. Yahut yaz ve kış olsun ebediyen evsiz, büyükannelerin hikayelerinde binlerce adı olan, hüzünlü gelincik. Onun adı her zaman şefkatle anılır, bazen tilki adını aldığında ise hayranlıkla. Şimdi torunlar artık neredeyse her şeyi biliyorlar. Kışı kasvetli çıplaklığından, baharı neşesinden, yazı gururundan, sonbaharı ise ağaçların rüzgarla mücadelesinden tanıyorlar. Sonbaharda ağaçlar yapraklarını döker dökmez, kuşlar görünmez olur. Açık gökyüzü kaybolur. Güneş soğuğa teslim olur, bulutlar da içlerini boşaltmak için çatışır.
Kapalı kapılar ve pencerelerin yarattığı izolasyonda her şey çok uzak görünür. Çam ağacının ardında karşı vadi, kumlu tepeler, tarlalar ve kayalar bir çöl yaratığı gibi uzanır.
Torunlar  içten içe korkarlar. Büyükanneleri onlarla şakalaşır ve onlara hiç duymadıkları bir masal anlatmayı önerir. Başından bunun gibi 90 kış geçmiştir. Rüzgarların çılgınca esmesini, fırtınaların köpürmesini, gökyüzü ineklerinin kızgın ayılar gibi gürlemelerini umursamadan, pencerede cıvıltılı baharı beklediği 90 kış.
Ne var ki torunlar onu bir punduna getirip, her biri kendi bilgisayarının başına geçerek Google’da yıldırımların, şimşeklerin ve fırtınaların nasıl oluştuklarını araştırırlar.