Bekir Uveyda
TT

Myanmar halkı saygıyı hak ediyor

Şubat ayının başından itibaren Myanmar’da olup bitenler ve olmaya devam edenler, kısa veya uzun bir süre kaybolup sonra yeniden ortaya çıkan bir felaketin hayaletini hatırlatıyor. Kimi zaman çözümü zor bir çıkmaz şeklini alan bu felaket için neredeyse bazı halklara mahsustur denilebilir. Özellikle de ordunun, tam olarak da komutanların halen kışlaları dışında oynamakta ısrar ettikleri rollerinin olduğu, diğer bir deyişle hakları olan şeye sıkı sıkı yapıştıkları ülkelere hastır bu felaket. İddia edilen bu hak özünde, politikacıların komutanların sözlerine kulak vermekle kalmayıp anlamaları, gerektiğinde de uygulamaları gerektiği düşüncesi vardır.
Siyasi alanın dizginlerini ellerinde tutanların, ülkenin askeri meselelerinin dışındaki alanlarda dahi onların talimatlarına uymaktan başka çareleri yoktur. İnsanların gündelik hayatlarıyla ilgili olduğu için ordunun komuta kademesini ilgilendirmeyen, kendisi ile başa çıkmak için uzmanlık gerektiren konularda bunlara dahildir. Mesleki profesyonellik şartı, bir grup subayın burunlarını siyaset, bilim, ekonomi, sağlık, eğitim, hatta sanat ile ilgili konulara sokmamaları için bir engel değildir. Müdahalelerine karşı çıkmanın bedeli, hemen üst düzey siyasetçileri tutuklayıp karanlık zindanlara atacak darbe hayaleti ile korkutulmaktır.
Myanmar bu ülkelerden birisidir. Askeri yönetimin bu ülkede 1962 ile 2011 arasında on yıllarca hüküm sürdüğü doğru, ama Genelkurmay Başkanı Min Aung Hlaing liderliğinde ordunun Devlet Başkanı Aung San Suu Kyi’ye karşı düzenlediği darbe yine de birçoklarını şaşırttı. Peki, neden? Muhtemelen asıl neden, genel olarak liberal akım liderlerinin, özelde de demokratik özgürlük taraftarlarının askeri darbeler döneminin “üçüncü dünya ülkeleri” listesinde yer alan ülkeler dahil sonsuza dek sona erdiğine dair inançlarında yatıyor. Myanmar'ın darbeden bu yana tanık oldukları ve pek çok vatandaşın General Hlaing'in sivil yönetimi devirmesine anında verdiği tepki, aslında bu algıyı destekliyor. Burmalı (bilindik adı ile Myanmar) gençlerin birçok şehrin sokaklarını doldurmaları, silahlı kuvvetlerin onlara yönelik şiddetine direnmekte tereddüt etmemeleri gözlemcilerin ve dünyanın çeşitli medya kuruluşlarının dikkatini çekti. Protestocular yalnızca ordunun kışlalarına dönmesini değil, Kasım 2020’deki seçimlerin kazananı Demokrasi İçin Ulusal Birlik Partisinin lideri Aung San Suu Kyi başta olmak üzere bütün siyasilerin serbest bırakılmasını talep ediyorlar.
Göstericilerin Myanmar darbesine karşı gösterdikleri cesaret elbette hayranlık ve saygı uyandırıyor. Askeri darbeler zamanının sona erdiği algısını doğrulayan pratik bir gösterge sayılıyor. Ancak yine de bu algının hiçbir engelleme ile karşılaşmadan uygulanabileceğini kanıtlamak için yeterli değil. Üçüncü dünya halklarının orduların siyasete müdahalesini kabul etmelerinin artık kolay olmadığı doğru. Bununla birlikte, bu ülkelerde siyasi tabakaların, özellikle de lider sınıfının, kimi zaman toplum yönetiminin çeşitli yönleriyle baş etmekte başarısız oldukları da bir gerçek. Bu başarısızlık, halkın önemli bir kesimini sahada uygulanacak herhangi bir politikayla ilgili ordunun kendi fikrini dayatmasını veya rolünü empoze etmesini reddeden algıya karşı çıkmaya ikna etmek için her zaman yeterli gerekçe sağlayacaktır. Bu gerekçelerden biri de şudur; şimdi demokrasi edebiyatı yapmanın zamanı değil, evet, demokrasi önemli konuların başında yer alıyor, ama özellikle şu anda ondan daha önemli şeyler var. Bu gerekçe, askeri darbelere karşı çıkanların bile şüpheye düşüp fikirlerini değiştirmesini, gerçeğin tasavvur ettiklerinden farklı olduğunu düşünmelerini sağlayabilir.
Bütün bunlara rağmen, Myanmar halkının seçilmiş hükümetine karşı yapılana askeri darbeye karşı koyma cesareti, sonuna kadar saygı ve övgüyü hak ediyor. Aynı şekilde, dünyanın birçok ülkesinin ordunun darbeyi protesto eden protestoculara karşı uyguladığı şiddeti kınamasını da hak ediyor. Darbe ve sonrasında yaşananlar, bir bütün olarak uluslararası topluma Sayın Aung San Suu Kyi’nin ülkesindeki Müslüman nüfusu temsil eden Rohingyalılara karşı kötü muamelesini elbette unutturmamalı ve yok sayılmamasına yol açmamalı. Rohingyalılara karşı acımasız davranışları tüm dinlerin mensuplarını şok etti. Aung San Suu Kyi, onlara işkence etmek, Myanmar içinde ve dışında onları birbirlerinden ayırmak, bazılarını Bangladeş gibi komşu ülkelere göç etmeye zorlamak için aynı orduyu kullandı. Bunların hepsi belgelerle kanıtlanmıştır ve darbeci generalin tutsağı olarak kalsa da darbe karşıtları onu iktidara geri getirseler de bu uygulamalarının sonuçlarından kaçamayacaktır.