Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

İran’a sınırlarını dikte edecek yeni bir anlaşma mı?

ABD Başkanı Joe Biden göreve gelir gelmez imzaladığı kararlar arasında neredeyse ilk olan, Barack Obama yönetiminde dış politika danışmanlığı yapan Robert Malley’i İran özel elçisi olarak atayacağına dair kararını açıkladığında, Tahran’daki yetkililer rahatladılar. Barack Obama’nın Washington’dan ayrılırken giderayak nasıl hemen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yi arayarak, o dönemde bilinen bir dizi yaptırımdan sonra 2015’te imzalanan nükleer anlaşma ile sonuçlanan uzlaşının yeniden canlandığını söylediğini hatırladılar.
İran rejiminin Malley’in Tahran özel elçisi atanmasını, Demokratların Trump’ın 2018’de anlaşmadan ayrılmasını ve İran’a bir dizi sert yaptırımlar dayatma yoluna gitmesini uzun bir süredir eleştiren politikalarının bir yorumu olarak değerlendirmiş olması muhtemel. Diğer bir deyişle, nükleer anlaşmanın en büyük müzakerecilerinden ve imzalanması konusunda en istekli olanlardan Robert Malley’in atanması büyük olasılıkla Biden’ın çok geçmeden anlaşmaya döneceğine dair bir işaret olarak görüldü.
Ancak Biden’ın seçilmesinden bu yana Washington ile Avrupalı ​​ve Arap partnerleri arasındaki tartışma temel bir konuya odaklandı; kimin anlaşmanın yükümlülüklerine ve şartlarına geri dönmesi gerekiyor? Füze geliştirme ve uranyum zenginleştirme faaliyetleri ile bölge ülkelerindeki yıkıcı politikalarında çok ileriye giden İran mı yoksa Demokratlar yalnızca Trump’ın anlaşmadan ayrılmasına karşı oldukları için ABD mi?
Bu nedenle Ruhani hemen ABD’lilere “eğer dönerseniz döneriz” mesajını gönderdi. Bu mesaja, İran’ın anlaşmanın şartlarına büyük bir meydan okuma teşkil eden adımları eşlik etti. Nitekim birkaç gün önce Tahran füzeleri ile bir gövde gösterisi düzenledi. Uranyumu zenginleştirme faaliyetlerini geliştirdiğini açıkladı. Yemen’den Gazze’ye, oradan da Irak, Suriye ve Hizbullah aracılığıyla hükümeti kurma anahtarlarını elinde tuttuğu ve bunu Washington’a karşı bir pazarlık kozu olarak kullanmak istediği Lübnan’a kadar bölgedeki istikrarsızlaştırıcı müdahaleleri hız kazandı.
İran’ın mesajı açık ve net; 4 yıldır Trump’ın yaptırımlarına karşı direndiysek, anlaşmaya dönmeden önce İran’dan yaptığı tüm ihlallerden geri adım atmasını talep eden Biden’ın şartlarına da direnebiliriz. İran’ın bu ihlalleri şu anda tırmanma aşamasında ve yeni ABD yönetimine karşı açık bir şantaj şeklini alıyor. Nitekim İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney birkaç gün önce “İran’ın yükümlülüklerini yerine getirmeye dönmesini istiyorlarsa, yaptırımları sadece sözde değil tamamen kaldırmalılar” şeklinde bir açıklama yaptı. Ancak Hamaney’e yanıt çabuk geldi ve Biden’ın Tahran’ın sandığının aksine yükümlülüklerini yerine getirmedikçe kendisi ile anlaşmaya dönmekte acele etmediği ve bu konuda hevesli olmadığı vurgulandı. Tahran’ı müzakere masasına dönmeye ikna etmek için yaptırımların kaldırılmasının mümkün olup olmadığı kendisine sorulduğunda Biden, “Kesinlikle!” şeklinde kararlı ve kesin bir cevap verdi.
Mesele, nükleer anlaşmanın metni ve yükümlülükleri ile sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. Dışişleri Bakanı Antony Blinken pazartesi günü, ABD’nin, İran'ın balistik füze programı, bölgeyi istikrarsızlaştırma faaliyetleri ve diğer zorlu konuların da dahil olacağı, 2015 yılında imzalanan anlaşmadan daha uzun ve güçlü bir anlaşmaya varmak için müttefikleriyle birlikte çalışacağını açıkladı. Bu açıklama, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un "Atlantik Konseyi"ndeki konuşmasında yaptığı, Suudi Arabistan ile bölgedeki diğer ülkelerin İran ile yapılacak herhangi bir yeni müzakereye katılımı çağrısıyla örtüştü. Bu nedenle, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın İranlılardan gelen herhangi bir öneriyi incelemeden önce daha uzun bir yol olduğunu duyururken, diplomatik raporların gerekli olanın anlaşmada İran'a sınırlarını dikte eden ve sakin bir bölgesel siyasi ortam yaratan bir değişiklik olduğunu söylemesi şaşırtıcı değildi.
Uyması gereken taahhütler konusunda İran'ın önerilerini beklemesine rağmen Washington, geçen Salı günü Muhammed Cevad Zarif'in iki tarafın anlaşmaya geri dönmek için eşzamanlı adımlar atma önerisine açıkça ilgisiz bir şekilde yanıt verdi. Halbuki bu öneri, İran’ın anlaşmanın şartlarını yerine getirmeye dönmeden önce yaptırımların kaldırılması şartından geri adım atması şeklinde görülebilir. Bütün bunlar, Tahran’ın varsayımlarının aksine Biden’ın anlaşmaya geri dönmekte acele etmediğini doğruluyor. Öte yandan, Fransa’nın müdahil olma çabası ve etkin bölgesel ülkeleri anlaşmaya dahil etme çağrısı, bir Avrupa tutumuna dönüşmüş görünüyor. Diplomatik raporlar, bu şekilde. İran'ın bölgeyi müdahaleleri, politikaları ve koşulları için bir oyun alanı olarak görmedeki ısrarını sona erdirecek bölgesel düzeyde disiplinli bir siyasi haritanın yeniden çizilmesinin amaçlandığını kaydediyor. Diğer bir deyişle, nihai talep, bölgede sakin ve iş birlikçi bir ortam yaratacak şekilde nükleer ve siyasi disiplini sağlayacak bir anlaşmaya ulaşmak.
Ancak İran'da işler provokasyon ve meydan okuma bağlamında ilerliyor. Bu nedenle yönettiği ve silahlandırdığı Husiler, Suudi Arabistan’ın Abha havalimanına patlayıcı yüklü insansız hava aracı ile düzenledikleri saldırıyı ABD Yemen Özel Temsilcisi Tim Lederking'in Riyad'a vardığı güne denk getirdiler.
Tahran'ın Husi parmakları ve hayaletleriyle gerçekleştirdiği bu saldırı, yaygın bir şekilde kınandı. Beyaz Saray, “Husiler, Suudi Arabistan'ı hedef alma girişimleriyle Yemen'deki savaşı uzatmak istiyor ama biz müttefiklerimizin yanında duracağız. Yaptırımlar dahil Husilerle başa çıkmak konusunda çeşitli seçeneklerimiz var” dedi.
Buna karşılık Fransa, Husi saldırısını kınamakta acele ederek Suudi Arabistan'a yönelik tırmandırmanın derhal durması gerektiğini deklare etti. İran’ın rolüne açıkça atıfta bulunarak Husilerin istikrarsızlaştırıcı faaliyetleri hemen durdurulmalı açıklamasını yaptı. İngiltere ise Yemen'deki savaşı durdurmak için Riyad ve Washington ile birlikte çalıştığını duyurdu. İngiltere'nin Yemen Büyükelçisi Michael Aaron, “İran'ın Husileri silahlandırması büyük bir sorun” ifadesini kullandı.
Antony Blinken da Washington adına Suudi Arabistan’ı hedef alan saldırıyı kınamakta gecikmedi. Ülkesinin Suudi Arabistan’ı savunma ve güvenliğini güçlendirme taahhüdünü yeniledi. Suudi Arabistan'ın ABD'nin önemli bir güvenlik ortağı olduğunu ve Husiler kendisine saldırırken boş durmayacağını söyledi. Blinken, Suudi Arabistanlı mevkidaşı Prens Faysal bin Farhan ile telefonda görüşmüş, Suudi Arabistan’ın maruz kaldığı saldırılara karşı savunmasının güçlendirilmesine yönelik ortak çabaları ele almıştı.
Uzaya roket göndermek, nükleer faaliyetleri geliştirmek, Husilerin İran’a ait insansız hava araçları ile Suudi Arabistan’ı hedef alan saldırılarını artırmak, Irak, Suriye ve Gazze’de gerilimi tırmandırmak, İran'ın kontrolden çıkmış bölgesel faaliyetlerini kontrol altına alacak yeni bir anlaşma arayışında olan Biden yönetimine gönderilen ateşli mesajlardır. Washington ve Paris kadar İran'ın geri dönmeye çalıştığı (yaptırımların kaldırılmasını ve daha önce ima ettiği gibi tazminat da talep ediyor) nükleer anlaşmayla ilgisi olan herhangi bir ülke için gizli değil. Öte yandan İsrail de tehditlerinin dozunu yükseltiyor ve Washington'a açıkça bildirdiği gibi İran'a bir saldırı başlatmak için hazırlıklarını artırıyor. Bu nedenle Biden iki seçenek ile karşı karşıya görünüyor; İran'ı kısıtlayan yeni bir anlaşma veya Trump'ın yaptırımlarını sürdürmek.