Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Kuveyt siyasi sahnesinde okunabilecekler

Kuveyt'teki siyasi duruma mevcut haliyle yaklaşabilmek, okunması zor siyasi dosyalardan biridir. Kuveyt’te şöyle bir atasözü vardır “Parmağını sar, herkes sana bir tedavi önermeye başlar.” Atasözünün vermek istediği mesaj açık ve net. Ne var ki, önerilen tedavi ve reçetelerin sayısı belki de Kuveytlilerin sayısını geçti, çünkü bazıları birden fazla reçete öneriyor. Mevcut kriz, Kuveyt siyasi eylem tarihinde bir ilk değil, ama aynı zamanda benzersiz. Başbakan Şeyh Sabah el Halid’in hüner ve meziyetleri üzerinde fikir birliği olsa da seçilmiş meclis (veya önemli bir kısmı) görevlerini yerine getirmesine olanak tanımak istemiyor. Yeni seçilen üyelerden bir grup ya da gruplar öne sürdükleri koşullar yerine getirilene kadar acil sorunlarla yüzleşmesini ve çözüm bulmaya çalışmasını engellemek istiyorlar. Ancak, erkler ayrı olmak yerine önemli ölçüde birbirine karıştığından, bu talepleri, siyasi doğruluk açısından mümkün olanla imkânsız arasında bir yerde kalıyor.
Bu konuda görüş bildiren bazı gözlemciler ve ilgili taraflar, krizin sebebinin kişisel olduğunu düşünüyorlar. Yani nedenin, meclis içindeki pozisyonlar, özellikle de meclis başkanlığı için kişisel bir çekişme olduğu düşüncesindeler. Mevcut siyasi durumu önceki aşamalardan farklı görenlere göre ise bu çekişme, bir “güç ve etki testi”. Bilhassa 2020’deki seçimler nedeniyle meclisin yapısında yaşanan büyük değişimden sonra gerçek reformun zamanının geldiğini düşünüyorlar.
Gerçek şu ki, devlet ve toplum bir tür “yerinde sayma” durumunun içine düştüler. Devlet ve toplum benzerini görmedikleri 3 krizle karşı karşıya bulunuyorlar; Kovid-19 salgınının toplum üzerindeki etkisi, daha tehlikeli olan genel bütçenin finansman sorunu ve son olarak da siyasi kriz. Devletin görevlerini yerine getirmekten alıkonulması, gittikçe büyüyen bir maliyete yol açıyor. Bunun kaybedeni ise, çeşitli şekillerde çıkarları bozulan, işleri zarar gören, kendisine siyasi krizin nedeninin ona hizmet etmek ve yanlış uygulamaları düzeltmek olduğu söylenen toplumdur.
Aslında siyasi kriz bugün ve yeni ortaya çıkmış değil, aksine siyasi birikimlerin bir sonucu. Bugün yüzeyde görülenler yalnızca hastalığın son semptomları. Sahneyi bir ölçüde tarafsız olarak ele alırsak, demokratik yollarla seçilmiş Ümmet Meclisi'nin birkaç üyesinin, tüzükte yer alan formatı ile demokratik süreci kabul etmeyi reddettikleri sonucu ortaya çıkar. Onlara göre bu sürecin bazı adımları demokrasinin ruhuna hizmet etmiyor. Var olan haliyle meclis tüzüğü, meclis komisyonu üyeleri, özellikle de başkanın seçimine, bakanlar dahil tüm üyelerin katılmasına olanak tanıyor. Bazı meclis üyeleri bakanların da seçimlere katılmasını istemiyorlar. Onlara göre (görünüşte) çözüm; krizi meclisin feshedilmesine ve erken seçimlere yol açacak kadar büyütmek. Ardından yapılacak seçimlerde çoğunun yeniden seçileceğine ve böylece farklı bir meclis başkanı seçebileceklerine güveniyorlar. 
Bu senaryo olası ama aynı zamanda maliyetli. Zira başkalarına göre de bu senaryo, tabiri caizse demokratik “despotizmin” tezahürlerinden biri. Hastalığın nedenlerini arayacak olursak, bunlardan biri de en azından seçim sisteminde uzun zamandır yapılması gereken reformun gecikmesi. Nitekim, son olarak başbakan ve 16 üye prensipte bu konuda anlaştılar. Ancak bu durumda şu soru gündeme geliyor; hangi seçim sistemi üzerinde anlaşılabilir? İşte reformu engelleyen faktörlerden biri de bu. Devlet, 50 farklı ajanda (her üyenin bir ajandası var) ile karşı karşıya bulunuyor. Bunların hepsi olmasa da önemli bir bölümü ailevi, ideolojik, seçimsel hatta halk tarafından bilinen bazı zengin şahsiyetlerin güç de elde etmek istemeleri gibi kişisel dar çıkarları içeriyor. Bu nedenle karar alıcılar, bir nevi “koalisyon hükümeti” (kendisini birilerini memnun veya hoşnut etme hükümeti olarak adlandıranlar da var) kurmak zorunda kalıyorlar. Söz konusu hükümetler de devletin yönettiği en önemli alanlarda kusurlu ve toplumu rahatsız eden kararlar alıyorlar.
Ülkenin ekonomisi petrol gelirlerine dayandığı yani rantçı bir ekonomi olduğu için, devlet herkesi besleyen bir anne, en büyük istihdam sektörünün, (yönetimdeki kamu idaresinin baş kademeleri için bir menfaat aracı olan) en büyük ihalelerin sahibi. Kişisel menfaatlerin öne çıktığı böyle bir ortamda kamu idaresi ne hale gelir? Elbette, verimsiz. Bütün bu yıllar boyunca işte buna tanık olduk. Atamalara liyakat yerine, adam kayırmacılık egemen oldu. Bazı seçilmiş üyelerin üzerindeki dayanılmaz baskıları nedeniyle kamu idaresi gittikçe gücünü kaybedip zayıfladı. Genel anlamıyla yolsuzluk burada yatıyor. Geçmişteki bazı deneyimler Kuveyt’e bazı reformcu bakanlar da sunmadı değil. Bazıları baskılara karşı çıkarak onlarla savaştılar, fakat birçokları bu nedenle hemen görevden alındılar. Bu görevden almaların gerekçesi de hep hazırdı, “Krizleri büyütmemek.”
Mevcut haliyle demokratik uygulamalar, yetenek ve liyakat sahiplerini kovan, reformu engelleyen, görünüşte değil özde yolsuzluğu içeren uygulamalara dönüştüler. Akıllı olan herkes, “demokratik yönetimin” en kötü yönetim sistemleri arasında en iyisi olduğunu düşünür. Gelgelelim ona giden yol çoğu zaman iyi niyetler ama bozuk araçlarla döşenmiştir. Dolayısıyla, Kuveyt siyasi sahnesindeki sorun, geçici bir krizden ziyade, koronavirüs gibi yeni türleri ortaya çıkan, kendisine aşı bulundukça bu aşıyı yenmek için mutasyon geçiren bir krizdir. Bunun sorumlusu, Kuveytli seçkinlerdir. Zira bilindiği gibi, Kuveyt, ister finansal isterse insan olsun çok fazla kaynağa sahiptir.
Eğitim tarihi tam bir yüzyıla yakın ve ortaya çıkardığı insani sermayenin yetenekleri, geçen yüzyılın yetmişli ve seksenli yıllarında çeşitli alanlarda ortaya çıkan kültürel ve politik bir rönesansın temellerini atmıştı. O günler ile bugün arasındaki tek fark, o dönemde nüfusun daha az olması ve insanların birbirlerini daha fazla tanımaları. Ancak toplumun ekonomik ihtiyaçlar ve doğal çoğalma nedeniyle büyümesi ve çeşitlenmesi de doğal. Bu, toplumların doğasında vardır. Doğal olmayan bazılarının, birçok yönden geçmiştekinden neredeyse farklı olan bir topluma karşı halen eski siyasi araçları kullanmaya devam etmeleridir. Bu toplumun karşılaştığı acil sorunları bilim, hukuk ve eşitlik temelinde ele alacak yeni ve yenilikçi araçlara ihtiyacı var. Bu olmadan, arzu edilen ile mümkün olan arasındaki uçurumun daha da genişlemesi doğal. Keza acıyı sona erdirmekten ziyade geçici olarak dindiren ağrı kesiciler gibi geçici tedavilere başvurulmaya devam edilmesi de. Bunun Kuveytli seçkinler tarafından tartışılması bir gereklilik haline geldi. Ama tabii ki intikam almaya, ben demedim mi diyerek haklılığını göstermeye çalışarak veya parlak sloganlar altında özel gündemler sunarak değil, nesnel bir şekilde tartışılmalı. Kamunun yararı için bu gerekli.
Son olarak; Başbakanın 16 üye ile görüşmesinden sonra yapılan açıklamalar, 6 yasal talep ile 3 kontrol ve denetleme talebinin uygulanması üzerinde uzlaşıya varıldığını gösterdi. Ne var ki açıklanan başlıklar geneldi, oysa şeytan ayrıntıda gizlidir. Yine de iyimser bir şekilde sonucu bekleyeceğiz.