Ömer Özkaya
Yazar
TT

İnsan kurban etmek ve yitirilen vizyon

Soluk soluğa aziz bilgesine geldi:
-Üstadım, Tanrı aşkına neler oluyor? Dünya'da hersey hiper kaosa doğru gidiyor. Ülkeler, şirketler, bireyler ve hatta hayvanlar bile küresel hiper kaosa hazırlık yapıyor sanki, yanılıyor muyum?
-Farzedelim ki hiper kaos oldu/olacak, bunu engelleme, erteleme ve iptal etme olasılığı var mı?
-Yok tabii ki.
-Bu kadar mı yani? İnsan kurban etme ritüelini biliyorsun değil mi? Kendini  Hz.İbrahim sananların geliştirdiği bir ritüeldir.
-İsa-Musa aşkına, dinler tarihine girmeyelim aziz üstadım.
-Girdiğin kısır döngüden, girmek istemediğin dinler tarihi sebebiyle çıkamıyorsun ve "insanın sıfır noktası"na yolculuk yapamayınca da psikoteknik bir varlık olan insanı ve onun üretimlerinin kökenlerini bilemiyorsunuz.
Her yerde, Bill Gates ve Elon Musk'ın görüşleri ve yaptıkları teknolojik ticari faaliyetleri afişe ederek, olmadık senaryolar yazan sayısız bilim insanı, kanaat önderi, araştırmacı, iletişimci ve komplo çözücü "olduklarını iddia eden" epey bir grup var. Ne biliyorlar? Hiç bir şey. Ne yapıyorlar? Tahmin.
Halbuki, sevgili öğrencim, "Bu adamlar, yapacakları her şeyi önceden haber veriyorlar" diye daha önce sohbet etmiştik.
Olan şu: İnsanlar, şirketler ve devletler, Amerika'yı her gün yeniden keşfediyorlar. Bu, kısır döngü. Çarkıfelekteki isimler ve semboller değişince işin mantığı ve işleyişi değişmez, sadece aktörler değişir.
Coğrafi keşifler tamamlandı, fakat coğrafyanın dinamikleri ve sırları henüz
yüzde 20 oranında çözülmüştür.
İnsan denen malumu robota çevirme teknikleri yüzde 1 oranında çözüldü ki bu bile "olağanüstü devrim" olarak lanse edilmektedir.
İnsan denen varlık, psikoteknik, sosyoteknik, biyoteknik, siyasalteknik, kimyasalteknik, fizikselteknik gibi yüzlerce tekniğin ortaya çıkardığı bir üründür. Evet üründür, insan hakkında bilinenler ne yazık ki henüz yüzde 00.1'ler düzeyindedir. Bu çok teknolojik ve psikolojik makine, "kaçırılmış" ve sırları çözülmeye çalışılmaktadır.
Şeytan, insanı, dinsel kaynaklara göre çamurdan (ki çok geniş düşünürsek  içimizdeki tüm her şeyle) yaratıldığı için onaylamaz ve der ki "Bunun yapı malzemeleri, onu sürekli kaotik varlık yapacaktır, bu yönüyle bu varlık sürekli kaosa neden olur" diye Tanrı'ya insanı yaratmaması için yalvarır. Çünkü Şeytan, çok daha nitelikli, asil bir "öz"den yaratıldığını kabul eder.
İnsanı bilinmezlerle dolu hale getiren, bu kadar farklı teknikte varlık oluşudur. Bir de tekniklerin ortak kümeleri, bağımsız alanları ve bunun zihinsel süreçleri düşünülürse, ortaya çok farklı bir varlık çıkmaktadır.
Hem "İnsanı, Tanrı kendi sûretinden yaratmıştır" deyip hem de insanı çok basit bir varlık olarak değerlendirmek, çok olağanüstü bir hata değil midir?
-Aziz üstadım, affedersiniz ama bu "olağanüstü insan"ın üretimleri ortadadır ve hiç de olağanüstü değildir.
-Ben de bunu söylemekteyim. Kendini
Hz.İbrahim sanan insanlar, eline bıçağı alıp insanın boğazına dayandığında Tanrı'nın hemen o insanı kurtarmak için çeşitli hediyeler indireceğini sanmıştır.
Bir kişinin boğazına bıçak dayandığında inmeyen yardımların boğazına bıçak dayanan insan sayısı arttıkça ineceği sanılmıştır. Fakat milyonlar öldürülse bile, Tanrı, kurban edicilere gökten hediyeler indirmemiştir. Fakat insanı kurban etme ritüeli böylece kurumsallaşmıştır. Yani ardında büyük sırlar aranan insan kurban etme "ibadeti", yani ritüeli, Tanrı'yı hediye indirmeye zorlama çabasından başka bir şey değildir.
Meselenin bir kaç boyutu daha var, fakat en önemli kısmı budur. Yani insan, evrensel vizyonunu kaybetmiştir ve aranan, bu evrensel vizyondur. Fakat bugünkü beyinsel konforu bozmamak için, bilmek, duymak ve görmek istememektedir. Bu da, insanı, cehaletinin içinde boğmaktadır.
Yani sevgili öğrencim, "İngilizler, Amerikalılar  gelip bizleri sömürüyor" diyenler, Tanrı'yı, ellerine bıçak alıp çocuklarının ve diğer insanların boğazlarını kesmekle tehdit ettiler.
Sonra, tehdit, eyleme dönüştü.
Hz. İbrahim'in, oğlu İsmail ya da İshak'ı kurban edeceği anda inen hediye, ya da koyun, insana "doğayı ve evreni tanı" emridir. "Dünya'nı ve Evren'ini tanımazsan ancak katil olursun" saptamasıdır. Bugün hala Tanrı'yı otomat zanneden akıl düzeyi yüzünden bütün insanlık acılar çekmektedir.
-Sömürü doğru bir şey mi yani?
-Ben öyle mi dedim? Bulduğu ve karşılaştığı varlıkları nasıl değerlendireceğini bilmemek, insanın sayısız acılar tartelasının içinden sadece biridir.
-"Tanrı'yı kıyamete zorluyorlar" diye teologlar çıkıp konuşuyor. Bu da mı yalan?
-Acaba gerçek niyet bu mu? Acaba insan denen varlıkla hemcinsleri bu kadar oynamışsa başka varlıklar kimbilir ne kadar oynamıştır ve oynamaktadır?
Unutma ki insanlar daha kendi aralarında iletişim kurma becerisine sahip değiller, diğer varlıklarla iletişim kurmak için yolun daha başında bile değiller.
Ademoğlu'nun dramı, kendisini, diğer varlıkları ve dünyasını ve evrenini tanımadıkça sürüp gidecektir.
Habil ile Kabil Kıssası, "Bir arada durmaya, birbirinize saygı göstermeye ve takdir etmeye henüz çok uzaksınız. Önce eylemlerinizin sebeplerini anlayacak düzeye gelmelisiniz. Yoksa, bu dünyadaki kısır döngünün esiri olursunuz" der, en başta.
-Yani şimdi bana ne dediniz aziz üstadım?
-Doğu'da bir deyim vardır, "Cehlinin debdebesi, koskoca bir umman gibidir" diye. Bu deyimi anımsatıyorum.
İngiltere'yi, ABD'yi, Çin'i, Rusya'yı ve bu zenginlikteki diğer ülkeleri, Bill Gates'i, Elon Musk'ı ve Kraliçe'yi anlamak için onların baktığı yerden bakabilmek ve onların sahip olduklarına sahip olmak ve sahipliğin sebep olabileceklerini öngörmek gerekmektedir. Buna vizyon denir ki, bir maddesidir. Başta da ifade ettiğim gibi, insan, kayıp vizyonunu aramaktadır. Aklını aramaktadır, kendini aramaktadır. Fakat bunu nasıl yapacağını bilememektedir. Trajedimiz de budur. Bu trajedinin mahkûmu olmayı seçmiş durumdayız, ne yazık ki!
-Yani aziz üstadım?
-Bak, tüm dünyayı ve tüm olan bitenleri ülke ülke, birey birey irdeledik. Olacakları öngördük. Hiç kimseden tarafa değiliz. İnsanlık kendinden kaçmak istemektedir ve bunu nasıl yapacağını da bilememektedir. Kendinizden kaçmak istedikçe iyice savrulursunuz ve iyice olumsuz şeylere odaklanırsınız, böylece "hedefe ulaştım" sandıkça hedeften uzaklaşırsınız. Olan da budur, olacak olan da.
-Öyle diyorsunuz fakat Batılılar, keşifler sonucu olağanüstü zengin oldular. Sõmürü onları Dünya lideri yaptı.
-Önce tablo tam tersiydi değil mi?
-Fakat muhasebeyi böyle genelleştiremeyiz üstadım.
-İşte bir başka trajedimiz de budur: Subjektiflik veya relative. Her şey, herşeye göre değişebilir. Fakat değişen, bakış açınızdır, olgu değil. Analizler eksik ve yetersiz olursa akıl arızalı çalışır.
-"Papa Francis niye Ortadoğu'da, niye Irak'ta" sorusunun cevabı şimdi bu mu yani aziz üstadım?
- Vatikan'ın hafızası, İngiliz Kraliyeti'nin hafızası, ABD'nin hafızası, yani, tarihi, elleri ile tutup onu bizzat yontanlar hareket halindeyse, insan, kendisini tanımlayamaz yani teşhis edemez duruma hızla geliyorsa, tüm bilimsel ve teknolojik gelişmelerden "altında kalacağım" diye korkuluyorsa, bu tabloyu nasıl değerlendirmek gerekmektedir?
Nedir bu küresel panik hali? Nedir bu vizyonsuzluk? 
"İbrahim, elindeki balta ile putları kıran kim" diye soran şair, haklı değil mi? Ve şair bugün yaşasaydı, "Bu kadar put  sürekli kırılırken, seri halde put üretenler kimlerdir ve neden üretmektedirler?"diye sormaz mıydı?
Hz. İbrahim ve diğer peygamberler bir çok  zihniyet devrimi gerçekleştirirken, bizler şimdi yine zihniyet devrimlerine gereksinim duymuyor muyuz? "Kendini yiyen yılan" döngüsünden "elif" gibi daima yukarı, göklere doğru bakma ve ilerleme vizyonuna geçmek bu kadar mı zor?