Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Kuveyt’te Meclis’in askıya alınması anayasal bir prosedür mü?

Kuveyt Emiri Şeyh Nevaf el-Ahmed es-Sabah’ın Ulusal Meclis’in çalışmalarını bir aylığına askıya almasının ardından -bu, muhalif milletvekilleri de dahil olmak üzere herkesin oybirliğiyle anayasanın 106. maddesi uyarınca uygulanan anayasal bir prosedürdür- ülke sıkıntılı bir siyasi sürece girdi.
Kriz bugün çıkmadı. Aksine bazıları iç bazıları da dış olmak üzere birtakım uygulamaların sonucunda patlak verdi. Kuveyt’i tuzağa çeken, durumları kendi çıkarına kullanmak isteyen ve görüşlerini dayatmak isteyen bir kesim var.
Parlamento hayatının 1960’lı yılların başında yürürlüğe girmesinden günümüze kadar devam eden süreç içerisinde Kuveyt hükümeti ile Ulusal Meclis zaman zaman çatışıyordu. Ulusal Meclis bu süreçte defalarca kez feshedildi, askıya alındı veya durduruldu.
Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) ilk Genel Sekreteri Kuveytli eski kurt Dr. Abdullah Bişara olup bitenlere ilişkin el-Kabas Gazetesi’nde yazdığı bir yazıda “Kuveyt sarsıntılara dayanamıyor. İşgalin getirdiği yıkımlar ve yaraları yüzünden sessizce inlemeye devam ediyor. İç krizlere ve bölünmelere harcanan ulusal azim seli yok” ifadelerini kullandı.
Yaşı kadar tecrübesi olan Dr. Bişara Kuveyt’in gerçek gücünün, politikaları ve meseleleri eleştirme ve itiraz etme hakkını saklamakla birlikte ulusal “uzlaşma” ve kamu yapısının korunmasında gizli olduğuna işaret etti. Ancak Bişara’ya göre bugün olanlara bakıldığında her çıtanın, şekil ve içerik olarak aşıldığını görüyoruz.
Bu yüzden Bişara bölgedeki kasırgalar tarafından tahrip edilen sistemleri kıyaslayarak Kuveyt dahil Körfez ülkelerinde siyasi ve sosyal meşruiyetin derinleşmesine dikkat çekti. Bunun kasırgaların en sonuncusu da geçtiğimiz on yılın başlarında yaşanan “Arap Baharı”ydı. Bir avuç kundakçı bugün Arap Baharı’nı yeniden canlandırmak istiyor.
Gözlemcilere göre bir kriz yaratmak, otoriteye "tamamen" engel olarak ve onu hem iç hem de dış politik bir yöne doğru çekmek için -muhaliflerin önde gelen isimlerinden bazıları Kuveyt Dışişleri Bakanı’nı Mısır’ı küçümsediği için azarladı!- planlanmış bir niyet var. Bu yüzden mesele yerel bir Kuveyt meselesinden daha büyük.
Milletvekilleri kabinesini yeni kurmuş başbakanın aleyhinde gensoru önergesi verme imasında bulundu. Onlar yüzünden hükümet dağıldıktan sonra yine kendileri başbakana hemen hükümeti kurması için baskı yaptılar. İş pek çok milletvekilinin “hükümeti kurmakta gecikme” başlığı altında başbakana gensoru önergesi verdiğini duyurmasına kadar vardı!
Bu hummalı ortamda “en önemli” siyasi talep nedir?
Ulusal uzlaşma adını verdikleri bir madde var. Bu madde sokak devrimi krizi ve Parlamento saldırısı sonrası sorgulananların arasından mültecilerin Türkiye’ye dönmesi anlamına geliyor.
Yargılama ya da şart olmadan fatihlerin dönüşü ve ardından hükümeti bilindik bir “bahar” siyasi rengine boyamakla sonuçlanacak bir dizi kısıtlama vb.
Kovid-19 faturası ve yeni ABD yönetiminin gelmesi ile bugünkü kriz öncekinden farklı mı?
Bölgede belirsiz siyasi çekişmeler yaratıyor mu? Yoksa bu sadece Kuveyt siyasi tarihinin bilindik sahnelerinden biri mi?