Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 8: Arafat Filistin, Lübnan ve Suriye’ye komplo kurdu

Dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed ve Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın bir toplantıdaki arşiv fotoğrafı (Şarku’l Avsat)
Dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed ve Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın bir toplantıdaki arşiv fotoğrafı (Şarku’l Avsat)
TT

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 8: Arafat Filistin, Lübnan ve Suriye’ye komplo kurdu

Dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed ve Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın bir toplantıdaki arşiv fotoğrafı (Şarku’l Avsat)
Dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed ve Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın bir toplantıdaki arşiv fotoğrafı (Şarku’l Avsat)

Suriye’nin eski Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın Şarku’l Avsat tarafından yayınlanan anılarının sekizinci bölümünde 1976 yılında Lübnan’a yapılan askeri müdahalenin belirleyici anlarını, Arap Caydırma Kuvvetleri oluşturulurken Arap devletleri ile Şam rejimi arasında gerçekleştirilen telefon görüşmelerini ve Esed güçlerinin buradaki rolünü anlatıyor.
Haddam, günlüğünde bu konuya ilişkin şu ifadelere yer veriyor: “Filistin liderliği ve müttefik Lübnanlı partilerin mücadelenin devamı ve Zahle ile Lübnan’ın kuzeyinde Hristiyan köylerindeki kuşatmayı kaldırmayı reddetme konusundaki ısrarı karşısında, Lübnan halkına, Suriye’ye ve Araplara dokunabilecek zararlar göz önüne alındığında Suriye’nin askeri müdahalesi, bu kirli savaşı durdurmayı acil bir konu haline getirdi. Kuvvetlerimiz 1 Haziran 1976 tarihinde harekete geçerek Lübnan sınırını geçti. Aynı gün dönemin Sovyetler Birliği Başbakanı Aleksey Kosıgin, Şam’a ulaştı.”
Haddam, dönemin Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Komitesi Başkanı Yaser Arafat (Ebu Ammar) ile saha ve diplomatik alanlarda girilen çatışmaya, özellikle de Suriye’nin Lübnan’a girişi ile aynı zamana denk gelen toplantıya anılarında büyük bir bölüm ayırıyor. Haddam bu konuda: “1 Haziran 1976 tarihinde Bağlantısızlar Hareketi Koordinasyon Ofisi Cezayir'de bir toplantı düzenledi. Toplantıya teatral bir konuşma yapan Arafat da katıldı. Filistin devrimine ve Lübnan'daki ulusal güçlere karşı ABD, Fransa ve İsrail’in ortak bir komplosundan bahsetti. Suriye’ye işaret ederek bu komplonun Araplar tarafından gerçekleştirilmesinden endişe ettiğini dile getirdi” ifadelerini kullandı. Haddam, Arafat’a herkesin duyması için yüksek bir sesle cevap verdiğini söylüyor ve şu ifadeleri kullandığın belirtiyor: “Her zaman yaptığın gibi yalan söyledin Yaser. Suriye ve Filistin meselesine zarar verdin. Sen, Lübnan’ı ve Filistinlileri bölüyor, İsrail’e hizmet ediyorsun.”
Lübnan’da yeni cumhurbaşkanı seçimleri için anayasal düzenlemeler konusundaki tartışmalar devam ederken, anlaşmadan görüldüğü üzere Cumhurbaşkanı Süleyman Franjiye yeni Cumhurbaşkanı Élias Sarkis’in savaşı sona erdirme ve uzlaşı sağlanması, yetkilerini kullanabilmesi için istifa edecekti. Seçim yapılmış olmasına rağmen, gerilim devam ediyordu. Çatışmalar devam etti ve Kemal Canbolat liderliğindeki Ulusal Hareket’in kampanyası gerilimi yükseltti. Öte yandan Filistin yönetimi de ateşle oynamayı sürdürerek savaşın ciddi bir şekilde durdurulup anayasa belgesine göre krizi sona erdirmek üzere ulusal diyaloğun başlamasını önlemek için provokasyonlarına devam etti.
Abdulhalim Haddam, konuya ilişkin olarak anılarında şu bilgilere yer veriyor:
1976 yılının Mayıs ayında bana Cumhurbaşkanı Sarkis’ten bir mesaj getiren Karim Pakradouni'yi kabul ettim. Bana şunları söyledi: “Size Cumhurbaşkanı Sarkis’ten bir mektup getirdim. Fikirlerini açıklamak için ilk temasının Suriye ile olması gerektiğine inanıyor. Sarkis, atılması gereken ilk adımın çatışan taraflarla siyasi diyalog gerçekleştirmek olduğuna inanıyor. Bu iki aşamada gerçekleşir: Öncelikle taraflardan kavgayı bitirmeleri istenir. Daha sonra, olumlu bir sonuca varan bir yuvarlak masa toplantısı düzenlenir.”
Pakradouni, Beyrut’taki durumun Arafat’ın çözemeyeceği kadar sert olduğunu ve Sarkis’in bir eylem planı hazırladığını söyledi. Sarkis’in siyasi başarı umudunun zayıf olduğunu düşündüğünü ancak yine de bu işi Lübnan ve Suriye inisiyatifi yararına yapmak zorunda kaldığına işaret etti. Canbolat’tan başlayarak tüm taraflarla temaslarda bulunacağını ifade etti. Pakradouni, “Bize gelince (Ketaib Partisi) herhangi bir şart koşmaksızın onu özgür bıraktık. Sarkis, siyasi uzlaşmanın sonuçları ne olursa olsun Suriye girişiminin devam etmesi gerektiğine inanıyor. Siyasi çözümü başarılı kılmak için ona yardım etmenizi istiyor. Sarkis ayrıca devir-teslimin nasıl olacağı konusunda anlaşmak için Franjiye ile bir araya gelecek. Sarkis, Parlamento’da yemin etmesi için yeterli çoğunluğu sağlamadan Franjiye’nin istifasını açıklamasının ülkeyi anayasal bir boşluğa düşürmesinden endişe ediyor. Bu, Arafat yönetimi ve Lübnan’daki bazı tarafların arzu ettiği bir durum. Bu nedenle bir parlamento oturumu düzenlenip Franjiye’nin istifasını sunup, yeni Cumhurbaşkanı’nın yemin etmesi gerekiyor” dedi.
Pakradouni, ayrıca Cumhurbaşkanı Franjiye’nin istifasının ancak Sarkis’in yemininden sonra geçerli olmasını Temsilciler Meclisi’ne sunmasını önerdiğini söyledi. Ona bunun anayasal olarak mümkün olmadığını, istifanın beklemeye alınamayacağını söyledim. Bu nedenle de Franjiye’nin istifasını Sarkis’in önüne koymasının ve Parlamento’da bir oturum düzenlenip istifanın sesli okunmasının ardından Sarkis’in Cumhurbaşkanlığı yemini etmesinin en iyisi olduğunu ifade ettim.
Franjiye görevi Sarkis’e devretmeye hazırlanırken gerilimi azaltmak için gösterilen çabalara rağmen ulusal ve ilerici partilerin güçleri, Arafat ve grubunun gerilimi artırme ve dolayısıyla çatışmayı devam ettirme çabalarına ek olarak Raymond Edde, Kemal Canbolat ve Saeb Salam ittifakından sonra siyasi atmosferin tansiyonu daha da yükseldi.  
Filistin güçleri ve Lübnanlı müttefiklerinin askeri baskısı Cebel-i Lübnan ve Beyrut’ta yoğunlaştı ve güneyde bazı Hristiyan güçlere yönelik saldırılar gerçekleştirildi. Ayrıca Zahle ve Kobayat (Qoubaiyat) ve Andaket’in de aralarında bulunduğu Akkar’daki Hristiyan köylerine uygulana abluka sıkılaştı. Lübnan İsrail'e, müdahale etmesi ve Lübnan arenasında bir müttefik bulması için en iyi fırsatları sağlayan mezhepsel katliamlar çemberinin genişlemesiyle tehdit edilir hale geldi.
Çatışmalardaki tırmanış devam ederken Canbolat bazı tekliflerde bulundu. Bunlardan bazıları şöyleydi: Savaşçılar mevzilerinden çekilmeden ciddi bir ateşkes sağlanması, ön koşul olmaksızın yuvarlak masa müzakereleri gerçekleştirmek, Suriye ordusunun kademeli bir şekilde geri çekilmesi. Ayrıca yuvarlak masa gündeminin aşağıdaki gibi belirlenmesi: Siyasi reform, Anayasa ve siyasi sistemin bazı maddelerini değiştirilmesi, bir sonraki yönetim şekli ve siyasi güçlerin temsil yüzdesi, kurumların mezhep temelinde değil, ulusal bir düzende yeniden düzenlenmesi.
Canbolat’ın Lübnan’da yeni bir rejim inşa etme vizyonu oldukça açıktı. Böylece Lübnanlılar mezhebi ve dini kimlikleri esas alan kota sisteminden kurtulacak ve bu, Lübnan toplumun bazı kesimleri açısından bir garanti oluşturacaktı. Ülke yönetimindeki Maruni hakimiyetine son verecekti. Filistin liderliği ve müttefik Lübnanlı partilerin mücadelenin devamı ve Zahle ile Lübnan kuzeyindeki Hristiyan köylerindeki kuşatmayı kaldırmayı reddetme konusundaki ısrarı karşısında ve Lübnan halkına, Suriye’ye ve Araplara dokunabilecek zararlar göz önüne alındığında Suriye’nin askeri müdahalesi, bu kirli savaşı durdurmayı acil bir konu haline getirdi. Kuvvetlerimiz 1 Haziran 1976 tarihinde harekete geçerek Lübnan sınırını geçti. Aynı gün dönemin Sovyetler Birliği Başbakanı Aleksey Kosıgin, Şam’a ulaştı.
1 Haziran 1976 tarihinde Bağlantısızlar Hareketi Koordinasyon Ofisi Cezayir'de bir toplantı düzenledi. Toplantıya teatral bir konuşma yapan Arafat da katıldı. Söz konusu konuşmasında öne çıkan noktalar şöyleydi: “Filistin devrimi ve Lübnan ulusal güçlerine karşı bir ABD-Fransa-İsrail komplosu söz konusu. Bunun, Arapların elleriyle gerçekleştirilmesinden endişe ediliyor. Fransa, Hıristiyan tecrit bölgelerini işgal edecek. Arap güçleri ise devrimi sınırlamak, ayrıca onu ve ulusal hareketin milislerini vurmak için ulusal bölgeleri işgal ediyor.”
Konuşması sona erdikten sonra söz istedim. Oturum Başkanı dönemin Cezayir Dışişleri Bakanı Abdulaziz Buteflika idi. Arafat’a sert bir yanıt vereceğimi anladığı için bana söz hakkı vermekten kaçındı. Arafat adeti olduğu üzere bana cevap verme hakkı verilmesinin yalanlarını ortaya çıkaracağını anladı ve teatral bir hareketle heyetleri selamlamaya başladı. Yanıma ulaştığında ayağa kalkmadım. Karşımda durup bana “Ebu Cemal, neyin var?” dedi. Herkesin işitebileceği yüksek bir sesle cevap verdim ve şunları söyledim: “Her zaman yaptığın gibi yalan söyledin Yaser. Suriye ve Filistin meselesine zarar verdin. Sen Lübnan’ı ve Filistinlileri bölüyor, İsrail’e hizmet ediyorsun. Yaser yolun Araplara doğru değil, İsrail’e doğru.” Bana şöyle cevap verdi: “Lübnan'a girdiniz ve bize saldırdınız.” Ona, “Bölünme için çabalayan herkesi hedef alacağız. Kan döken herkesi yargılayacağız. Lübnan, Filistin değil. Lübnan, Filistin ve Suriye'ye karşı komplon için çok büyük bir bedel ödeyeceksin” dedim. Bunun üzerine Buteflika yerinden kalkıp bize doğru geldi. Bizi yatıştırmaya çalıştı. Fakat Arafat’la tokalaşmayı reddettim.
Öğleden sonra saat 13.00 sularında aralarında Libya Dışişleri Bakanı Ali Triki’nin de bulunduğu bir grup arabulucu gelip bana Arafat’la öğle yemeği yemeyi teklif etti. Sözlerini geri alıp yeniden düzenlenmiş bir konuşma yapmasını şart koştum. Nitekim, konuşmayı yeniden kaleme alıp Komite’nin ofisine gönderdik. Sonra öğle yemeğini birlikte yedik. Yemekte FKÖ’nün yaptığı hatalar ve liderlerinin Filistin meselesi ve Lübnan’a verdiği zararlara değindim. Konuşmalarının başlıca özelliğinin manevra ve yalan olduğuna işaret ettim. Arafat, ‘kontrollü’ ve nazikti. Daha sonra bu nezaketin sebebinin güçlerimizin Lübnan topraklarında kaydettiği ilerleme olduğunu anladım. Güçlerin ilerleyişini durdurması için Devlet Başkanı ile temasa geçmem konusunda ısrar etti. Nitekim Şam'a olanları anlatan bir telgraf gönderdim (...)
Filistin Koalisyonu, bazı Lübnanlı güçlerle birlikte 2 Haziran 1976 tarihinde Suriye güçlerinin Lübnan’a girişini protesto etmek için genel grev çağrısında bulundu. Filistinli milisler ve müttefik partilerinin milisleri (Komünist Parti, Komünist Hareket Örgütü, Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi, el-Murabitun ve Arafat'ın ‘Fetih’ten dayattığı diğer örgütler) dükkan ve mağaza sahiplerine yıkım ve yağma tehditleriyle kapatma baskısı uyguladı. Korku halkı greve değil, kapanmaya zorladı.
Grevin yalnızca Filistin güçleri ve müttefikleri tarafından kontrol edilen bölgeleri kapsadığını söyleyebiliriz. Fakat diğer bölgelere gelince Cumhurbaşkanı Franjiye’nin talebi üzerine Suriye güçlerinin girişi, tehdit altındaki Hristiyan bölgelerdeki kuşatmayı ve endişeleri ortadan kaldırdığından dolayı onlar için durum farklıydı.
3 Haziran’da Lübnan Ulusal Hareketi, Canbolat başkanlığında bir toplantı gerçekleştirdi ve “Tüm Lübnan bölgelerini kapsayan genel grevin ezici başarısını, kitlelerin Suriye askeri işgalini reddeden duruşunun ve her dış müdahalenin kanıtı olarak ve hem iç hem de dış, geniş bir halk kampanyasının başlangıcı olarak kabul edilir. İşgal ve müdahale güçleri karşısında Lübnan ve Filistin ulusal iradesini dayatıyor” ifadelerinin yer aldığı bir bildiri yayınlandı. Lübnan Arap Ordusu komutanının işgale direnme girişimini desteklediğini ve bu cesur vatansever pozisyon ve Suriye işgaliyle ilgili gelecek dönem cumhurbaşkanına sunulacak bir muhtıranın onaylanması konusunda ulusal hareket ile Arap Lübnan Ordusu arasında bir uyum bulunduğunu teyit etti.
Öte yandan Lübnan ordusundan ayrılan Lübnan Arap Ordusu Komutanı Teğmen Ahmed el-Hatib, Suriye ordusuna karşı çıkmak için çağrıda bulundu.
Medyadaki bu gürültüye rağmen, Arafat ile bağlantılı Filistinli grupların silahlı adamları ve Lübnanlı partilerdeki müttefikleri güçlerimizin ilerlemesinden kaçıyorlardı. Arafat her zamanki gibi bağırmaya, haykırmaya ve provoke etmeye başladı. Bir Arap Birliği toplantısı gerçekleştirme çağrısında bulundu ve toplantının 9 Haziran'da yapılması planlandı.
9 Haziran sabahı Kahire’ye gittim. Orada beni Kahire Maslahatgüzarımız Me’mun el-Atasi karşıladı. Uçak durduktan sonra uçağa binip yanıma gelerek dün yani 8 Haziran’da bir toplantı gerçekleştirildiğini bildirdi.  Toplantı sonucunda Şam’a gitmek üzere Bahreyn Dışişleri Bakanı Muhammed bin Mübarek bin Hamad Al Halife, Cezayir Dışişleri Bakanı Abdulaziz Buteflika, Libya Dışişleri Bakanı Libya Triki ve Arap Birliği Genel Sekreteri Mahmud Riyad’tan oluşan bir heyet oluşturulduğunu bildirdi. Pilotlardan Cumhurbaşkanı Esed ile görüşmek üzere Şam’a dönüş için acil bir kalkış planı hazırlamalarını istedim. Atasi’den Şam’la temasa geçip ben gitmeden önce heyetin kabul edilmemesini istediğimi bildirmesini söyledim.
Bundan önce Atasi, bana bakanlar toplantısından çıkan karar metni hakkında bilgi verdi. Karar metninin bazı maddeleri şöyleydi: “Tüm taraflardan savaşı derhal durdurmaları talep edilecek. Lübnan'da güvenliği ve istikrarı sağlamak için Birlik Genel Sekreteri gözetiminde sembolik Arap güvenlik güçleri oluşturulacak. Bu güçler, çalışmalarına başlamaları için derhal harekete geçirilip Suriyeli güçlerin yerini alacak. Arap Güvenlik misyonu, Lübnan Cumhuriyeti'nin seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın talebi üzerine sona erer. Şam'a bir bakanlık misyonu gönderilecek. Kardeş halkın ve ulusal topraklarının birliğini, egemenliğini, güvenliğini ve istikrarını korumak için tüm Lübnan partilerini, seçilmiş cumhurbaşkanının gözetiminde kapsamlı bir ulusal uzlaşma yapmaya çağırılacak. Arapların Filistin devrimini destekleme, onu tüm tehlikelerden koruma ve bunun için etkili gücün tümünü sağlama taahhüdü vurgulanacak.”
Atasi’den öğrendiğime göre karar tasarısının, Suriye’ye yönelik bir saldırı başlatan Arafat tarafından sunulduğunu öğrendim. Görüşme sırasında ağlayan Arafat şu ifadeleri kullanmış: “Şimdi Suriye uçakları Beyrut'u bombalıyor. Suriye uçakları kampları hedef alıyor. Suriye güçleri Lübnan köylerini yerle bir ediyor.”
Hemen Şam’a döndüm. Şam Uluslararası Havaalanı Müdürü, Arap bakanların uçağını benim varışım sonrasına kadar havada tuttu. Esed ile telefonla görüştüm. Bakanları kabul etmeden önce olanı biteni anlattım. Bunun üzerine Esed, Arap Birliği’nin benim katıldığım ve Suriye’nin fikirlerinin de dinlendiği yeni bir toplantı gerçekleştirmesinden önce herhangi bir konuyu ele almayı reddetti.
10 Haziran’da bir toplantı gerçekleştirilmesini kabul ettik. Nitekim Arap Birliği’nin Kahire’deki merkezine gittim. Salona girdim. Atmosfer gergindi. Arafat’ın grubu, yanlarından sarkan silahlarıyla odaya dağılmış durumdalardı. Kuveyt Dışişleri Bakanı Şeyh Sabah el-Ahmed, bana dönüp Filistinliler gergin olduğu için dikkatli olmamı söyledi. Kahire'de Filistinliler tarafından öldürülen Ürdün Başbakanı Vasfi et-Tel'in başına gelenlerden endişe duyuyordu. Ona şöyle cevap verdim: “Ben Vasfi et-Tel değilim ve Suriye, Ürdün değil. Bu tiyatrolardan korkmayın. Biz kardeşleri iyi tanıyoruz. Desteğinizi kazanmak için sizi korkutmak istiyorlar. Bu gibi oyunların bize işlemediğini biliyorlar. Ödeyecekleri bedeli biliyorlar. Bu yüzden endişelenmeyin.”
Salonda birkaç adım attım. Bazı bakanların sırtlarını dönüp benimle görüşmekten, selam alıp vermekten kaçınmaları karşısında şoka uğradım. Salona girişimle Arafat’ın sesi yükseldi: “Sevgili Ebu Cemal nerede kaldı” diyerek bana doğru döndü. Gelip beni öptü bunun üzerine orada bulunanlardan bir alkış koptu. Saatler önce bağırıyor, ağlıyor ve Suriye yönetimine küfrediyordu. Şimdi ise Suriye Dışişleri Bakanı’yla kucaklaşıp öpüyor.
Toplantıda şunları söyledim: “Yaser, önceki toplantılarda kardeşlere anlattığın size karşı gerçekleştirilen katliamlar nedeniyle gözyaşlarımı silmek için Şam'dan yanımda iki mendille geldim. Senin yerin burası değil Yaser, senin yerin Rihany tiyatrosu (Beyrut’ta). Çünkü sen bir oyuncusun.” Sözümü kesip, “Ben, Filistin halkını temsil ediyorum” dedi. Ona, “Sen tiyatro sahnesindeki bir oyuncusun ve Filistin halkının düşmanısın. Yaser, sana yediğin kaba tükürmemeni tavsiye ederim. Çünkü dönüp, tükürdüğünü yalayacaksın. Yöntemlerin Filistin davasını yok edecek” dedim.
Daha sonra bakanlar dönüp (…) Suriye güçlerine yapılan herhangi bir atfın silinmesi ve bu güçlerin çalışmalarının Lübnan egemenliği çerçevesinde geldiğinin vurgulanması için benim katılımımdan önce alınan kararların yeniden gözden geçirilmesini istedim. Bir tartışmanın ardından Konsey talebimi kabul etti.
Kuvvetlerimiz büyük bir ilerleme kaydetmişti. Savfar’a (Saofar) ulaşmış, Bhamdoun’un kapılarına dayanmıştı. Libya, harekete geçti. Libya’dan Abdusselam Callud beraberinde Cezayir Dışişleri Bakanı Abdulkerim bin Mahmud ile Şam’a gelip 12 Haziran’da Devlet Başkanı Esed ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bazı noktalarda anlaşma sağlandı. Bazıları şöyleydi: “Suriye’nin Arap barış gücüne katılımı, Savfar'dan Dehr el-Beydar'a, Beyrut'tan ve güneyden çekilme, Siyasi çözüme başladıktan sonra tamamen geri çekilme.”
Gece saat 00.00 sularında Esed, beni arayıp anlaştıkları noktaları söyledi. İtiraz edip şöyle dedim: “Savfar'dan Dehr el-Beydar'a çekilme, Filistin tarafına daha sonraki bir aşamada Cebel-i Lübnan’a saldırmak için kullanacakları askeri avantajlar sağlayacak ve Bekaa’daki güçlerimiz kan kaybedecek. Nabaa, Karantina ve el-Maslakh'ın Ketaib Güçleri’nin eline düşmesinden sonra Batı Beyrut'u ve varoşları korumak için girdiklerinde, 1975'ten beri güçlerimizin olduğu Beyrut ve Sayda'dan çekilmeliyiz. Kuvvetlerimiz kuzeyde, Bekaa'da ve Savfar'da güçlendirilmelidir çünkü bunlar Canbolat’a baskı noktalarıdır.”
Esed, konuyu görüşmek için Hava Kuvvetleri Komutanı Naci Cemil ve Genelkurmay Başkanı Hikmet eş-Şihabi ile görüşme talep etti. 13 Haziran’da Şihabi’nin ofisinde toplandık. Devlet Başkanı Esed’in görüşüne sunmak üzere şu noktalar üzerinde anlaştık: Suriye, Arap Birliği girişiminin başarısı, alınan kararların uygulanması, Arap Birliği Konseyi kararlarında atıfta bulunulan Arap güçlerinin oluşturulması çalışmalarına destek veriyor. Arap güçleri oluşur oluşmaz, Suriye güçleri Beyrut ve Sayda'dan çekilecek. Suriye bu güçlere Arap barış gücünün emriyle belirlenen büyüklükte katkıda bulunacak. Suriye güçleri, Lübnan'daki meşru otoritelerle mutabık kalınarak Arap Birliği'nin hazırladığı bir plana göre Lübnan'dan çekilecek.
Bu noktaları Esed’e telefonla bildirdim. Toplantı talep ettim. Ardından Callud ve Bin Mahmud’a Arap barış gücüne katılmayı kabul ettiğimizi ve güçlerimizi doğrudan ve derhal Beyrut ve Sayda'dan ayrıca Savfar'dan çekmeye hazır olduğumuzu, Suriye güçlerinin Lübnan'dan nihai olarak çekilmesinin siyasi çözüme bağlı olduğunu bildirdik.
13 Haziran’dan sonra Callud ve Bin Mahmud’un konakladıkları yere gittim. El-Fetih Hareketi’nden Muhammed Guneym ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) lideri Ahmed Cibril ile bir aradaydılar. Callud, gergindi. “Bir şeyleri çözmek istemiyorsunuz, uyum göstermeniz gerekiyor. Bozguncusunuz. Bir çözüm istemiyorsunuz. Beyrut’a gitmeyeceğim” dedi. Callud’a “Evet, kardeşler çözüm istemiyorlar. Söylemleri bunu gösteriyor. Arafat bazı Arap bakanlara ‘Suriye'ye yardımınız Filistinlileri katletmek demektir’ diyor. Filistin davası savaşçısının böylesine ölümcül bir sapmaya düşmesi acı verici” dedim. Cibril ve Guneym, onu savunmaya çalıştılar. Onlarla tartışmayı reddettim.
Bu sırada dostum Muhammed Haydar geldi ve Callud'u, Filistinli liderler ve Lübnan ulusal hareketi ile görüşmek üzere Lübnan'a birlikte gitmeye ve üzerinde anlaştığımız noktaları sunmaya ikna etti. Kısa bir süre sonra Arafat, kendisine anlaşma noktalarını bildiren Kahire’den Callud'u aradı. Arafat, bunları kabul ettiğini ve bir onay telgrafı göndereceğini söyledi.
Filistin tarafıyla yapılan tüm tartışmalardan açıkça görülüyor ki, liderliği, Lübnan'daki soruna nihai bir çözüme ulaşmak istemiyor, özellikle de bu çözüm Lübnan devletinin güçlerini geri kazanmasına yol açacaksa. Çünkü bu, FKÖ ve onun hiziplerinin Kahire Anlaşması'na uyması ve Lübnan devletinin egemenliğine saygı duyması gerekliliğini doğuracaktır (...)
Filistinli grupların liderlerinin yaptığı en tehlikeli şeylerden biri, bazı Arap ülkelerinin iç işleriyle meşgul olmaları ve Arap anlaşmazlıklarına müdahil olmalarıdır (...) Bunlardan biri de Irak ve Suriye arasındaki anlaşmazlık ve Irak liderliğinin oluşumunun kullanımı ve Suriye sınırındaki güçlerin seferber edilmesine katılımı. Irak ile ilişkilerimizi tartışırken bu konuyu gündeme getirdim.
O günlerde, bazı Iraklı güçler gerçekten de Suriye'ye baskı yapmak için Suriye sınırına gittiler. Ancak bu oyun, Irak liderliğinin geri kalmışlığını ve kararlarının sığlığını yansıtmasının yanı sıra sefil bir başarısızlıktı. Aynı zamanda Filistin liderliğinin aptallığını, FKÖ’yü Filistin davasına büyük zarar veren pozisyonlara ve koşullara itmesini yansıtıyordu.
Bu vesileyle Ürdün Başbakanı Zaid Rifai, Haziran’da beni aradı ve Irak güçlerinin Suriye sınırındaki seferberliğinin bir gövde gösterisi, Lübnan'daki baskıyı hafifletmek için bir medya kampanyası ve Suriye’de iç hareketi teşvik etme çabası olduğunu bildirdi. Sınırı geçme niyeti bulunmadığına işaret etti. İlgilerinin yabancı kaynaklara dayandığını belirtti. Rifai’ye teşekkür ettim ve “Bu konuda herhangi bir endişemiz yok. İki ülke ve ulusa büyük zarar vermemek için, Suriye ve Irak orduları arasında bir çatışmadan kaçınmak istiyoruz. Ama kardeşler işin içine müdahil olursa tepki sert olur” dedim.
Arap Birliği Konseyi kararının 10 Haziran’da yayınlanmasının ardından Birlik Genel Sekreteri Mahmud Riyad harekete geçip Beyrut’a bir ziyarette bulundu.  15 Haziran’da Şam’a dönen Riyad ile görüşmeyi akşam saat 20.00 sularında kabul ettim. Riyad, görüşmede Lübnan Cumhurbaşkanı Süleyman Franjiye ile yaptığı görüşmeden bahsetti.
Aşağıdakiler üzerinde anlaştıklarını söyleyerek şu ifadeleri kullandı: “Arap Birliği’nin kararına ilişkin 10 Haziran'da yapılan açıklamaların ardından yapılan toplantının sonucu (...) Sayın Cumhurbaşkanı kolektif bir Arap girişimi olduğu için bu kararı onayladı. Ayrıca iki girişimin de savaşı durdurma ve barış getirme umudu taşıdığını ve Suriye girişimine bağlılığını ifade etti.”
Bunun üzerine ona tartışmanın en önemli noktalarını sordum. Riyad, “Suriye’nin görevini tamamlamasını istiyorlar. En önemli şeyin Filistinlilerin elinden silahları çekmek olduğunu düşünüyorlar. Böylece tüm savaşçıların elindeki silahlar alınıp Arap güçlerine teslim edilebilir. Hatta Camille Chamoun: Neden Suriye, Arap Birliği’nin kararını uygulayacak temsilci olarak tek kalmıyor? diye sordu. Suriye'nin kararı çıkarıldığı gibi kabul ettiğini ancak bu yükü tek başına taşımasını istemediğimizi söyledim. Onların izlenimine göre, Filistinliler kararda Suriye'nin inisiyatiflerinden nihai olarak çekilmesini görüyorlar ve bunu asla istemiyorlar” şeklinde yanıt verdi.
Riyad, “Onlara açıkça Arap Birliği’nin kararı ya da Arap girişimini onaylayıp onaylamadıklarını sordum. İlkesel olarak karara itiraz etmediklerini söylediler. Ancak bazı değerlendirmelerde bulundular. Örneğin güvenlik gücü konusunda caydırıcı bir güç olmasını kabul ettiler. Libya, Cezayir, Irak, Güney Yemen ve Filistin gibi bazı Arap ülkelerinden Arap güçlerinin katılımına ilişkin çekincelerini dile getirdiler. Libya'nın harekete geçme yetkisine sahip olduğumu söyledim. Cezayir'e gelince, yetkilileriyle iletişime geçilmesi gerektiğine işaret etti. Lübnanlılar, Suriye'nin inisiyatifini sürdürmesini ve Filistin direnişi Kahire Anlaşması'nı tam olarak uygulayana kadar güçlerini geri çekmemesini istiyorlar. Franjiye, Devlet Başkanı Esed ve Suriye’ye güveninin tam olduğunu ve Esed’in uygun gördüğü her şeyi kabul edeceğini söyledi. Suriye dışında başka bir yol ile hiçbir şey yapamayacağımızı ve Esed’le istişarede bulunacağımı söyledim. “Suriye'nin güçlerini, yerine Arap güçlerinin yerleşmesi için bazı bölgelere çekeceğini varsayarsak mesela Sayda’dan çekip yerine Libya güçleri geçerse tutumunuz ne olur? şekilnde bir soru yönelttiğini söyleyen Riyad, Franjiye’nin bu konuda karar vermeyi Esed’e bırakacağını bildirdiğini ifade etti.
Ben de: Güvenlik güçlerinin Sayda'ya yerleştirilmesini gerekli görmüyoruz. Çünkü güvenlik güçlerinin asıl görevi Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında aynı şekilde farklı gruplar arasında güvenliği sağlamaktır. Güvenlik sağlamak ve emniyetsizlik sonucu ateşkes sonrası gerçekleşmesi beklenen suçları önlemek için bir otorite bulunmalıdır. Bu kuvvetlerin en önemli görevlerinden biri istikrar ve güvenliği sağlamaktır” dedim. Ayrıca “Kuvvetlerin büyüklüğü ile ilgili olarak neyi tartıştınız? Katılımcı ülkelerden gelen kuvvetlerin büyüklüğünün eşit olması için bir sebep yok” diye sordum. Riyad, “Bence, belkemiği Suriye kuvvetleri, geri kalan kuvvetlere sınırlı görev verilebilir” şeklinde yanıt verdi.
Genel Sekreter, “Şu an önemli olan konu düzenleme. Çünkü tüm tarafların ilkesel olarak kabul ettiğini düşünüyorum. Arafat, Konsey’le hemfikir ve FKÖ’nün tüm hiziplerini temsil ediyor. Hristiyan tarafı da onayladı. Hatta Cumhurbaşkanı seçilen Sarkis ve mevcut Cumhurbaşkanı Franjiye de tamamen aynı fikirde olduklarını ifade ettiler” dedi.
Genel Sekreter, "Arap güçlerinin geçmesi için Şam-Beyrut yolunun açılmasının düşünülmesi (...)" önerisinde bulundu.
“Bütün bu konuları bu akşam Esed ile tartışacağım ve yarın işin mekaniği için tam kavramları geliştirmek amacıyla görevli asker kardeşlerin de dahil olduğu bir toplantı yapabiliriz” şeklinde yanıt verdim.
Akşam saat 23.00'de Lübnan Kamu Güvenliği Müdürü Albay Antoine Dahdah'ı kabul ettim. Güçlerimiz ve Hristiyan bölgeleri arasında coğrafi temas kurmanın yanı sıra havalimanı bölgesinde bir tabur özel birimin konuşlandırıldığı Beyrut'tan çekilme sorununu gündeme getirdim. Beyrut'tan çekilmenin bir felaket olduğunu ve savunma pozisyonlarının iyi olduğunu, ancak bir saldırı yapamayacaklarını söyledi. “Ordu ‘gevşek’ ancak savaşanlar partiler. Yeni cephane, silah ve 160 havan satın aldılar. Arap müdahalesini reddediyorlar ve Suriye'nin girişimini ve çalışmalarını sürdürmek istiyorlar” dedi.
Lübnan topraklarına girmemiz kanlı katliamları durdurmuş ve Fransa ile güçlü ilişkileri olan Maruni tarafından uygulanan baskıyı kesintiye uğratmış olsa da, başta Fransa olmak üzere Avrupa hükümetlerinin Lübnan'daki politikamızı anlamadıklarını belirtmekte fayda var. Esed'in 17 Haziran'daki Paris ziyareti sırasında, Cumhurbaşkanı  Valéry Giscard d'Estaing ile yapılan görüşmelerin ana konusu Lübnan’dı.

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 1: ‘Esed, Irak muhalefetine sahte vaatlerde bulunmayı önerirken Hatemi bir Kürt devletine karşı uyarı yaptı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 2: ‘Esed fikrini değiştirdi, Lahud’a verdiği süreyi uzattı. Suriye uluslararası iradeyle çarpıştı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 3: ‘Hariri, Canbolat’ın teklifi üzerine bizimle bir araya geldi. Hafız Esed kendisini sınadı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 4: ‘Güçlerimiz Hizbullah’ın kışlasına saldırdı’

Eski Suriye Dışişleri Bakanı Haddam’ın günlükleri 5: Bush, Avn’ın ‘engel’ olduğunu bildirdiği bir mektup gönderdi… Esed bunu isyanı sonlandırmak için bir ‘yeşil ışık’ olarak nitelendirdi

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 6: Saddam ile Rafsancani arasında gizli barış mektuplaşmaları

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 7… Rafsancani’den Saddam'a: ‘Arap milliyetçiliğinden bahsediyorsunuz ama Kuveyt’in işgal edilmesine karşı çıkmamızı eleştiriyorsunuz’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 9: Suudi Arabistan, İsrail-Suriye füze ​​krizinin çözümünde önemli rol oynadı

 


Mısır-İsrail ilişkileri gerginleşiyor ancak arabuluculuk çalışmaları devam ediyor

Sisi, 2017 BM Genel Kurulu toplantısı sırasında Netanyahu ile bir araya geldi (Reuters)
Sisi, 2017 BM Genel Kurulu toplantısı sırasında Netanyahu ile bir araya geldi (Reuters)
TT

Mısır-İsrail ilişkileri gerginleşiyor ancak arabuluculuk çalışmaları devam ediyor

Sisi, 2017 BM Genel Kurulu toplantısı sırasında Netanyahu ile bir araya geldi (Reuters)
Sisi, 2017 BM Genel Kurulu toplantısı sırasında Netanyahu ile bir araya geldi (Reuters)

Mısır-İsrail ilişkileri, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Doha'daki Filistin hareketinin genel merkezine düzenlenen saldırının ardından, Hamas ve diğer Filistinli grupların liderlerini barındıran bölge ülkelerine yönelik uyarılarını sertleştirmesiyle yeni bir gerginlik aşamasına girdi.

Bölgenin en büyük ve en güçlü ordularından birine sahip olan Mısır, bu tehdide, İsrail'in topraklarına saldırması halinde "korkunç sonuçlar" doğuracağı konusunda Washington'a uyarıda bulunarak yanıt verdi. Şarku'l Avsat'a konuşan uzmanlara göre bu gelişmeler, iki ülke arasındaki çatışmanın sonucuyla ilgili artan bir gerginlik ve beklentiyi ortaya koyuyor. Uzmanlar, Netanyahu'nun "Mısır'ı hedef almaya cesaret edemediğini, çünkü sert bir şekilde yanıt verecek kadar caydırıcı güce sahip olduğunu" vurguladılar.

Kahire'nin bölgedeki nüfuzu ve Katar saldırısının ardından müzakereleri yeniden başlatabilecek tek ülke olması ve Washington'ın İsrail saldırısına ilişkin belirsiz tutumu göz önüne alındığında, Mısır'ın arabuluculuğunun Gazze'deki savaşı durdurma iradesiyle devam edeceğine inanıyorlar.

CNN dün Mısırlı bir yetkilinin şu sözlerini aktardı: “Mısır, ABD'ye, bu hafta Doha'yı hedef alan baskınlar gibi İsrail'in Mısır topraklarında yapacağı herhangi bir operasyonun ciddi sonuçları olacağına dair mesaj gönderdi.”

Bu tutum, Mısır'ın resmi istihbarat teşkilatı başkanı Diaa Rashwan'ın birkaç gün önce Netanyahu'ya “El-Aris ile Tel Aviv arasındaki mesafe çok uzak değil” şeklinde yaptığı uyarıya benziyor ve İsrail başbakanının çarşamba günü yaptığı tehditler devamı niteliğinde.

Netanyahu, özellikle Hamas'tan Filistinli liderlerin sık sık toplantılarına ev sahipliği yapan Mısır'dan bahsetmeden, "Katar'a ve teröristleri barındıran tüm ülkelere şunu söylüyorum: Ya onları sınır dışı edin ya da adalete teslim edin. Eğer siz yapmazsanız, biz teslim edeceğiz" dedi.

Şarku’l Avsat’ın Fox News'ten aktardığına göre İsrail'in ABD Büyükelçisi Yechiel Leiter, çarşamba günü yaptığı açıklamada, İsrail'in salı günü Doha'da gerçekleştirdiği saldırıda herhangi bir hedefi ıskalaması durumunda, bir dahaki sefere tekrar vuracağı konusunda uyardı ve Hamas üyelerinin "her yerde, her zaman" hedef listesinde olduğunu vurguladı.

Eylül ayının başından bu yana, İsrail'in Mısır ve Gazze arasındaki Refah sınır kapısının Filistin tarafını yaklaşık bir yıldır işgal etmesinden ardından Netanyahu ile Mısır arasındaki gerginlik yeniden alevlendi. İsrail Başbakanı, Kahire'ye gaz akışını kesmekle tehdit edince, Diaa Rashwan televizyonda yaptığı bir dizi açıklamada "bunu yapamayacağını ve kaybedenin kendisi olacağını " söyleyerek Filistinlilerin geri dönüşü için sınır kapılarını açmaya çağırdı ve “El Arish ile Tel Aviv arasındaki mesafenin çok uzak olmadığını” hatırlatarak uyardı.

Kuzey Sina Valisi Tümgeneral Halid Megawer, geçtiğimiz ağustos ayında Refah sınır kapısı önünde, Mısır ile İsrail arasında Refah sınır kapısında askeri harekat olup olmayacağına ilişkin bir soruya verdiği yanıtta, “Mısır sınırına yaklaşan herkes, bilinenler için olduğu kadar bilinmeyenler için de kendinden başka kimseyi suçlayamaz” ifadelerini kullandı.

Gerilim artıyor

Mısır Dışişleri Konseyi üyesi ve eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Rokha Ahmed Hassan, Netanyahu'nun ABD'nin sonsuz desteği nedeniyle tehditlere başvurmakta olduğunu düşünüyor. İsrail Gazze'deki savaşı durdurana, Gazze'den çekilene, yardımların girişine izin verene ve Filistin halkının kendi devletini kurma hakkını tanıyana kadar İsrail'e yaptırım uygulayacak bir mekanizma oluşturmak için birleşik bir Arap uluslararası tepkisine ihtiyaç olduğunu savunuyor.

Suriye sınırının Filistin tarafını ve Philadelphia (Selahaddin) Koridoru'nu işgal etmesinden ve İsrail'in Filistinlileri Mısır'a göç ettirme konusundaki ısrarından beri Mısır ile İsrail arasında yoğun bir gerginlik yaşandığını vurguladı. Bu gerginlik, Netanyahu'nun Kahire'ye yönelik gaz ve diğer konulardaki provokasyonlarıyla daha da artıyor. Hassan, İsrail'in caydırıcılık gücüne sahip oldukları için Türkiye ve Mısır'a saldırmaya cesaret edemediğini ifade etti.

Askeri stratejist Tümgeneral Semir Ferec, İsrail'in sonuçlarını bildiği için bu söylemi Mısır'a yöneltemeyeceği veya buna göre hareket edemeyeceği görüşünde. Netanyahu Mısır'a yaklaşamaz ve bunu çok iyi biliyor. Mısır'ın batısında 44 ülkenin katılımıyla düzenlenen Bright Star askeri tatbikatlarındaki yetenekleri, İsrail'e açık bir mesaj gönderiyor. Ferec, bu İsrail retoriğinin Netanyahu'nun krizlerinden kaçmak için yaptığı bir girişim olduğunu ve daha çok iç tüketime yönelik olduğunu belirtiyor.

Netanyahu'nun yarattığı gerilimin, Rafah geçişinin Filistin tarafının işgali, Philadelphia ekseninin işgali ve barış anlaşmasının ihlali sonrasında bir yıldan fazla süredir artmakta olduğunu ve Mısır'ın güvenliğini koruyabilecek kapasiteye sahip olduğunu vurguluyor.

Doha'ya yapılan saldırının Gazze'deki savaşla ilgili arabuluculuk çabalarına etkisiyle ilgili olarak, Mısır Devlet Enformasyon Servisi Başkanı Diaa Rashwan çarşamba akşamı yaptığı açıklamada, “İsrail'in Doha'ya yaptığı saldırıya ve Kahire'nin saldırıyı reddetme konusunda Katar ile tam dayanışma içinde olmasına rağmen, arabuluculuk ve müzakere Mısır ve Katar'ın Filistin davasına hizmet etmek için vazgeçmeyeceği bir görevdir” ifadelerini kullandı.

Hamas'ın salı akşamı yaptığı açıklamaya göre saldırıda beş Hamas üyesi öldürüldü. Bunlar arasında, hareketin Gazze lideri ve baş müzakerecisi Halil el-Hayye'nin oğlu Hamam da vardı. Hamam, hareketin üst düzey yetkilileriyle birlikte Gazze'de ateşkes önerisini görüşürken öldürüldü. Katar, bir güvenlik görevlisinin hayatını kaybettiğini duyurdu.

Katar ve ABD ile arabuluculuk çabalarına öncülük eden Mısır, “İsrail işgal güçlerinin bugün Katar Devleti'ne karşı gerçekleştirdiği saldırgan eylem, Katar'ın başkenti Doha'da ateşkes anlaşmasına varmanın yollarını müzakere etmek üzere toplanan Filistinli liderlerin toplantısını hedef aldı” açıklamasında bulundu. Mısır, bunun “Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlanması için arabuluculuk çabalarında önemli bir rol oynayan Katar'ın egemenliğine doğrudan bir saldırıdır ve sükunet sağlanması için uluslararası çabaları baltaladığını" vurguladı.

Saldırı, ABD Başkanı Donald Trump'ın "Herkes rehinelerin eve dönmesini ve bu savaşın sona ermesini istiyor. İsrailliler şartlarımı kabul etti ve Hamas'ın da onları kabul etme zamanı geldi" açıklamasından iki gün sonra gerçekleşti.

Büyükelçi Rokha, Mısır'ın arabuluculuğunu sürdüreceğini ve bölgedeki ilişkileri, nüfuzu ve hareketleriyle bu yolu izleyebileceğini vurguladı. Özellikle Washington'ın açıkça kınamadığı saldırının ardından, tüm gözler krizi ve savaşı sona erdirmek için belirleyici bir faktör olarak Mısırlı arabulucuya çevrilmiş durumda.

Ferec, Mısır'ın Filistin davasını korumak ve savaşı sona erdirmek için arabuluculukta kalmaya devam edeceğini değerlendiriyor. İsrail'in Doha saldırısının ardından Mısır'ın daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerektiğini ve bu sorumluluktan vazgeçmeyeceğini belirtiyor.


Washington, Libya’daki hükümetlerin temsilcileri arasında Roma’da düzenlenen “gizli” toplantıya katıldı

USNMIL’in Libyalı Temsilciler Meclisi üyeleriyle yaptığı toplantıdan bir kare (UNSMIL)
USNMIL’in Libyalı Temsilciler Meclisi üyeleriyle yaptığı toplantıdan bir kare (UNSMIL)
TT

Washington, Libya’daki hükümetlerin temsilcileri arasında Roma’da düzenlenen “gizli” toplantıya katıldı

USNMIL’in Libyalı Temsilciler Meclisi üyeleriyle yaptığı toplantıdan bir kare (UNSMIL)
USNMIL’in Libyalı Temsilciler Meclisi üyeleriyle yaptığı toplantıdan bir kare (UNSMIL)

ABD’nin Libya Büyükelçiliği, Libya'da iktidar mücadelesi veren iki hükümetin temsilcileri arasında İtalya'nın başkenti Roma'da kısa bir süre önce düzenlenen ‘gizli’ toplantıya ABD’li yetkililerin de katıldığını doğruladı. Öte yandan Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) ülkedeki krizi çözmek için önerdiği ‘yol haritasına’ yerel destek toplamaya devam ediyor.

ABD’nin Libya Büyükelçiliği tarafından salı akşamı yapılan kısa açıklamada, geçtiğimiz hafta, Libya Ulusal Ordu (LUO) Başkomutanı Mareşal Halife Hafter’in oğlu Saddam ile (geçici) Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid ed-Dibeybe’nin yeğeni ve Ulusal Güvenlik Danışmanı İbrahim ed-Dibeybe arasındaki görüşmeye dolaylı bir atıfla ABD'nin Roma'da doğu ve batı kamplarından gelen üst düzey Libyalı yetkililerle görüşme fırsatı bulmasının bir onur olduğu belirtildi.

cf
Saddam Hafter (AFP)

Toplantının amacının Libyalıları bölünmeleri aşmaya ve kurumları birleştirmeye teşvik etmek, istikrarı ve barışı sağlamak olduğunu açıkça ifade eden büyükelçilik, bunların Libya ekonomisinde refahın sağlanması için gerekli koşullar olduğunu ve bunun da Libya halkının ve uluslararası ortaklarının daha fazla kalkınmasına yol açacağını belirtti. Büyükelçilik ayrıca, toplantının Libya ekonomisinin geleceği ve karşı karşıya olduğu zorlukları müzakere etmek, bu zorlukların üstesinden gelmek ve Libya halkının refahını sağlamanın yollarını aramak için bir fırsat olduğunu vurguladı.

Ne Hafter'in oğlu ne de Dibeybe’nin yeğeni görüşmelerin içeriği hakkında resmi bir açıklama yapmadı. Ancak haberlere göre ABD Başkanı Donald Trump’ın Afrika Özel Temsilcisi Massad Boulos, ABD yönetiminin çatışmaya hızlı çözümler getirme çabaları çerçevesinde Libya'daki iki rakip hükümetin temsilcileri arasında Roma'da bir toplantı planladı.

ı8
ABD Başkanı Donald Trump’ın Afrika Özel Temsilcisi Massad Boulos (AFP)

Şarku'l Avsat'ın Fransız dergisi Jeune Afrique'den aktardığına göre Boulos, toplantıda ele alınacak üç temel koşul belirledi, ancak bu koşulların içeriğini açıklamadı. Boulos, Washington'ın müzakere rolünü genişletmesi ve Libya çatışmasının çözümüne daha geniş bir şekilde müdahale etmesi için bu koşulların yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyor.

Mareşal Hafter, salı akşamı Bingazi'de milletvekili Adem Busahra ile yaptığı görüşmede, UNSMIL’in desteklediği siyasi sürecin önemini vurguladı. Libya krizindeki siyasi gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunduklarını belirtti.

UNSMIL, siyasi yol haritasına destek toplamak için devam eden çabalar çerçevesinde salı akşamı Libya'nın batısından ve güneyinden bazı Temsilciler Meclisi üyeleriyle bir toplantı düzenledi.

UNSMIL Başkanı Hanna Tetteh'in geçtiğimiz ay açıkladığı ve kurumların birleştirilmesinin ve ulusal seçimlerin yapılmasının önünü açacak yol haritasının maddelerinin müzakere edildiği belirtildi.

UNSMIL tarafından yayınlanan bir açıklamaya göre ekibi yol haritasına yönelik kademeli bir yaklaşım açıkladı. Bu yaklaşım, Yüksek Seçim Komisyonu'ndaki boş koltukların doldurulması ve seçim çerçevesine gerekli değişikliklerin yapılması gibi temel adımlarla başlıyor. UNSMIL, kapsamlı siyasi süreci kolaylaştırmaya yönelik çabalarına Temsilciler Meclisi üyelerinin destek verdiğini ve ‘yol haritasına yapıcı ve özenli bir şekilde katılmaya istekli olduklarını ifade ettiklerini aktardı.

fgth
Tetteh'in Siyasi İşler Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)

Tetteh'in Siyasi İşler Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury, Dört Bölge Sosyal Konseyi ile siyasi yol haritasına ilişkin çeşitli görüşleri tartıştı. Bunlar arasında devlet kurumlarının birleştirilmesi ve güçlendirilmesi ile ulusal seçimlerin yapılması zorunluluğu da yer aldı. Toplantıda ayrıca, UNSMIL’in konseyin çatışmalara barışçıl çözümler getirme ve gerilimleri yatıştırmada oynadığı önemli rolün yanı sıra yakın zamanda yapılan belediye seçimlerine geniş bir katılım olmasını sağlamak için yerel topluluklarla iş birliği yapması da ele alındı.

Öte yandan Libya Devlet Yüksek Konseyi (DYK) dün Trablus'ta BM haritasıyla ilgili seçim yasalarını tartışan ‘BM haritasını değerlendirme ve inceleme komitesi’ üyelerinin, haritayla ilgili kalan konuları tamamlamak için henüz tarihi belirlenmemiş bir sonraki toplantıyı gerçekleştireceklerini duyurdu.

cdfrgthy
DYK’nın Trablus'ta yapılan oturumundan bir kare (DYK)

DYK Başkanı Dr. Muhammed Tekele başkanlığında salı akşamı düzenlenen oturumun sonunda DYK, Egemenlik Pozisyonları Komitesi'ni, adaylık sürecini tamamlamak için bir mekanizma üzerinde anlaşmak üzere Temsilciler Meclisi ile irtibat kurmakla görevlendirdi. Komite, bir sonraki oturumda nihai raporunu sunacak. DYK ayrıca, merkezileşmenin sona erdirilmesi ve valilik sisteminin etkinleştirilmesi ile ilgili Yerel Yönetim Yasası'na ilişkin önerilen değişiklikleri onayladı ve bu değişikliklerin Temsilciler Meclisi'ne sevk edilmesi için gerekli yetkileri verdi.

Diğer taraftan Libya Yüksek Seçim Komisyonu dün, ikinci aşamada 34 belediye meclisi için yapılan seçimlerin nihai sonuçlarını onayladı. Geryan Birinci Derece Mahkemesi'nin kararı uyarınca yasağın kaldırılmasının ardından ilk aşama olarak gerçekleştirilen Şuveyrif Belediye Meclisi seçimlerinin sonuçları da onaylayan Yüksek Seçim Komisyonu, ikinci aşamada seçilecek belediye meclis başkanlarının seçimi için komiteler kurulmasına ilişkin bir karar yayınladı. Bu seçimlerin 14-18 Eylül tarihlerinde yapılması planlanıyor. Yüksek Seçim Komisyonu, alınan bu kararların seçim sürecinin devamı olduğunu ve yerel yönetim düzeyinde demokratik müzakere ilkesini güçlendirdiğini vurguladı.


Suriye Savunma Bakanlığı, SDG kontrolündeki bölgeleri hedef aldığını duyurdu

Deyrizor'daki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), (Arşiv- Reuters)
Deyrizor'daki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), (Arşiv- Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı, SDG kontrolündeki bölgeleri hedef aldığını duyurdu

Deyrizor'daki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), (Arşiv- Reuters)
Deyrizor'daki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), (Arşiv- Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Halep'in doğusunda bir konut binasının bombalanması sonucu iki kişinin hayatını kaybetmesinin ardından, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDF) kontrolünde bulunan bölgelerdeki ateş kaynaklarını hedef aldığını duyurdu.

Açıklamada, "SDG güçleri, el Cerrah Askeri Havaalanı ve Meskene şehri civarında kontrolleri altındaki mevzilerinden sorumsuz ve şaşırtıcı bir şekilde şiddetli bir bombalama saldırısı başlattı. Saldırıda, Halep'in doğu kırsalındaki el Kayariye, Rasm elaAhmer ve Habuba Kebir köylerindeki sakinlerin evleri hedef alındı. Bombalama sonucunda iki sivil şehit oldu, üç sivil de yaralandı" ifadeleri yer aldı.

Bakanlık, bölgeye konuşlandırılan güçlerin harekete geçirilerek ateş kaynaklarına yönelik operasyon başlatıldığını, operasyonların halen devam ettiğini bildirdi.