Ömer Özkaya
Yazar
TT

Bu bir tuzak de Molay

Bülbül Dağı’ndaki Meryem Ana Evi'nin Doğulu ve Batılı konukları geleceği inşaa etmek ve üzerlerindeki dikkati ve takibi ilelebet sonlandırmak için Alamut’taki kardeşleri gibi yapıp "devlet"lerini sonlandırmak kararını görüşüyorlardı:
-Batı’da Tapınakçılar’ın, Doğu’da Hasan Sabbah’ın "devlet"i tüm düşmanlıkları üzerlerine "çekme yeteneği"ni göstermektedirler. Suikastler ile suçlanmak günah keçisi olarak seçilmektir. Oysa sadece kendilerini görmelerini sağlamıştık.
Durduk yerde veya bize düşmanlıklarından dolayı suikastler yapmadığımızı tüm krallar biliyorlar. Kimi ortadan kaldırdıysak yakın çevresine ve en yakın rakibine/düşmanına bakacağına Tapınakçılar ve Alamut Daileri’ne bakmaktadır. Suikastlerin her türlüsünün sağladığı gücü ve yıldırma kuvvetini yoğun şekilde kullanmak müthiş bir koruma kalkanı oluşturmaktadır.
Kardeşlik, strateji değiştirmek zorundadır artık. Zamanı, coğrafyaları, insanları ve dolayısıyla her şeyi değiştirmeliyiz. Batı’da Tapınakçıların, Doğu’da Alamut İsmailîleri’nin akıllarından ve göze alabileceklerinden korkuyorlar. Artık yıldırımları çekmeyeceğiz. Bünyelerine girip yerleşeceğiz. Bunun için büyük stratejiyi devreye alıyoruz.
İhtiyar fakat dinç Doğulu bilgenin yaptığı bu giriş, düşünceleri daha da yoğunlaştırdı ve karar anının geldiğini net olarak ortaya koymaktaydı.
-Tapınağın Şövalyeleri de İsmailîler gibi yapacaktır. Hedeflerimiz birdir. Birilerinin kiralık katilleri veya muhafızları olarak tanınmak ve bilinmek, saklanmamız için gerçekten çok iyi işlev gördü. Fakat gücümüz, iktisadi durumumuz, zenginliğimiz ve özellikle aklımız, bizlerin ‘ortadan kaldırılması gereken zararlı varlıklar’ olduğumuzu kabul etmelerine sebep olmaktadır.
-Böyle olacağını da biliyorduk. Artık "yok olacağız". İsa Mesih ile birlikte tekrar misyonumuz için ortaya çıkacağız.
-Avrupa'yı Çin'den, Asya’dan (Türkler’den) ve Araplar'dan aldığımız teknoloji ve bilimler aracılığıyla kökten değiştirmek yolunda geri dönülemez noktadayız. Askeri bir güç, fedailer ve gizli yıkıcı müttefikler olarak bilinmekten kurtulmak, zorunluluk hâline gelmiştir. Artık coğrafyaların, iktidar ve güç savaşlarının tüm nitelik ve inceliklerini değiştirmek elzemdir. Ve sürekli yenilikler ile gücümüzü, aklımızı ve doğal olarak da birliğimizi güncelleyerek liderlik kürsüsünde daimi olarak kalmanın yöntemleri üzerinde çalışmalıyız.
-Papalık yani V. Clemens ve Fransa Kralı Philippe’in Tapınakçılar ve İsmailîleri ortadan kaldırmak için çok geniş bir işbirliği ağı örmekte olduğunu biliyoruz. Tapınakçılar için görkemli bir davet hazırlığı yapmaktadır. Bizleri onurlandırarak sonlandırmak gibi bir usûl seçmiş.
-Alamut İsmailîleri olarak bizler Moğollarla çok kapsamlı bir işbirliği anlaşması yaptık. Rükneddin Hür Şah’ı "yokluk”a göndererek tüm krallıkların içine yerleşme kararı aldık. Tapınak Şövalyeleri’nin de görünen silsile içinde Jacques de Molay’ı "yokluk"a, İsa Mesih’in yanına gönderme kararı alması kaçınılmaz durmaktadır.
-Kral lV. Philippe ve Papa V. Clemens’in tüm şövalyeleri ve de Molay’ı davet ederek büyük bir imha hareketi yapmak için gerekli anlaşmaları yaptığı açık olduğuna göre Tapınak Şövalyeleri de mucizeler, kerametler ve kehanetler şöleni yapmalı değil mi?
-Kral lV. Philippe ve V. Clemens bunu anlar mı?
-Onlara bu tuzağı kurdurtma yönünde akıl verenler bizler değil miyiz? Bizlerin tüm şövalyelerle Fransa'ya gideceğimize inanan bir kral var karşımızda. V. Clemens de mi uyanmaz?
-Kendisi de bir Tapınak Şövalyesi olarak bu mucizeler ve gerçekleşecek kehanetler şöleninde memnuniyetle rol almaktan gurur duyacağını beyan etti.
-Tapınak Şövalyeleri’nin aklı ve vizyonu, yeni örgütlenme biçimimizde en büyük güç kaynağımız olacaktır.
-Görünen güçten, görünmez güce evrilme zorunluluğunu düşmanlarımızın büyük bir zafer olarak görmelerini sağlamak için mutlaka görkemli bir "son" hazırlamak gerekmektedir.
-Önümüzde, gelecek bin yıllık tarih durmaktadır. Neler olabileceğini buradan görmekteyiz. Bu takvimin de Molay’ın kehanetleri gibi gerçekleştiğine tanıklık edeceğiz. Aynı zamanda de Molay Şövalyeleri’nin yakılma töreninde de meydanda olacağız. De Molay ona verdiğimiz ilmi, gücü ve misyonu vurgularken yüzündeki görkemli zaferin mimarları olarak orada bulunmak görevdir. Ayrıca de Molay Tanrılığı deneyimlerken, öğretimizin, Kudüs’te, Büyük Asya’da, Orta Doğu’da ve Afrika'da derlediğimiz bilgi ve bilimlerin de sergisini Paris'te açmış olacağız. Fakat bunu çok geç fark edecekler.
-‘Tanrılığı deneyimleme’ gibi tüm dinlerin tepki göstereceği bir kavramı kullanmakta ısrar etmemiz doğru mu?
-Tanrı’ya, peygamberlere ve kitaplara iman ediyoruz. Kutsal kitapları hakkını vererek okumadıkları için, görmekten bilerek ve ısrarla kaçındıkları ilimleri göz ardı ediyorlar. Tanrı’nın cömertliği ve Tanrı’nın gerçek büyüklüğü hakkında hiçbir bilgileri yok. Bu cehalet de bizleri onların gözünde “sapkın, gizemli, tehlikeli ve olağanüstü güçlü” yapıyor.
-Artık yerleşik yapıların içinde olacağız. Felsefeciler, filozoflar, bilim adamları ve yöneticiler yetiştireceğiz. Asya’da, Çin’de, Türkler’de ve Araplar’da olan ilimleri Batı’ya taşıyacak ve bu alanlarda varlığımızı sürdüreceğiz. Durumumuzu sürekli yeni gelişmelerle güncelleyerek gençleşeceğiz.
Lokman Hekim’in “ölümsüzlük otu”nu bulanlar ve bilenler olarak Tanrı’nın yolunda Tanrı’nın yaptığı gibi yaparak ilerleyeceğiz. Hz. Süleyman’ın hazinelerinin varisleri olarak O’nun ilmiyle güçleneceğiz. Bu bağlamda Almanya’ya yerleşmek çok elverişlidir.
-Tam Avrupa’nın merkezine oturuyoruz. İngiltere, Almanya ve Fransa, felsefe ve bilimin yeni merkezi olacak. Keşifler ve icatlar buralardan yayılacak artık. İrade böyle.
-De Molay’ın yükselişini ve kehanetlerinin gücünü birlikte izleyeceğiz. Geleceğin anahtarları elimizde olduğuna göre Tanrı’nın bize verdiği misyonu yerine getireceğiz. Hz. Musa’nın yanındaki Hızır’ız artık. Tüm Dünya’yı yeniden dizayn etmek gibi yüce bir görev bizleri beklemektedir. Aztekler, Mayalar ve İnkalar gibi uygarlıkların "insan"ı Tanrı’ya inat kurban etmeleri sona erecektir. Hind’te, Çin’de de aynı türden ayinler de bitecektir. De Molay’ın kehanetleri gerçekleştiğinde bunları rastlantı olarak nitelendirenler de çıkacaktır. Fakat bizler kutsal kitapların açıkça verdiği ilimleri öğrenerek Tanrı’nın her şeyden arınmış varlıkları olarak vaad edilen hazinelere sahip olacağız. Bu hazineler de bilim ve teknoloji ile bilgilerden oluşmaktadır. Kuşkusuz de Molay toprağı altına çevirme ilmini Kral lV. Philippe’e verseydi her Tapınakçı’ya “Tanrı” diye tapacaklardı. Bu ilmi bile içimizde Hızır düzeyine ulaşmayanlar istimal edemeyeceklerdir. Hızır ve Hermes (İdris) düzeyine ulaşana kadar ilim tahsil edeceğiz.
-Bu misyonu dillendirirsek Hallac-ı Mansur gibi öldürürler bizi.
-Bu nedenle artık “yok”lara karışıp, Hızır olarak belirecek ve insan tasallutundan kurtulacağız. Çünkü Asr Suresi’nde vahiy edildiği gibi “Ademoğlu sürekli ziyandadır.”
-Mevcut oturmuş dinsel yapılara müdahale etmenin bir anlamı kalmamıştır. Dolayısıyla üç semavi dinin karşısına hiç bir şekilde çıkmamak ana prensibimizdir. İnsanların ve onların işbirliği yaptıklarının konforlarını bozmanın onlara zararı büyük olacaktır. Aztekler, İnkalar, Mayalar ne büyük bir küresel derstir. İnsan kendi kozasında ipek böceği gibi rahattır. Daha sonra, kozadaki bu insan ipekten bir ipliğe döndürülecektir. Bizler bu "konfor"u terk ederek İsa Mesih gibi göklere yükselmeyi seçtik. Hz. Muhammed gibi kendisinin ve ailesinin akıbetini gördüğü halde yolundan dönmeyen bir öğreti ve teslimiyet bizimkisi. Bırakalım insanlar kendi dinleri ile mutlu olsunlar.
-Herkese iktidar, güç, para, ilim ve kültür verebilecek durumdayız. Fakat müşterisiz tüccarlar gibiyiz.
-Altını olan bunu satmak için bağırıp çağırır mı? Maddi altınla Tanrı’nın ışığının parıltısını karıştıranlar bir olur mu? Tanrı’nın ışığını keşfedip ona bağlanınca diğer tüm zenginlikler kendiliğinden geliyorken bunu unutup hırsında boğulmak büyük bir sorundur. İşte de Molay bu hırs için yakılacak. Fakat yakan ne kaybettiğini öğrendiğinde bunu bildirmek olanağını kaybedecektir.
-Paris kadim zamanlardan beri Doğu’nun gizemleri için uğrak yeri ve hatta meskendi.
-Fakat zenginlik tekeli oluşturmaya karar verip Vatikan'ın rolünü de isteyince Kral lV. Philippe için akıbet çok farklı oldu. Oysa öğreti, çileyi, deneyimi ve ilmî saygıyı gerektirirdi. Yönetsel Krallık, Göksel Onay ve desteği kaybedince ve kendini Tanrı’nın yerine koyunca maliyet ve zarar karşılanamaz boyutlara ulaşır. Sonuç kayıptır. Kalıcı kayıp. İşte de Molay’ın gerçekleşen kehanetleri Kral lV. Philippe için kalıcı zararlar üretti. Hâlbuki paraya ve güce aç bir insan, sorununu çözecek kadar bir ilim isteseydi akıbet farklı olurdu. Tanrı dün Doğulu kardeşlerimize Moğolları Hızır kıldı. Tapınak Şövalyeleri’ne ise Kral IV. Philippe’i. Fakat Hızır’ın her an kendini yenilemesi gibi yenilenebilmek büyük bir ilimdir.
Artık huzur içindeyiz Doğu’lu ve Batılı kardeşler. Gündüz Güneş’in ışığı, gece Ay'ın ve yıldızların ışığı gibi her yere sirayet etmiş haldeyiz. Her yerde olup bitenleri ve olup bitecekleri biliyoruz. Fakat İsa gibi, İsa Mesih gibi göksel bir makamın da misyoneriyiz. İnsanların önem verdikleri onların, Tanrı’nın önem verdikleri bizim olsun. İnsanların dini insanların olsun. Tanrı onların da ışığını bol etsin. Bizleri taklit edenler ve biz olduğunu iddia edenler Tanrı tarafından yargılansın.

Bu kurgu tarihsel tasvirin önemli oranda böyle gerçekleştiğini kabul edecek veriler fazlasıyla bulunmaktadır. Önemli olan bu noktaları birleştirmek ve geleceği öngörerek insanlık için makul bir yolu oluşturabilmektir.
İsmailîler, Tapınak Şövalyeleri ve İslam âlimlerinin, Batılı bilim ve din adamlarının çoğu aslında açık kaynaklardan buldukları ile tarihe geçmişlerdir.
Moğolların Avrasya istilasının sonuçları ve istilanın amacı saklı durmaya devam etmektedir.
Moğolların istilası, Selçukluların yıkılışı, Osmanlı’nın ortaya çıkışı, Viyana Kilise Konseyi’nin Doğu’ya yönelik istihbarat faaliyetlerini koordine edişi, de Molay’ın yakılması ve kehanetleri, ilimlerin Doğu ve İç Asya’dan, Orta Doğu’dan Batı’ya, Avrupa’ya transferinin önemli göstergeleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tapınak Şövalyeleri’nin merkezinin İngiltere’den Kıbrıs’a taşınması zorunluluğu da sırrını korumaktadır. Şüphesiz Tapınak Şövalyeleri’nin tek bir kurul tarafından çok merkezli bir örgüt olarak yönetildiği eldeki veriler ile daha da açıktır.
Tapınak Şövalyeleri’nin ve Alamut İsmailîlerinin, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam'ın tüm renklerini barındıran yapısının bilinçli bir şekilde göz ardı edilmesi de ilginçtir. Bütün bu gizemin yine Tapınakçılar ve İsmailîler tarafından inşaa edildiği de bir gerçektir.
Fakat kurgu diyalogların içinde de geçtiği gibi Tevrat, İncil ve Kuran ile Hind, Türk ve Arap mitolojisi aslında geleceğin kronolojisini milimetrik olarak vermektedir. Tapınak Şövalyeleri ve İsmailîler ile ezoterik ve okült okullar, bunları ortaya çıkarıp belli bir strateji çerçevesinde kullanmışlardır.
Tapınak Şövalyeleri’nin ve İsmailîlerin ortaklığının ve varlıklarının devam edip etmediği doğal olarak bilgimizin dışındadır. Fakat bu çokuluslu ve çok dinli, çok mezhepli oluşumun kendini güncelleyerek varlığını devam ettirdiğine ilişkin tarihsel veri setleri fazlasıyla vardır.
Hz. Süleyman’ın anahtarı, Ahit Sandığı, Hind, Arap ve Türk mitolojisi gibi bugünün insanına fazlası ile masalsı ve mitolojik ve hayali gelen olguların, bilimleri, geleceğin kronolojisini ve teknolojilerini anlattığı utangaç bir şekilde kabul edilmiş gibi yapılmaktadır.
Oysa sadece Hz. Süleyman’ın anahtarı ile ilgili bilgiler bugünün dünyasını mimarize etmiştir. Hz. Süleyman, Ortadoğu ve Dünya’nın geleceğini de açıkça ortaya koymuştur. Bu bağlamda Tapınak Şövalyeleri, de Molay olayı üzerinden tüm bilgilerini, bilimsel birikimlerini, tüm ilimlerini ve kehanetlerini propaganda etme olanağını bulmuşlardır.
Ortadoğu’nun dünü ve bugünü incelendiğinde birçok gelişme için bazı ülkelere güzergâh açıldığı da ortadadır.
Fransız Kralı lV. Philippe’in Tapınak Şövalyeleri’ni yakma sebebinin aralarındaki borç-alacak ilişkisi olmadığı, Tapınak Şövalyeleri’nin İngiliz Kralı ile daha ileri derecede bir işbirliği içinde oldukları için cezalandırıldığı da nettir.
Tapınak Şövalyeleri’nin de Molay’ı vererek Avrupa’yı teslim aldığı da bir başka sonuçtur.
Ayrıca Fransız Kralı lV. Philippe’in akıbetinde olduğu gibi suçun şahsiliği ilkesini işleterek bir hukuk dersi verdikleri de kabul edilebilir.
Yahudilik, Hristiyanlık, İslam ve tüm mitolojilerin bir bileşkesi olan Tapınak Şövalyeleri’nin ve Asyalı müttefiklerinin stratejileri hâlâ Avrupa’yı, Ortadoğu’yu ve Dünya’yı etkilemektedir. Belki yok olmuş olabilirler fakat kalıcı jeopolitik, jeostratejik ve jeoteolojik güzergâhlar oluşturarak insanlığı etkiledikleri açıktır.
Ortadoğu’nun bu yitik hazinenin içeriğini bilmesi gerekmiyor mu?