Ömer Özkaya
Yazar
TT

İspanyol gribinden Çin gribine bazı benzerlikler

Küreselleşmeyle ilgili gelişmelerin seyri pandemi nedeniyle bir kırılma yaşanıyormuş yanılsaması yaratmaktadır.
Pandeminin küreselleşme hızı, dijitalizmin hızı ile hemen hemen aynı düzeyde devam etmektedir. Yani dijitalizmin küreselleşmesi ile pandeminin küreselleşmesi arasındaki korelasyon, 4 G, 4,5 G ve 5 G ile ileri boyutlara taşınmaktadır. Böyle bir stratejinin amaçları, küresel rekabet açısından anlaşılabilir, fakat bu, dezavantajları tersine çevirecek bir dönüşüm üretmeyecektir.
Yaklaşık 100 yıl önce İspanyol Gribi vardı, on milyonlarca insanın ölümüne yol açmıştı. Avrasya'nın en Batı ucundaki İspanya'da başlayan bu salgın, o zamanki mobilizasyonun çapı kadar yayılmıştır.
İspanyol Gribi'nden yaklaşık 100 yıl sonra Avrasya kıtasının en doğu ucundaki Çin'de başlayan salgınla iki olay arasındaki neden-sonuç ilişkilerini irdelemek, bir çok bakımdan ilginç ve zorunlu olacaktır.
Uluslararası ekonomi ve uluslararası ilişkiler bakımından incelendiğinde, Birinci Dünya Savaşı ve esnası, Avrupa ülkeleri arasındaki bir çok yol ayrımına, sömürge ve hegemonya parselasyonlarına denk gelmektedir. İspanyol Salgını'yla birlikte seyreden Avrupa'daki gelişmeler sonucu Osmanlı İmparatorluğu son bulurken yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası, Avrupa ve yerel bileşenleri arasında pay edilmiştir.
Günümüzde ise yine Batı ülkeleri arasında çok boyutlu yol ayrımları uç vermektedir. Geçmişte Akdeniz'e ve Avrupa'ya girişin kapısı olan İspanya'da başlayan salgın, ilginçtir İspanya'yı Birinci Dünya Savaşı'nın dışında bırakmıştır.
Çin de hem pandemi hem küresel ekonomik, askeri, teknolojik, hegemonik, diplomatik ve uluslararası ilişkiler rejiminin değişiminin merkezindedir. Bu merkez konumu nedeniyle küresel sıcak çatışmalardan yani savaşlardan koruyacak iç ve küresel dinamiklere fazlası ile sahiptir. Yani Çin de savaşmayacaktır.
Bir yüzyıl ara ile Avrasya'nın iki ucunda küresel değişimlere sebep olan salgınların çıkmasını açıklayabilecek spekülatif olmayan data setlerinden mahrumuz. Ancak İspanyol Gribi'nin ayak izlerinden gidildiği gibi küresel pandeminin ayak izlerini takip edersek kaba da olsa yol gösterici yol tabelaları bulanabilir mi?
İspanyol Gribi esnasında Avrupa sömürge dizaynını bitirmiş ve yeni bir Avrupa ve Dünya'nın kurulduğuna ilişkin bir konsensüs oluşmuştur.
Kazananın herşeyi aldığı Versay Antlaşması sonucu, Fransa ve İngiltere ağır galibiyetler almış, Almanya da ağır yenilmiştir. Daha 20 yıl dolmadan bu defa da "kazanan her şeyi alır" oyunu, "kazananın elinden herşeyi alırlar" şekline dönüşmek üzere iken devreye ABD girmiştir. Almanya'nın kayıpları, Fransa ve İngiltere'nin kazançları istikrarlı hale getirilmiştir.
İngiltere ve Fransa sömürgeleri yeni bir konseptle dizayn edilmiş ve ABD liderliğindeki küresel sistem kurulmuştur. Bir tarafta ABD, diğer tarafta SSCB'nin olduğu sistem, ideolojik olarak da "kapitalizm" ve "sosyalizm" gibi ön yüzlere sahip olmuşlardır.
Böylece küresel sıcak savaşlar, siyasal bilinç gerektiren ideolojik zemine indirgenerek, ulusların ve onların kültürel, dinsel ve ekonomik tasavvurlarının mobilizasyonu ile askerî siyasal kulvardan, siyasal askerî kulvara çekilmiştir. Siyasal arayüz kullanımıyla siyasal ve ekonomik kültürü olmayan Üçüncü Dünya'nın ne olduğunu hâlâ anlamadığı bir süreç başlatılmıştır. Bu süreçte kültürel, müzikal, ideolojik, yazınsal, marijinal yaşam tarzları ve şovları ile tüm dünya hipnotize edilmiştir.
İlk sömürgecilik furyasında ellerine İncil ve Kuran tutuşturulup küresel ekonomik sistemin dışında bırakılan kitleler, ikinci çok nitelikli, çok boyutlu ve çok bilimli yeni küresel ekonomik sistemde bu defa ellerindeki kutsal kitapları da kaptırmışlar, yaşamını idame ettirmek için dünyanın her tarafına, özellikle Batı'ya yayılan mülteciler olmuşlardır. Bu ekonomik, siyasal, kültürel, dinsel ve sair şoklar dalgasına bir de Sosyalizmin yıkılışı ile Varşova Bloku kitleleri katılmıştır.
Tam da herşey bitti denirken küresel ekonomik dizayn ile Avrupa'nın dezavantajlı toplumsal kesimleri (çiftçiler, kobiler ve bazı bürokratlar, beyaz yakalılar, mavi yakalılar) de bu küresel çok boyutlu anaforun ortasında buldular kendilerini. Özelleştirmeler, liberalizm ve neoliberalizm, nebuliberalim (liberalizmin içerik yitimi) gibi tonlamalar ile yeni dünya düzeni sahneye çıkmıştır.
Bu yeni dünya düzeninin asıl jönü ABD olarak görülmektedir. Bu arada bir başka eş jön Çin de efekt vermeye başlamıştır.
Oysa herşeyin Amerikan kıtalarının keşfi ile başladığı bilinmektedir. 500 yüzyıl boyunca Avrupa, Amerika kıtalarının verdiği enerji ile yeni bir dünya kurmuştur. Amerika kıtalarının keşfi, Osmanlı'nın ömrünü uzatırken (dikkatler Amerika'ya yoğunlaşmıştı) akıbetini radikal bir şekilde getirdi. Araya petrolün sanayi ve deniz yollarında kullanımı da girince, oyunun devir hızı, tüm aktörleri esir almıştır.
Şimdi yaklaşık 100 yıl sonra Batı'da İspanya:merkezli değişimin bittiği ve Avrasya'nın en doğu ucunda Çin merkezli çok farklı küresel teknolojik, ekonomik, bilimsel, siyasal, toplumsal, kültürel ve dinsel mega devrimler ve dönüşümler sürecinin başladığı görülmektedir. Her ikisinde de tüm aktörler doğal olarak neredeyse Batılı'dır.
Yine kavga Batılılar arasındadır ki bu da doğaldır. İspanya'nın açtığı coğrafi keşifler kapısı bugünkü Batı Avrupa ve Batı dünyasına inanılmaz katkılar sağlamış ve İslâmî Doğu'nun elindeki liderlik alınmıştır.
Şimdi Çin merkezli değişimde Çin'in küresel bir hegemon olup olmayacağı yönünde tartışmalar ve analizler vardır ki çoğu henüz aşırı erken analizler ve tartışmalardır.
Çin'in Batı'nın Şarkiyat araştırmaları merkezleri gibi hegemonya üretecek üniversiteleri ve Garbiyat merkezleri yoktur. Ayrıca Çin'in siyasal tasavvurlar ve projeler üretecek felsefî platformları henüz yoktur. Çünkü buralarda açık ve çok katmanlı ekonomi, siyaset, edebiyat, kültür, sanat, düşünce ve fikir tartışmaları yapılacak kürsüleri ve zeminleri de yoktur. Bunlar olmadan da ideolojik, kültürel, ekonomik, diplomatik, askerî ve sair alanlarda ataklar yapacak ana oyuncular da olmayacaktır.
Çin'in küresel tedarik ve küresel fabrikalar üssü olarak kendisi dışında tüm Dünya'nın değişmesine neden olacağını söylemek erken bir tez olarak doğrudur.
Aynı İspanya'nın Amerika keşifleri ile Avrupa'yı dönüştürdüğü gibi, Çin de teknolojik, ekonomik ve bilişim bilimleri ile tüm dünyanın değişmesine radikal bir katkı sağlarken, Çin'in değişmemesi için de çok kökten bir faktör olacaktır ki bu da eşyanın doğasına uygundur. Çünkü değişim güzergahında bir "kapı" niteliği kazanmışsanız tarih sizi hep o nitelikte tutmaktadır.
Avrasya'nın en Batı ucundaki İspanya'da faşist Franko diktatörlüğünün yok ettiği birikim ve güç değil de iktidar inşaa etmek için giriştiği genel siyasal çatışmalar, George Orwel gibi yazarlar üretse de, İspanya tarihi görkeminin içinde objeye dönüşmüştür.
Avrasya kıtasının en doğu ucunda da Çin, yönetim biçimi ve kültürü itibariyle aynı sendroma yakalanmış durumdadır. Küresel tedarik ve küresel fabrikalar üssü olmaktan, teknoloji, bilişim teknolojileri ve bilimleri merkezi olmaktan küresel bir hegemon olmaya geçiş yapacak ara köprüler ve ara yüzler ortada yoktur. Aynen İspanya'da olduğu gibi. Çin'in tarihsel görkeminde Çin'in de bir objeye dönüşmesi değişim ve dönüşümü başlatanların zaman bulup da dönüşememesi sendromuna neden olmaktadır.
En büyük küresel güç kaynağı, kavram üretebilmekten, bilgi ve data üretip bunları etkin şekilde kullanabilmekten geçmektedir. Bir dönem Arapların bilim üreterek, bir siyasal ve askeri devrimle Endülüs'ü kurmaları gibi. Batı'da özellikle İngiltere, Almanya, Fransa ve ABD'nin olguyu tam yakalayan kavramlar üreterek, bilgiler ve datalar üreterek küresel aktör olmaları gibi.
İspanya'nın en büyük sorunu batısının okyanus olmasıdır. Çin'in de en büyük jeostratejik sorunu, dogusunun okyanus olmasıdır.
İspanya'nın doğuya ve kuzeye, yani içe, karaya yönelimi, hep başını askerî dertlere sokmuştur. Çin'in de yaşadığı askerî, sosyal, etnik ve sair sorunlar içe, içine, karaya doğru yõneliminden doğmuştur.
Çin tarihîni okurken İspanya'yı görür gibi olursunuz, İspanya tarihîni okurken Çin karşınıza çıkmaktadır sanki.
Avrasya'nın iki ucunda 100 yıl ara ile yaşanan pandemi nedeniyle oluşan bu benzerlik tablosu, bir önceki yazıda bahse konu devletlerin marjlarının azalması eşliğinde okunursa, Batı'nın yeni bir Batı iç dizaynı eşliğinde küresel tasarıma da girişeceğinin ip uçlarını vermektedir.
İspanya pandemisini İkinci Dünya Savaşı'nın takip etmesi gibi Çin merkezli pandemi de Üçüncü Dünya Savaşı'nı yaratacak mıdır? Şayet yaratacaksa bu tarihsel döngüyü kıracak bir Batı içi mekanizma kurulabilecek midir? 
ABD büyük satranç tahtasından çoklu küresel satranç tahtasına geçebilecek midir?
Çin, Çin Seddi'ni yapmasına sebep olan tarihsel handikapı yani zihinsel:bariyerleri iptal edebilecek midir?
İngiltere, güneş batmayan imparatorluğu, yeniden iç siyasal mimariyle küresel siyasal mimariyi sentezleyerek kurabilecek midir?
Türkler Çin, Çinliler Türk mazilerini olumlu şekilde evirebilecek midir?
Araplar, İslam'la yakaladıkları jeopolitik gücü, bugüne ve yarına, finansal gücü kullanarak yeni bir Arap yüzyılları olarak aktarabilecekler midir?
Fransızlar, o muazzam İslam etüdlerini İslam dünyasıyla yeniden işbirliği için kullanabilecekler midir?
Almanlar, Çin'in ileri teknolojiler üretmesiyle bu alandan çekilecekler mi, yoksa ileri teknolojiye yatırım yapmaya devam mı edeceklerdir?
Pratik finans ve ekonomi şeytanı Hollandalılar, Uzak Doğu'da da finansal icatlar konusunda öncülüklerine devam edecekler mi?
Tüm bu soruların yanıtlarını Avrasya'nın en dogu ucundaki Çin'in stratejileri üretecektir.
Bir başkasının varlığını ya yok etme ya da kendi içinde eritme yoluyla büyüyen Doğu kültürüyle, ötekiyle yaşamayi deneysel olarak öğrenmiş Batı kültürü tablosu, yeni küresel bir sentez değer yaratır mı?
Avrasya'nın en batı ucu İspanya'nın Batı'yı ve bileşenlerini nasıl değiştirdiğine ilşkin analizlerden, yorumlardan ve haberlerden, Avrasya'nın en doğusundaki Çin'in Batı'yı ve bileşenlerini nasıl etkilediğine ilişkin enformasyon dünyasına daha büyük bir pano ayırmaya geçiş yapmak gerekmektedir.