John Bolton
ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı
TT

Kuzey Kore’ye karşı askeri güç bir seçenek olarak kalmalı

ABD Başkanı Joe Biden, yeni başkanlık görevini üstlenmesinden bu yana en önemli dış politika açıklamalarını yaptı. Sanal G7 Zirvesi ile yıllık Münih Güvenlik Konferansı'nda konuştu. Ne var ki Kuzey Kore'nin nükleer programı, küresel nükleer silahlanma içindeki önemine ve taşıdığı tehdide rağmen yeni Washington yönetimi için önemli dosyalar safları arasındaki garip gizlenmişliğini sürdürerek ABD Başkanı’nın konuşmalarında hiç geçmedi.
Başkan Biden’ın Kuzey Kore meselesini ele alma konusundaki çekincelerinin sebepleri arasında uluslararası sol ve iki büyük parti arasındaki 30 yıllık ABD politikalarının devamlılığına karşı duran diğer tarafların baskısı olabilir. İki partinin politikalarının görünen amacı, Kuzey Kore’nin cephaneliğinden nükleer silahı çıkarmak. Ancak benimsedikleri diplomatik yöntemler ve taktikler çeşitlilik gösterirken odaklanma araçları da değişti. Bill Clinton’dan George W. Bush’a, Barack Obama ve Donald Trump'a kadar eski ABD başkanları yönetimlerinde öncelikler çarpıcı biçimde başkalaştı. Ancak hepsi de Kuzey Kore'nin nükleer silah elde etmeye yönelik amansız çabalarına tamamen karşı olunduğunu vurguladı.
Bahsi geçen ABD yönetimlerinin politikalarının hepsinin aynı sonuca ulaşması, diğer bir deyişle Kuzey Kore’nin nükleer cephaneliğini güçlendirme çabalarını sürdürmesi, üzücüdür. Geçtiğimiz uzun on yıllar boyunca dünyadaki en tehlikeli rejimlerin en tehlikeli silahları elde etmesini önlemek için askeri güç kullanımının erken, kışkırtıcı ve tamamen gereksiz önlemler olduğunu defalarca duyduk.
Bazı eleştirmenler bugün Pyongyang'ın zaten nükleer başlıklı füzeler geliştirdiği göz önüne alındığında uygulanabilir veya gerçekçi olmadığı için nükleer silahsızlanmadan vazgeçmemiz gerektiğini vurguluyorlar. Onlara göre ABD ve müttefikleri bunun yerine Kuzey Kore'nin nükleer gerçekliğini kabul etmeliler. Açıkça yüzeysel bir benzetmeyle ,Soğuk Savaş sırasında Batı'nın Sovyetler Birliği'ne yaptığı gibi, ABD ve müttefiklerinin de bundan kaynaklanan riskleri kontrol altına almaya çalışmaya devam etmeleri gerektiğini söylüyorlar. Bu nedenle askeri güç kullanımı artık tartışmaların kapsamının tamamen dışına çıkarılmalı. İran hükümetinin nükleer çabalarına ilişkin de birkaç paralel tavsiyelerde bulunuluyor.
Bu şaşırtıcı değil. Zira geçmişte nükleer silahsızlanma girişimlerine karşı olanların çoğu şimdi haydut rejimlerin ya gerçekten nükleer silahlara sahip olmaya çalışmadıklarına ya da bu silahları yalnızca savunma amaçlı (aslında tam tersine) elde etmeye çalıştıklarına inanıyorlar. Söz konusu taraflar, (stratejik sabır sloganını benimseyen Barack Obama yönetimi gibi) en azından nükleer meseleyi barışçıl yollarla çözmek için daha kapsamlı müzakerelere girmeden, askeri eylemlere, Kore'yi yeniden birleştirmeyi amaçlayan politikalara veya İran rejimini değiştirmeye çalışmaya şiddetle karşı çıkıyorlar.
Her halükarda askeri güç kullanımı, kimse fark etmeden, sorunsuz ve net bir şekilde "en aşırı" seçenek kategorisinden "en geç" kategorisine geçti. Şüpheci taraflar, yüksek ilke ve değer sahipleri grubunun her zaman yanıltıcı olup olmadığını sorgulayabilirler. Zira bu grup nükleer silahsızlanmaya yönelik diplomatik çabaların etkinliğine veya başarısına gerçekten inanmıyor. Kitle imha silahları cephaneleriyle haydut rejimlerin son derece tehlikeli olduğu endişesi taşımıyor. Bu insanlardan acaba kaçı şu anda Başkan Joseph Biden yönetiminin ulusal güvenlik ekibi içinde yer alıyor?
Nükleer silahsızlanma çabalarını sürdürmek ile bu konudaki başarısızlığı bir oldu bitti gibi kabullenmek arasındaki çelişki, bundan daha açık olamaz. Güney Kore, Japonya ve pek çok ülke nükleer cephaneliğe sahip bir Kuzey Kore’yi basitçe kabul edemezler. Bunun bu ülkelerin ABD ile ilişkileri üzerindeki potansiyel ve uzun vadeli sonuçları göz önünde bulundurulmalı. Nükleer silah elde etmek isteyen her devlet veya terör örgütleri, Kuzey Kore ile işlerin nasıl bir seyir izlediğini takip ettiğinde mantıklı bir şekilde ABD ve müttefiklerinin istikrar, odaklanma ve ilgiden, çeşitli nükleer kapasiteye sahip olmasını engelleme çabalarında azimden tamamen yoksun oldukları sonucuna varacaktır. Yeni tip koronavirüsün yayılmasının korkunç etkilerinin farkında olan herkes, nükleer silahlar (yani biyolojik ve kimyasal yetenekler) elde etme çabalarına basitçe göz yumulamayacağı sonucuna varabilir. 
Başkan Biden nükleer silahsızlandırma hedefinden vazgeçerse ölümcül bir hata yapar.  Elbette, açık siyasi retorikte nükleer silahlardan arındırılmış Kuzey Kore yaklaşımını devam ettirse bile bu, önceki dört Amerikan yönetiminde tanık olduğumuz gibi bunu nasıl başaracağına dair gerçek bilgiye sahip olduğunun garantisi değil. Aynı şekilde Biden yönetimi kendinden önceki Demokrat ABD yönetimlerinin zayıf silahlanmayı sınırlandırma ve nükleer silahların yayılmasını önleme diplomasisinin gerekliliğine inanabilir. Nitekim Başkan Biden'ın selefi Demokrat başkanları takip etmesi için haklı sebeplerin bulunduğuna dair açık endişeler var. Biden yönetimi üzerinde Başkan Donald Trump'ın Pyongyang'a karşı "teknik" performansının (sembolik fotoğraflar çektirmek için düzenlenmiş gibi görünen üç zirve) ve onun yanı sıra bu 4 yıl içinde nükleer başlıklı füzeler elde etme yolunda kaydettiği ilerlemenin ağır gölgesi de var. Bütün bunlar bugün yapbozun kalan parçalarını bir araya getirmeleri gerekenlerin şiddetli baş ağrıları yaşaması için yeterli.
Bununla birlikte elimizdeki kanıtlara göre, Kuzey Kore bugün tarihinin herhangi bir döneminde olduğundan daha zayıf. Pyongyang, gizli nedenlerden dolayı mevcut koronavirüs salgını sırasında kendisini dünyanın geri kalanından daha fazla izole etmeye ve ayırmaya karar verdi. Bu, zaten yorgun olan ekonomisinin etkinliğini neredeyse kesin bir şekilde eşi benzeri görülmemiş umutsuz seviyelere geriletecektir. Dolayısıyla şimdi Kuzey Kore üzerindeki ekonomik yaptırımların ve uluslararası izolasyonun baskısını hafifletmek, inatçı ve uzlaşmaz tavırları için onu ödüllendirmek değil, Pyongyang’dan tavizler vermesini talep etmek için kesinlikle en uygun zaman.
Yukarıdakilere ek olarak, Başkan Biden’ın önündeki en büyük zorluk bu konuyla ilgili stratejisini nihayetinde Kuzey Kore’yi de mutlaka kendisine hedef olarak belirleyecek Çin’in Asya ve dünyadaki hegemonyasını genişletme arzunu göz önünde bulunduracak şekilde şekillendirmektir. ABD’li diplomatlar uzun yıllar, Çin'in Kuzey Kore nükleer sorununu çözme çabasında aktif ve yapıcı bir taraf olduğunu savundular. Ancak işlerin seyri ve gelişmeler, bu önermenin büyük ölçüde doğruluk ve sağlamlılıktan yoksun olduğunu ortaya koydu. Çin'in Kuzey Kore'ye politik, ekonomik ve bilimsel açıdan imkan sağladığını ve sağlamaya devam ettiğini çok iyi biliyoruz. Çin Devlet Başkanı, isterse tek bir kararla Kuzey Kore'nin nükleer hedeflerine son verebilir. Washington bu gerçeği her fırsatta vurgulamalı. Başkan Biden'ın Kuzey Kore'ye yönelik politikalarının gerçek sınavı bu olacak.
Bloomberg ile anlaşmalı