Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

ABD yönetimindeki değişikliğin Filistin meselesine yansımaları

İbrahim Abu-Lughod Enstitüsü (Filistinli tanınmış bir siyaset bilimi profesörüydü) Filistinli Birzeit Üniversitesi’nde video konferans yoluyla 3 gün süren bir bilimsel sempozyum düzenledi. Bir grup önde gelen Arap ve yabancı ismi bir araya getiren sempozyum, bir çok temayı ele aldı. Bu temalar arasında benim de katılma şerefine nail olduğum “ABD yönetimindeki değişikliğin Filistin meselesine yansımaları” başlıklı konu da vardı. Dört ana teması olan sempozyum, ele alınan çok sayıda fikir ve görüş nedeniyle zengindi. Bu doğal, çünkü katılan herkes derin bir deneyim mirası taşıyordu. Umarım sempozyum çerçevesinde gerçekleşen diyaloglar kamu yararına sunulur ve önerileri özellikle Filistinli seçkinler arasında değerlendirilir.
Bu makalede sunmak istediğim; gerçekleşen tartışmalardan genel olarak anladıklarım (ancak özetle), Filistin-ABD konusuna bugün gelişmekte olduğu gibi yaklaşmak ve ana aktörlerin yeni yönü belirlemedeki katkısının derecesi konusundaki görüşümdür. Baba George Bush’un 1993’teki seçimlerde yüksek popülaritesine rağmen ikinci dönem başkanlığı, Filistin davasına karşı sempatik pozisyon benimsediği veya medyada bu şekilde resmedildiği için kaybettiğini bilmek bazılarını şaşırtabilir. Belki de sorunun, yedi temel başlıkta gruplandırılmış olarak gördüğüm belirli noktalarda kapsamlı bir şekilde özetlenmesi gerekiyor.
Birinci başlık; Amerikan dış politikasını yönlendiren büyük oranda iç faktördür (yerel seçmenlerin tutumu). Bazen ve küçük oranda ahlaki bir saikle hareket eder. Yönetim ne kadar değişirse değişsin, Filistin meselesini sabit bir ısrar ile İsrail’in güvenliği ve bölgedeki askeri üstünlüğü bakış açısıyla ele alır. Detaylar ise sabit değil, hareketlidir. Buna ek olarak, iki büyük ABD’li parti; Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerin, İsrail’in yanında yer alma konusundaki tutumları İsrail’deki siyasi arenanın değişmesiyle tarihsel olarak karşılıklı bir şekilde değişmiştir. Öte yandan, ABD’nin sahada sınırlı bir gücü olduğu da düşünülmeli. ABD bir yönelim deklare edebilir ama hayata geçmesi yerel aktörlere bağlıdır. Diğer yandan, Ortadoğu’nun pek çok dosyasında başarısızlığa uğrayan bütün bu deneyiminden sonra ABD’nin değiştirme kabiliyeti konusunda şüpheye varan bir algı da vardır.
İkincisi; yeni yönetim, önceki yönetim tarafından alınan bazı kararları değiştirebilir, ama bu değişiklikler askıda kalmış dosyaların özünde değil, ikincil öneme sahip konularda olacaktır. Bu değişiklik öncelikle, İsrail tarafını memnun etmeye, ikincisi Filistin tarafının esnekliğine dayanacaktır. ABD iç siyasetinin ayrıntıları konusunda bilgili bir isim, Filistin davasının haklılığı konusunda daha anlayışlı olma eğiliminde olan Demokrat Parti içinde renkli ve genç bir akımın bulunduğunu ve bu gruplarla iletişim kurup tutumlarının pekiştirilmesi gerektiğini kaydetti.
Üçüncüsü; Arap siyasi kültürünün önündeki en önemli engellerden biri, Arapların müzakerelerde hep zayıf taraf olmaları şeklinde özetlenebilir. Araplar bu nedenle birçok meselede büyük bedeller ödediler. Savaşta ve politikada pek çok çatışmayı kaybetmelerine yol açan kırılma noktası da Arap dünyası ve çevresinde bugün yaşadığımız sorunların sebebi de budur. Nedeni; siyaset konusundaki bilgisizlik, ötekini küçümseme, problemlere bilimsel düşünceden uzak bir şekilde yaklaşmaktır. Temelinde ise; sahadaki gerçekleri seçici olarak ele alan düşünme tarzı vardır.
Dördüncüsü; Filistinliler en azından 30 yıldan bu yana hiçbir inisiyatif sunmadılar. Hiçbir Filistinli taraf stratejik bir teoriye dayanan inisiyatif sunmadı. Bahsettiğimiz sempozyumda uzmanlar tarafından sunulan iki fikrin de kendi eğilimleri vardı. Birincisi, dünyaya hâkim olan eğilim olduğundan Filistinlilerin ulusal ve insani haklar talep etmesi eğilimindeydi. İkincisi, Filistin "lobisini" bilimsel bir şekilde net ve uzun vadeli bir planla harekete geçirmek, ABD ve etkin dünya başkentlerinde insan haklarıyla ilgili konularda anlayışlı ve bunlara sempati duyan tüm kurumları ve “yumuşak güç” olarak adlandırılabilecek unsurları kullanmak eğimlindeydi.
Beşincisi; krizin nedenlerinden biri de Filistin siyasi davranışlarıdır. Filistin halkının işgal altında yaşadıklarına dair derin bir anlayış bulunsa da Filistinli güçler arasındaki bölünme sahaya egemen olmayı sürdürüyor. Farklı görüşlere imkân tanıyan ama anlaşmazlıklara geçit tanımayan bir Filistin programı için yapılan tüm görüşmelere ve tartışmalara rağmen bir uzlaşıya varılamıyor. Amaçta birleşmek ama ona ulaşma araçlarında anlaşamamak ile ne amaç da ne de araçlar da anlaşamamayı birbirinden ayıracak bir uzlaşı üzerinde birleşilemiyor. Bugün Filistinli gruplar arasında "anlaşmazlık" var ve bu, kronik ve patolojik bir anlaşmazlık. Aynı şekilde anlaşmazlık sadece Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinliler arasında değil, İsrail vatandaşı Filistinliler arasında da hâkim. Nitekim bir sonraki İsrail seçimlerinde onları iki liste temsil edecek. Öte yandan, Filistin Otoritesi’nin organlarının büyük bölümü, üçüncü dünya ülkelerinde bilinen tüm kötü yanlarını taşıyan bir formda bürokratlaştı. Yolsuzluk ve yozlaşmışlığın mekânı oldu. Rotanın yeniden düzeltilmesinin ilk adımları; seçkinlerin yenilenmesi, birleşik bir kurtuluş hareketi olarak hareket edilmesi, net, mutabık kalınmış, hedefi açık ve belli bir strateji üzerinde çalışılması ayrıca Filistin kararının tam anlamıyla bağımsız olmasıdır. En önemlisi de bölgesel ve Arap eksenlere katılmaktan kaçınmaktır. Bölgesel ve Arap eksenlere dahil olmak, Filistin Otoritesi’nin canlılığını ve karar alma bağımsızlığını öldürdü ve şu veya bu tarafa dayanma yoluna gitmesine yol açtı.
Altıncısı; bazı Filistinli karar alıcılar, bilimsel düşünceden uzak, duygusal ve popülist olarak karakterize edilecek düşüncelere sahipler. Öyle ki, kadınların mahrem olmadan yolculuk yapmasına izin vermemek gibi modernizasyon ve özgürleşme projesine zarar veren ve ona karşı çıkan bazı siyasi ve sosyal kararlar alabiliyorlar. Hatta liderlerden biri, YouTube’daki bir videosunda Kovid-19 virüsünün Amerikalıları, İsraillileri ve İsrail ile ilişkilerini normalleştiren Araplara bulaştığını, Gazze halkına bulaşmadığını iddia ediyordu. Akıl dışı, duygusal veya popülist, hatta batıl inançlı düşüncelerden uzaklaşmak, Filistinli seçkinlerin önceliği olmalı. Ama ne yazık ki günümüzde bazıları hala bu 3’lüden muzdarip.
Yedincisi; benim veya benim gibilerin, yani Filistinlilerin içeride veya dışarıda, gurbette yaşadıkları sıkıntıları yaşamayanların tavsiyelerde bulunma hakkına sahip olmadıklarına kesinlikle inanıyorum. Filistinliler elbette kendi sorunlarını daha iyi bilirler. Ama bir Arap olarak çeşitli nedenlerle Filistin davasıyla ilgileniyorum. Birinci neden, insanidir. İkincisi, kesinlikle en tehlikeli ve yansımaları tüm Arap arenalarını ve toplumlarını etkileyen, rejimleri sarsan, toplumları kökten dönüştüren ve dönüştürmeye devam eden Arap davası olmasıdır. Bu nedenle, sanal konferansa katılan ve farklı görüşlere sahip ama amacı aynı olan Filistinli seçkinlerin çoğu tarafından önerilenlerin tartışmaya bir katkı olduğunu düşünüyorum.
Son olarak; insan Filistinli kadınların refakatçisi olmadan yolculuk yapmasına izin verilmediğini duyunca üzülüyor ve aklına bu davada önemli rol oynayan kadınlar geliyor. Bu bağlamda örnek gösterilebilecek bir isim de Leyla Şehid*. Kendisi Fransa’daki resmi ve halk tutumunun Filistin davasına sempati yönünde değişmesinde rol oynayan, Fransız siyasi ve sivil toplumunun saygısını kazanan bir kadındır ve onun gibi onlarca kadın var.
* Filistin’in eski Avrupa Birliği (AB) ve öncesinde de Fransa komiseri.(çn)