Genel ve kapsamlı çöküş, Lübnanlı Titanik gemisinin Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın daha önce değindiği yere, yani cehenneme ulaşması kıyas alındığında, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'ın Perşembe günü Beyrut'a yaptığı son ziyarette şaşırtıcı veya basit de olsa başarılı çözümler taşımış olabileceğine kesinlikle bahse girilemez. Nitekim ziyaretinden önce Dışişleri Bakanı, bu kez Fransızlardan, özellikle de Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan “size yardım edebilmemiz için bize yardım edin” anlamında duyduğumuz tüm tatlı azar ifadelerini kullanmaktan kaçındı.
Lübnan’a 11 milyar dolar değerinde bir yardım ve hibe paketini onaylayan SEDİR (CEDRE) konferansının kararlarının uygulanmasının takibinden sorumlu Fransız Büyükelçi Pierre Dukan’ın daha önce söylemiş olduğu “Lübnan onarılamaz bir ülkedir” ifadesini dahi tekrarlamadı. Dışişleri Bakanının ziyareti, Lübnan’ın her zaman övündüğü “mesaj sahibi Lübnan”a bir veda mı yoksa ölmüş bir ülkeye son bir bakış ziyareti miydi? Büyük olasılıkla ikinci türden bir ziyaretti. Le Drian, Cumhurbaşkanı Avn ile yaptığı görüşmeden çıkışta, umutsuz bir konu olan hükümetin kurulmasıyla ilgili tek bir kelime etmedi ve yorum yapmadı. Bu, çıkış yolları bulma olasılığından tamamen umutsuz olduğu anlamına geliyordu. Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri ile yaptığı görüşmenin ardından yine hiçbir açıklamada bulunmadı. Akşam hükümeti kurmakla görevli Hariri ile görüştü ve burada da cesaret verici herhangi bir sonuç duyurulmadı. Bunun nedeni belki de temel düğümün Berri ya da Hariri değil de anayasanın etrafından dolaşmalarını sağlayacak yorumlar bulmaya çalışan Avn ve damadı Basil de olduğunu bilmesiydi ve o, parmağında oynatamayacağı herhangi bir hükümet kurma olasılığını engelleyip ve önünü tıkayan kişidir.
Ziyaretinin arifesinde Fransa Dışişleri Bakanı’nın Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve Nebih Berri ile görüşeceği açıklanmış, ancak Saad Hariri ile görüşüp görüşmeyeceği, bir araya gelmesi imkânsız olan Hariri ve Avn’ın damadı Cibran Basil’i bir araya getirip getirmeyeceği hakkında bir açıklama yapılmamıştı. Macron’un deyimiyle “terör ve yolsuzluk ittifakının” bastırdığı Lübnanlıların devrimi patlak verdiğinde istifa etmesi üzerine Cibran Basil’in, Saad Hariri’ye “dönüş yolun çok uzun olacak” dediğini hatırlatalım.
Lübnan'da, Fransız Dışişleri Bakanı’nın ziyaretinin bir son ziyaret olacağı konusunda hemfikir olanlar var. Yahut Fransa’nın deliler tarafından yönetilen bir ülkede imkânsız bir görevi sürdüremeyeceğini ileteceği bir özür ziyareti olacağı, hepsinden kötüsü, ölmekte olan bir Frankofon ülkeye son bir bakış ziyareti olacağı konusunda müttefikler. Cumhurbaşkanı ve Temsilciler Meclisi Başkanı’ndan sonra Çam Konutu’nda (Fransız Büyükelçiliği) Ketaib Partisi’nden Sami Cemayel ve 17 Ekim devrimi gruplarından bazıları ile görüşmesi, ani hareketlenmelerden ziyade sosyal yardım uygulamaları için yapıldığına dair işaretler taşıyordu. Buna ilaveten, Lübnan’da çözümü engelleyenlere karşı Fransa ve bazı Avrupalı ülkelerin belki de baskı ve yaptırımlarda bulunabileceğini ima ediyordu. Her ne kadar burada durum, bir Avrupa konsensüsü gerektirse de, Lübnan'ı çevreleyen Akdeniz ülkeleri, Lübnan’da kaçınılmaz herhangi bir patlamadan zarar görmemek için bu önlemlerde Fransa'nın yanında olacaktır.
Nükleer anlaşmanın canlandırılması için düzenlenen Viyana müzakerelerinden önce Macron, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini müzakerelere davet etmiş, müzakerelerin İran’ın balistik füze faaliyetleri ve bölge ülkelerinde istikrarı sarsan politikalarını da kapsaması çağrısı yapmıştı. Yine müzakerelerden önce, Frankofon bir ülke olarak Lübnan’ın önemini çok iyi bilen Tahran’ın, Beyrut’un boğucu krizini nükleer müzakerelerde ek bir baskı kartı olarak kullanacağı neredeyse açık ve netti. Bunun için elbette Hizbullah ile müttefik olan Avn ve damadının pozisyonlarından yardım alıyor. Avn ve damadı, Hariri’nin hükümeti kurmakla görevlendirilmesinden, üçte bir şartına boyun eğmesini sağlamak ve içişleri bakanının seçimini tekellerine almak için yararlanmaya çalışıyorlar. Yalnızca Berri maliye bakanlığını elde ettiği için değil, gelecek yılki seçimler bu bakanlığın gözetiminde gerçekleşeceğinden içişleri bakanlığının kendilerine verilmesinde diretiyorlar.
Macron’un ve ondan sonra Le Drian’ın Avn’dan tekrar tekrar duydukları sözler değişmedi; biz hükümeti anayasaya göre kurmaya hazırız ama işlerin ilerlemesini engelleyenler var. Hariri, siyaset dışı uzmanlardan oluşan 18 kişilik bir bakanlar listesi sunduğunu söylemesine rağmen yalancı olduğu söylendi. Basil, Hariri’nin yolsuzlukla mücadelede güvenilir olmadığını ifade etti. Dahası, Le Drian’ın ayrılmasından sonra Avn çıkıp, “Fransa’dan yağmalanmış paramızı geri almamıza yardım etmesini istiyoruz” açıklamasını yaptı.
Bu, şaşkınlık ve hayret uyandırıcı bir açıklama, çünkü Lübnanlı siyasetçilerin yağmaladığı yüz milyarları sanki Fransa saklıyormuş gibi bir anlam taşıyor. Yahut Fransa bunlar hakkında Avn’ın neredeyse beş yıl önce yönetime gelmesinden sonra geri getirmeye çalışacağını söylediği Lübnan devletinden daha fazla bilgiye sahipmiş gibi. Oysa bu beş yıl boyunca mutlu devlet, temel gıda ve ihtiyaç maddelerini sübvanse etmek için vatandaşların mevduatlarına güvendi. Merkez Bankası, petrol, ilaç ve gıda maddeleri gibi çoğu Suriye'ye kaçırılan malzemeleri sübvanse etmek için ayda 500 milyon dolar veya yılda 6 milyar dolara eşdeğer bir meblağ ödüyor.
Le Drian ve başkaları Avn’a, “Lübnan’ın milyarlarını kimin yağmaladığını bilmemize yardımcı olun ki size yardımcı olmaya çalışalım” karşılığını verebilir. Lübnan devleti tek bir yolsuzu veya hırsızı yakalayabildi mi? Lübnan’da bilinen ve yaygın şu gerçeğin, Basil ardından Avn’cı meslektaşlarının üstlendikleri Enerji Bakanlığına bağlı Elektrik Şirketinin, Lübnan'a kamu borcunun üçte birine, yani 44 milyar dolardan fazlasına mal olduğu üzerinde hiç duruldu mu? Devlet Şura Konseyi, Elektrik Şirketine akaryakıt için ek 250 milyon dolar kredi verme kararını reddettiği için ülkenin ay ortasında karanlığa boğulma yolunda ilerlediği üzerinde düşünüldü mü? Nitekim geçen yıl patlak veren ve özellikle bundan sonra Lübnan ile çalışmayı reddeden Cezayirli Sonatrach Şirketi’nden satın alınan akaryakıt kaçakçılığı ile ilgili skandallar henüz açığa çıkarılmadı.
Dolayısıyla, geçici hükümetin Başbakanı Hassan Diyab’ın iki gün önce Lübnan Merkez Bankası'nın ayın ortasında zorunlu olarak durdurmakla tehdit ettiği sübvansiyon politikasına devam etmenin elzem olduğu açıklaması, kaçınılmaz bir açlığa doğru ilerlediğimiz anlamına geliyor. Merkez Bankası, Berri ve Avn’ın mevduat sahiplerinin paraları olduğu için her zaman kutsal olarak niteledikleri rezervlerin 17,5 milyar dolardan 14 milyara düştüğü için bu politikayı durdurmakla tehdit ediyor. Peki, bahsettiğiniz kutsallık nerede ey efendiler? Hafta başında, Suudi Arabistan, narkotik polisi Captagon hapları ile dolu nar sevkiyatı nedeniyle Lübnan tarım ürünlerinin topraklarına girişini veya geçişini durdurmaya karar verdikten, ardından çeşitli Lübnan gıda maddelerinin ithalatına yasak getirdikten sonra, Cumhurbaşkanı Avn, İçişleri Bakanı Muhammed Fehmi’yi kaçakçılığa ve kaçakçılara açık ve serbest olan sınırlarda kontrolü sağlamaya gönderdi. Fehmi’den önceki bakanların hepsi sınırların zapturapt ve kontrol altında olduğunu iddia etmişlerdi. Muhammed Fehmi ise geri döndüğünde sahada durumun çok kötü olduğunu söyledi ve “kardeş” ile dost ülkelerden, tarayıcı cihazlarla Lübnan’a ve yıkılan limanın geride kalan bölümüne yardım etmeleri talebinde bulundu. Diğer bir deyişle, size yapılan uyuşturucu sevkiyatını durdurmamız için bize tarayıcı cihazlar verin demiş oldu. İster inanın ister inanmayın.
Yine birkaç gün önce Katar'ı ziyaret eden Hassan Diyab’ın, yeni bir iş bulma umuduyla özgeçmişinin kopyalarını Emir Temim ve Katarlı yetkililere dağıtılmasını sağladığı hakkında Beyrut'ta yayınlanan haberlere ister inanın ister inanmayın. Diyab ayrıca yağmalanan sermayeleri yurtdışına kaçırma yarışı kızıştığında, öğretmenlik yaptığı Beyrut Amerikan Üniversitesi aleyhine açtığı davada, üniversiteden kendisiyle yaptığı sözleşmenin kalan iki buçuk yıllık ücretini ABD doları ile ödemesini ve yurtdışına transfer etmesini talep etmişti. Elbette yurtdışına kaçırılan paraların tek bir kuruşu bile geri dönmeyecek, çünkü hırsız ancak hapsedildiğinde çaldıklarını iade eder. Ancak, olur da hapishane aşamasına ulaşsak dahi hırsız politikacılar çetesi bizi yeni bir iç savaşa sürükleyecektir. O zaman da Allah ölülere rahmet etsin!
TT
Ölmek üzere olan Lübnan’a son bir Fransız bakışı mı?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة