Mina Ureybi
2009- 2011 yıllarında Şarku'l Avsat'ın Washington temsilciliğini yaptı.
TT

Arap gençliğinin endişesi: Onurlu yaşam

“Onurlu yaşam isteyen bir genç...” Geçen hafta Trablus’ta Lübnan güvenlik kuvvetlerinin kurşunuyla vurularak yaşamını yitiren Ömer Faruk’un kuzeni kendisini böyle tanımlıyor. Ömer, milyonlarca Arap genci gibi kendisini ve ailesini geçindirecek, iyi ve onurlu bir yaşam sağlayacak bir iş fırsatı arıyordu. Ülkesinde bu fırsatı bulamadı. Bu yüzden şansını Türkiye'de denedi ama başarılı olamadı ve zorlu bir mali krizdeki ülkesi Lübnan'a geri döndü. Bu durumu protesto etmek için sokağa indiğinde güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi. Ömer’in hikayesini öldüğü için öğrendik. Ama onun gibi işsizlikten, iş fırsatlarının yokluğundan ve umutsuzluktan muzdarip milyonlarcası var. Ne yazık ki dünya birkaç hafta, hatta gün içinde Ömer’in hikayesini unutacak. Ama sevdikleri, öldürülmesinin acısını ve ıstırabını ömürleri boyunca yaşayacaklar.
Ömer’in öldürülmesinden birkaç gün önce Bağdat’taki Tayaran Meydanı’nın ikinci el kıyafet satılan bölümünde gerçekleşen iki intihar saldırısında 32’den fazla Iraklı ölmüş ve onlarcası da yaralanmıştı. Bölgede alışveriş yapanlar Bağdat halkından, sıradan insanlardı. Onlar daonurlu bir yaşam arıyorlardı. Ancak boğucu bir siyasi ve ekonomik krizin ortasında yaşanan bu saldırılar hayatlarını mahvetti. Bu acı olay, Tunus'ta “açlık arttı” sloganlarının yükseldiği gösterilerin artmasıyla aynı zamana denk geldi. Devlet başkanı Zeynel Abidin Bin Ali rejiminin devrilmesinden 10 yıl sonra, yeni siyasi sistemin gölgesinde düzenlenen gösterilerde yine aynı slogan yükseliyor. 10 yıl birçok şeyi tersine çevirdi ancak açlık ve işsizlik Tunusluların çoğunu etkilemeye devam ediyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü, Arap gençler arasındaki işsizlik oranının 2020'de yüzde 23'e ulaştığı tahmininde bulundu. Bu oran, 2012'de yüzde 19,5'ti. Örgüt, yıllık raporunda işsizlik konusunda “Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri ile diğer ülkeler arasında göze çarpan bir fark” olduğunu belirtti. Bu fark aslında işsizlikle sınırlı değil. Meselenin sadece Körfez ülkelerinin çoğunluğunun sahip olduğu petrol zenginliği ile ilgisi yok. Zira Irak ve Libya da en zengin petrol ülkelerinden. Meselenin aslı, bundan ziyade iyi yönetim ve yönetişimle ilgili. Son zamanlarda birden fazla Iraklı yetkiliden “Irak zengin bir ülke değil” sözünü duyuyoruz. Birçok deneyimli politikacının bu ifadeyi dillendirmesi dikkat çekicidir. İki büyük ırmağa, verimli tarım arazilerine, petrol rezervine, aynı şekilde diğer madenlerde de dünyadaki en zengin rezervlere sahip bir ülke olan Irak’ı bazıları nasıl yoksul bir ülke olarak tanımlayabilir? Evet, Irak’ın gittikçe büyüyen ekonomik sorunlardan, 4 milyon memurun devletin verdiği aylığa bağımlı olmasından ancak bunun karşılığında yüksek bir üretim ve verim alınamamasından muzdarip olduğu doğrudur. Fakat bu dengesizlik, ülkenin yoksul olmasının değil, adam kayırmacılıktan kaynaklanan siyasi yolsuzluğun sonucudur.
Uluslararası Çalışma Örgütü ayrıntılı raporunda, Arap dünyasındaki işsizlik oranının “son 30 yılda dünyanın geri kalanına kıyasla önemli ölçüde daha yüksek olduğu” bilgisini verdi. Raporda, kadınların işgücü piyasasındaki konumunun oldukça gerilediği ve 2020'de yüzde 42'ye düştüğü bilgisi de yer alıyor. Asıl büyük kriz, dünyada yüzde 22,3'e ulaşmasına rağmen ne okuyan ne de çalışan küçük yaştaki gençlerin oranının Arap dünyasında yüzde 34,3'e ulaşmasıdır. Yani, ister okuyarak isterse çalışarak tecrübe ve bilgi edinecekleri hayatlarının en önemli aşamasında olan Arap dünyası gençlerinin üçte biri aslında kaybolmuş bir durumda. Ne toplumları onlara faydalı olabiliyor ne de onlar üreterek toplumlarına katkıda bulunabiliyorlar. İstatistikler şok edici. Çünkü Arap dünyasının karşı karşıya olduğu sorunun büyüklüğünü gösteriyorlar. Önümüzdeki yıllarda gençliğinin üçte biri ihmal edilmeye devam edilirse,  toplumlarına ve çevrelerine verimli bir şekilde katkıda bulunmaları sağlanamazsa  artmaya de devam edecek. Üretkenlik ve ilerleme için planların hesaplı yapılması kaçınılmazdır. Trablus ve Tunus'ta gösteriler tırmanır, sorunlu Arap ülkelerinde gençlerin ve genel olarak toplumların geleceği etrafında soru işaretleri dönerken yeni sorunlar yaratan, mevcut krizlerin karmaşıklığını ve zorluklarını artıran Kovid-19 salgını başta olmak üzere küresel gelişmelerin tartışılacağı Dünya Ekonomik Forumu düzenlendi. Bu yıllık toplantı, 50 yıldır her ocak ayında Alp Dağları’ndaki tatil beldesi Davos'ta yapılır. Yalnızca bir kere, 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında ABD'yi desteklemek için New York'ta düzenlendi. Bu yıl da ilk kez pandemi nedeniyle tüm oturumlar Zoom uygulaması aracılığıyla sanal ortamda gerçekleştirildi. Buna rağmen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping gibi devlet başkanları ve büyük uluslararası şirketlerin CEO'ları oturumlara katıldılar. Çoğu Arap ülkesinden hiçbir bakan veya yetkili katılmazken BAE, Suudi Arabistan ve Mısır oturumlarda güçlü varlık gösterdiler. BAE Gelecek ve Bakanlar İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Muhammed Karkavi ana oturumlardan birinde, hükümetlerin rolünden bahsetti.“Hükümetler, değişikliklere ayak uydurup hızlı ve esnek olabilmeli. Birçok ülkede gördüğümüz gibi, artık önceki çalışma şekli başarısız olmaktadır” dedi.  Gelişme ve modern değişikliklere uyum sağlama yeteneği sadece başarı değil, hayatta kalmak için de gerekli hale geldi. Bu, hükümetler için yalnızca korona salgını sırasında değil, genel olarak da geçerli. Arap dünyamızda on yıllardır değişimlere ayak uyduramayan veya toplumsal gereksinimleri karşılayamayan ülkeler var. Bu da iş veya eğitim kapsamı dışında kalan gençlerimizin oranının yüzde 34'e ulaşmasına yol açtı. Diğer yandan, BAE gibi bir Arap ülkesinin gelecek için özel bir müze açmayı düşündüğünü, Suudi Arabistan’ın da arabasız, mutlu ve başarılı bir yaşam temelleri üzerine inşa edilmiş yeni bir şehir üzerinde çalıştığını görüyoruz.
Bir yanda Lübnan ve Tunus'ta gösteriler devam ederken, Irak'ta suikastlar artarken ve Yemen, Suriye ve Filistin'deki insani kriz daha da kötüleşirken diğer yanda teknik devrimin temelleri sağlamlaşıyor ve hızlanıyor. Ne var ki Arap ülkelerinin çoğu bu devrimin çerçevesinin dışında kalmış durumda. Milyonlarca Arap genç iş fırsatı arıyor. Evde oturmak ve açlıktan ölmek korkusuyla intihar edenler var.
Arap ülkelerinin bazılarında baş gösteren halk gösterilerinin üzerinden 10 yıl geçti. Bu süreçte çok şey kaybettik ancak çok az şey öğrendik. Gerçek şu ki “onurlu bir yaşam isteyen genç erkekler ve kadınlar” tanımı halen Arap dünyamızdaki gençlerin çoğu için geçerli.