Memduh Muheyni
Al Arabiyya Genel Yayın Yönetmeni
TT

Biden, Çin yüzünden uyumuyor

Bugün bildiğimiz uluslararası sistem, Katolikler ve Protestanlar arasındaki meşhur Otuz Yıl Savaşları sırasında, uzun bir dini yıpranmışlık döneminin ardından kuruldu.
Taraflar, din savaşlarında kimsenin galip gelemeyeceği, herhangi bir şekilde ekonomik büyümenin sürdürülemeyeceği ve radikal dindarların karşılıklı saldırılar yaptıkları sonucuna vardılar. Bu noktada 1648 yılında, daha sonra büyüyüp uluslararası sistemin iskeleti olacak olan modern Avrupa’nın özünü ve basit bir modelini oluşturan Vestfalya Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın en önemli ilkesi bugün uygulanan; devletlerin egemenliğinin ihlal edilmemesi, savaşan mezhepler tarafından akan kanın durdurulması ve bir dinin zorla dayatılmaması. Söz konusu dönemde belli coğrafi sınırlar içerisindeki bireylerin ulusal bağlılık fikri ortaya çıktı. Devletin kiliseden ayrılmasıyla laikliğin ilk tohumlarının atılmasına tanık olduk. Ülkeler dış güçlerin müdahalesi ve baskısı olmadan kendi siyasi ve ekonomik sistemlerini seçme hakkına sahip. Kan akmasını engelleyen, ülke sınırlarını koruyan ve aşırılık yanlılarını kontrol altına alan her adım memnuniyetle karşılanıyor.
Ancak başından beri bu sistemin düşmanları var. O dönem bu düşmanların arasında en öne çıkanı Rusya olmuştu. Rusya anlaşmanın Batı ülkelerinin çıkarlarına hizmet ettiğini ve geleceğin bu çıkarlara göre şekilleneceğini iddia ediyordu. Ancak Batılı güçler bu siyasi ilkelerden oluşan paketi korudu, genişletti ve yaydı. Bu paketin korunmasına katkı sağlayan Büyük Britanya’nın gücünün zayıflamasının ardından ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan günümüze kadar alternatif bir rol oynadı. Böylece bu sistem yalnızca liberal bir sistem olarak değil, aynı zamanda ABD sistemi olarak da adlandırılmaya başlandı.
Ancak bu sistem, Çin’in yükselişi ve İran ile yakın bir zamanda anlaşma imzalamasıyla birlikte belki de ilk kez gerçek bir tehditle karşı karşıya. ABD Başkanı Biden’a bu hamle hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, yıllardır bunun için endişelendiği cevabını verdi. Biden’ın endişesinin kaynağı, Çin’in son zamanlarda bölgenin içine işlemiş ABD sistemine aleni bir şekilde karşı çıkması. Zira Çin Dışişleri Bakanı, uluslararası sistemin ABD’nin kurallarına dayandığını söyleyerek eleştiride bulundu.
Günümüzde, ABD’nin ünlü eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın uyardığı çatışmanın ilk belirtilerini görüyoruz. Kissinger ABD’nin herhangi bir başkanı için en büyük zorluğun sadece Pekin ile askeri bir savaşa girmemek değil, aynı zamanda Pekin’in nüfuzunu sınırlayıp Avrupalılar ve ABD’liler tarafından yüzlerce yıl önce oluşturulan uluslararası sisteme kendisini dahil etmek olduğunu söyledi. Diğer taraftan Çinliler ise kendi uluslararası sistemlerini oluşturmaya çalışıyorlar.
Geçmişe dönersek; ABD Başkanı Richard Nixon yönetiminin Çin ile hikayesi, uluslararası çatışmaların nasıl üst düzeyde yönetildiğine dair örnek teşkil eden bir hikayedir. Washington o dönem Çin ve Sovyetler Birliği ile yakınlaşmaya karar vermişti. Böylece iki devlet kendisine karşı bir ittifak kuramayacaktı. Washington, iki büyük gücün ittifakının kaçınılmaz olarak çıkarlarına zarar vereceğini ve nüfuzunu sınırlandıracağını anladı. Bunun üzerine Washington’ın başlangıçta Çin ile yakınlaşması Sovyetler Birliği’nde yalnızlık hissi uyandırdı. Bu yüzden Sovyetler Birliği ABD’lilerle dengeli bir ilişki kurmaya çalıştı ve bu oldu da. Zira o sırada, 1970’li yıllarda dünyada bir denge kuruldu ve uzun süreli bir istikrar dönemine girildi. Savaşlar ve çatışmalar duruldu. Bu da eşi görülmemiş bir ekonomik kalkınmaya yol açtı ve küreselleşme ile küreselleşme sonrası döneme girdik.
Ancak şu an uluslararası arenada yeni bir döneme ve bu dosyalarda, hatta ABD’nin vizyonunda, kadim müttefikleri ile ilişkilerinde ve Çin’in yanı sıra Rusya ile kötü ilişkilerinde (Biden Putin’in katil olduğunu söyledikten sonra daha da kötüleşti) Biden yönetimi ile baş etme konusunda yeni bir yönteme tanık olabiliriz. Nitekim ABD ve  Çin dışişleri bakanları kameralar önünde birbirlerini kınadılar.
Biden yönetimi, başkanı uykusundan eden tüm bu endişe verici sorunlarla nasıl başa çıkacak?
Yönetimin uluslararası ve stratejik vizyonunda birden fazla çizgi olduğu söylenebilir. Bunun ilki Başkan Biden’ın temsil ettiği şey. Biden vaaz verme derecesinde Avrupa ile kurulan ittifaka ve ABD gücünün tartışmasız bir şekilde içinde büyüdüğü özgür ve liberal düzenin süreceğine inanıyor. Ancak Biden eski dış politikaya karşı sol ve milliyetçi büyük parti baskılarının altında yaşıyor. Baskılar Biden’ın Rusya’dan ABD seçimlerine müdahale ettiği için öç alması yönünde geliyor (Biden’ın katil şeklindeki sözlerinin sebebi bu partizan kitleleri memnun etmek içindi ancak siyasi açıdan böyle bir şeyin hiçbir getirisi olamaz). Biden uluslararası arenada kazanırsa Çin ile yakın zamanda bir çatışmaya şahit olacağız. Demokrat Parti içinde ve yönetimin kendisinde geniş ve güçlü başka bir çizgi daha var. Bu çizgiye göre ABD sistemi sonrası dönemi yaşıyoruz. Başta Çin olmak üzere güçler dünyanın sıkıntılarını üstlenme sürecine katılmak üzere ayağa kalkacak. Yani ABD polisi tek başına yeterli olmayacak ve Çin polisinin dünya meselelerini kontrol etmeye yardımcı olması daha iyi olacak. Ancak büyük güçler yükselince koşullarını, hatta değerlerini dünyaya dayatıyor ve sadece küçük bir siyasi nüfuz ve ekonomik kazanç payıyla yetinmiyorlar. Geçtiğimiz dönemde Çinli yetkililerin sürekli dile getirdiği şey buydu. Bu, Avrupalıların yarım asır önce imzaladıkları eski antlaşmanın Rusların ve Çinlilerin herhangi bir söz hakkı olmaksızın yırtıp atılması anlamına geliyor.
Bu, 500 yıldan fazla gecikmiş bir intikam mı? Bunun cevabını halen hiç kimse bilmiyor.