Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 9: Suudi Arabistan, İsrail-Suriye füze ​​krizinin çözümünde önemli rol oynadı

Eski ABD Başkanı Ronald Reagan, merhum Suudi Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal ve merhum Suriye Dışişleri Bakanı Abdulhalim Haddam 1982'de Washington'daki Beyaz Saray'da iken (Şarku’l Avsat)
Eski ABD Başkanı Ronald Reagan, merhum Suudi Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal ve merhum Suriye Dışişleri Bakanı Abdulhalim Haddam 1982'de Washington'daki Beyaz Saray'da iken (Şarku’l Avsat)
TT

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 9: Suudi Arabistan, İsrail-Suriye füze ​​krizinin çözümünde önemli rol oynadı

Eski ABD Başkanı Ronald Reagan, merhum Suudi Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal ve merhum Suriye Dışişleri Bakanı Abdulhalim Haddam 1982'de Washington'daki Beyaz Saray'da iken (Şarku’l Avsat)
Eski ABD Başkanı Ronald Reagan, merhum Suudi Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal ve merhum Suriye Dışişleri Bakanı Abdulhalim Haddam 1982'de Washington'daki Beyaz Saray'da iken (Şarku’l Avsat)

İsrail 1981 yazında, Bekaa Vadisi’nde Suriye’ye ait iki helikopteri düşürdü. Lübnan, Zahle ve Sannine'de Samir Caca’nın liderliğini yaptığı (Maruni Falanjist) ‘Lübnan Kuvvetleri’ne karşı bir savaş görevindeydiler. Suriye, Bekaa Vadisi'ne ‘SAM’ uçaksavar füzeleri sokarak karşılık verdi.
İsrail Başbakanı Menahem Begin, Suriye füzeleri geri çekmediği takdirde Şam'ı bu füzeleri ‘özel araçlarla’ çıkarmakla tehdit ederek yanıt verdi. Suriye, İsrail'in talebine uymayı reddettiği için askeri gerginlik arttı. Savaşın eşiğine geldi.
Bu kriz, 1960'ların başında ABD ve Sovyetler Birliği arasında Nikita Kruşçev ile John Kennedy arasında yaşanan ve Kruşçev'in füzelerini geri çekmesiyle sonuçlanan ‘Küba Füze Krizi’ne benziyordu.
Tarihsel bağlama ek olarak, bu krizin Irak nükleer reaktörünün İsrail tarafından bombalanmasıyla çakışması meseleleri daha karmaşık hale getirdi. Hatta bu krizin İsrail'in ertesi yıl Lübnan'ı işgal etmesine zemin hazırladığını iddia edenler var.
Suriye’nin eski Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam, Şarku’l Avsat tarafından yayınlanan anılarının 9’uncu bölümünde bu diplomatik savaşın sahadaki gerilime paralel olan bazı boyutları anlatıyor:
Füze krizi, Arapların ciddi bölünmeler, gerileme ve kayıtsızlık durumuna tanık olduğu ve ulusu İsrail ve başkalarının tehdit ettiği ana tehlikelerle meşgul olmadıkları bir dönemde meydana geldi (…). Bu noktada, Arapların durumu iç açıcı olmamasına rağmen Arapların bu tutumunun ABD’ye baskı uygulamada olumlu bir rol oynadığına dikkat çekmek istiyorum. Başta Suudi Arabistan Krallığı olmak üzere Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve diğerleri ABD yönetimi ile karşı karşıya geldi. Kral Halid bin Abdulaziz, Başkan Ronald Reagan'a Suriye'ye saldırıda İsrail'i desteklememesi konusunda uyarıda bulunan birkaç mektup gönderdi. Kral, söz konusu mektuplarda Suudi Arabistan ve tüm Arapların Suriye ile yan yana duracağına dikkat çekti.
Suudi Arabistan Krallığı'nın Veliaht Prensi Fahd bin Abdulaziz, bir basın toplantısında füzeler konusunda ​​şunları söyledi: Maalesef ki Arap ulusunun mevcut tutumu İsrail’i Filistinliler ve Lübnanlılara karşı askeri operasyonları tırmandırmaya iten ana neden oldu. Arap milleti, 1978'de Bağdat Zirvesi'nde elde edilen asgari dayanışma düzeyini kaybetti ve bu çok tehlikeli. Bir süredir Suudi Arabistan olarak biz konunun ciddiyetine dair uyarılarda bulunmakla birlikte Arapların iç durumunu düzenlemesinin gerekliliği üzerinde duruyoruz. Arapların durumu kötüleştiği ölçüde, İsrail, saldırganlığını ve kibrini arttırdı. Birkaç gün önce, Begin, Celile’de Filistin'i yıkmaktan bahsetti. Bugün Filistinlileri, yalnızca Fedailer oldukları için değil, Filistinli oldukları için de öldürüyor. Bu, Arapların devam etmesine izin vermemesi gereken bir soykırım savaşıdır. Ulusal görevimiz en kısa zamanda Arap tutumunu birleştirmek ve Siyonist tehdidini durdurmak için pratik adımlar atmaktır. Dün Kudüs, bugün güney Lübnan ve yarın Golan. Durum, kapsamlı bir ulusal Arap mücadelesini gerektiriyor.
Her halükârda, Filistin varlığının bir yükü olmasaydı, Begin aklını bu şekilde kaybetmezdi. Suudi Arabistan olarak biz, Filistin ve Lübnan halklarının İsrail savaş makinesi karşısındaki kahramanca kararlılığını selamlıyor ve İsrail'e karşı kararlı ve cesur duruşunda kardeş Suriye'yi destekliyoruz. Şam’ın, bu aşamada “kardeş Hafız Esed” liderliğinde üstlendiği büyük sorumluluk hepimizin teyit ve desteğini gerektiriyor. Suriye'nin bugünkü konumu, Arap dayanışmasının olmamasına rağmen İsrail'in iradesini kendisine dikte etmesine izin vermeyecek Arap ulusunun iradesini ifade ediyor.
Eğer İsrail Suriye'ye saldırırsa, tüm Araplar Suriye’nin yanında savaşacak. İçtenlikle bir sonraki Arap Dışişleri Bakanları Konferansı’nın Arap ulusunun karşı karşıya olduğu büyük zorluk seviyesinde gerçekleştirilmesini umuyoruz. Böylece Arapların gidişatını düzeltmeyi başarır ve 1978 yılında Bağdat zirvesinde gösterilen dayanışmayı yeniden sağlayabiliriz.”
Prens Fahd, bu röportajı 1981 yılının Mayıs ayı ortalarında Suudi Arabistan Haber Ajansı’na vermişti. Burada füze krizi sırasında en aktif temas gerçekleştiren Arap ülkesinin Suudi Arabistan olduğunun da altını çizmek gerekir. Devlet Başkanı Hafız Esed ile Kral Halid arasında birçok mektuplaşma gerçekleştirildi.
Bu mektuplar arasında Hafız Esed’in, Kral Halid’e kardeşi Albay Rıfat Esed ile gönderdiği bir mektup bulunuyor. Söz konusu mektupta şu ifadelere yer verilmişti:
1-ABD Büyükelçisi Philip Habib ile son görüşmelerini size bildirmek için beni gönderen Cumhurbaşkanı Hafız Esed'in en içten selamlarını size sunmaktan mutluluk duyuyorum. Suriye’nin gurur duyduğu, kararlı duruşunuz ve yetkililerinizin Arap haklarını destekleme konusunda yaptığı açıklamalar için teşekkürlerimi sunuyorum.
2- Devlet Başkanı Esed, Suudi Arabistan’ın olayları yakından takip edebilmesi ve resmin net ve tam bir şekilde görülmesi için gelişmeleri sizlere adım adım bildirmeye önem veriyor.
Daha önce kardeş Abdulaziz et-Tuveyciri aracılığıyla gönderilen mesajlarla Devlet Başkanı Esed ve Philip Habib arasında gerçekleştirilen iki toplantıda konuşulanları öğrendiniz. Sayın Habib, üçüncü ziyaretini 19 Mayıs 1981 tarihinde gerçekleştirdi. Dostane bir üslupla görevinde başarılı olması dileklerimizi dile getirdik. Muvaffakiyet dileyip hiçbir yardımdan kaçınmayacağımızı ifade ettik.
3-Habib’in son ziyaretindeki talepleri aşağıdaki gibiydi:

  • Her türlü askeri tırmanışın durdurulması,
  • Psikolojik gerilimi arttırdığı için sözlü açıklamaların şiddetinin düşürülmesi,
  • Eski duruma dönüş (yani füzelerin çekilmesi ve Caydırıcı Güçlerin Sannin ve Zahle’den çekilmesi) ve bunun karşılığında İsrail’in bize saldırmaması
  • Bu anlaşmanın, kuvvetlerimizin Zahle ve Sannine'den çekilmesi faaliyetleri ile eş zamanlı ve bağlantılı olması koşuluyla, Lübnan'daki ulusal anlaşmanın yeniden canlandırılması için çalışmaya devam edilmesi,
  • Filistinlilerin Lübnan sınırındaki eylemlerinin azaltılması

4-Devlet Başkanı’nın Habib’in taleplerine verdiği yanıtlar şöyleydi:

  • Askeri tırmanışın durdurulmasıyla ilgili olarak, bunu kabul ediyoruz. Eylemlerimizin tamamen savunma amaçlı ve asgari düzeyde olmasına ek olarak, aldığımız önlemlerin İsrail'in yaptıklarına yanıt olduğunu unutmayın. Öte yandan İsrail’in eylemleri saldırgan nitelikte. Begin, 30 Nisan'da İsrail hava kuvvetlerine Suriye füze alanlarını bombalama emri verdiğini açıklamıştı. İsrail'in, füzeler getirilmeden önce iki helikopteri hedef alması, eylemlerinin saldırgan nitelikte olduğunu gösteriyor. Ayrıca yine füzeler getirilmeden önce İsrail ordusu içinde önlemler alındı. Keşif uçağı Lübnan hava sahasını ihlal etmeyi ve Lübnan'da faaliyet gösteren kuvvetlerimizin üzerinden uçmayı durdurmadı.
  • Açıklamalarımız, birbiri ardına sıralanan İsrail tehditlerine rağmen ılımlıydı. Doğası gereği savunma amaçlı olarak da tanımlanabilir. Örneğin Begin, Filistinlileri ezeceğini açıklarken, biz İsraillileri ezeceğimiz söylemedik.
  • Eski duruma dönüş konusuna gelince, bu konu daha önceki iki görüşmede ayrıntılı bir şekilde ele alındığı için Sayın Habib ile bu konuyu konuşmak istemedik. 
  • Uzlaşının sağlanmasının gerekliliği konusunda hemfikiriz ve bunun için çabalıyoruz. Ancak, İsrail'in Lübnan'ın içişlerine müdahalesinin durumu karmaşıklaştırdığını anlamalıyız. Bu durum mutabakatı sağlamanın önündeki engel ve zorlukları arttırıyor.   İsrail ile Lübnanlı bir parti arasında bir ilişkinin kurulması, diğer Lübnanlı partilerin bu ilgili tarafla diyaloğu reddetmesine yol açacağından, İsrail onu desteklediği için tarafların en güçlüsü haline geldiği korkusuna girecek ve uzlaşmayı sabote etmeye teşvik edecek.
  • Filistinlilerin eylemlerine gelince, Lübnan'ın talebi üzerine Tunus Zirvesi’nde bu konuda bir karar kabul edildi ve Filistinliler buna bağlılık gösteriyor. Ancak, kamplarının sürekli bombalanması onları tepki vermeye zorluyor. İsrail'in Filistinlilerin Lübnan topraklarından bir fedai operasyonu gerçekleştirmesini beklemeden, işgal altındaki topraklarda gerçekleşen herhangi bir operasyona kim tarafından yapıldığına bakılmaksızın yanıt vermek için kamplarını bombaladığını unutmayın.

5-Sayın Habib’in son talepleri ve verdiğimiz yanıtlar bu şekildeydi. ABD’nin tutum ve bakış açısında gelişme yönünde bir dalgalanma olduğu dikkat çekicidir. Bu tutum açık uyarılarla başladı. Sonra tutumumuzu ve savunma ihtiyacımız anlıyormuş gibi göründüler. Şimdi, İsrail'in taleplerinin benimsenmesi ve onaylanması yönünde bir dönüş görüyoruz. ABD’nin tutumundaki gelişmenin son analizi, içeriğin aynı kaldığını yani önceki durumu geri sağlama vurgusunun sürdüğünü, ancak isteme şekli ve üslubun değiştiğini gösteriyor.
6- İsrail’in bu talepleri kabul edildiği takdirde, Arapları aşağılamayı hedeflediğinin farkındayız. Ayrıca talepleri Lübnan’la sınırlı kalmayacak ve gelecekte Arapların ülkelerine, göklerine ve iradelerine her yerde saldırmayı sağlayacak tehlikeli bir suç yaratmayı hedefliyor. Tüm bunlar buna işaret ediyor. Begin, bu ayın 21'inde bir ABD televizyonuna yaptığı açıklamada, Lübnan'daki füzeler konusundan sınırı aşıp Suriye topraklarında bulunan füzelerin bile geri çekilmesi talebinde bulunarak durumu çoktan tırmandırmaya başladı.
7- Tüm bunlarla ilgili olarak bizler kendi tutumumuzda kararlıyız. Savaş istemiyoruz, bunun için de çalışmıyoruz. Ama biz Arapları aşağılayan herhangi bir şeyi kabul etmeyi kesinlikle reddediyoruz. Bu nedenle sizin de daima çağrısında bulunduğunuz ortak Arap eylemi, özellikle de bu tür kritik ve hassas koşullarda çok büyük bir önem taşıyor.
Siz ve Krallığın desteği, Arap ulusunun hakları lehine bir pozisyon geliştirmede belirleyici bir faktördür. ABD üzerinde baskı uygulamanız, bu hakların zarar görmemesi için çok gereklidir. İsrail’in yalnızca ABD silahları ile saldırı gerçekleştirdiği çok net bir şekilde biliniyor. Bu da ancak ABD’nin göz yumması sonucunda saldırı gerçekleştirebildiği anlamına geliyor.
8-Devlet Başkanı’nın bu ortak Arap eylemine verdiği öneme dayanarak Dışişleri Bakanı Abdulhalim Haddam’a verdiği talimatlar, şu an Tunus’ta gerçekleştirilen Arap Dışişleri Bakanları toplantısına, Lübnan’da ulusal uzlaşmanın sağlanmasına yardımcı olmak için Dörtlü Komite’yi canlandırmak ve bu kardeş Arap ülkesini başına gelen beladan kurtarmak için teklif sunulmasını içeriyor. Bu önerinin sunulması tüm Arapların bu değerli ülkenin akıbetine verdiği önemi gösteriyor.
9-Devlet Başkanı Hafız Esed’in selam ve teşekkürlerini iletiyorum. Sayın Esed’e iletilmesini istediğiniz her türlü görüş ve fikri şimdiden memnuniyetle karşılayacağını bildiririm.”
Bu etkinlik çerçevesinde, 22 Mayıs 1981'de olağanüstü bir oturumda Tunus'ta Dışişleri Bakanları düzeyinde Arap Birliği Konseyi'nin acil bir oturumunun yapılması için çalıştık. Söz konusu toplantıda durumu ve gelişmelerini, Habib ile yaptığımız görüşmeleri ve çeşitli temaslarımızı sundum. Herkes Suriye'nin pozisyonunu destekleyen konuşmalar yaptı. Konsey, görüşmelerin sonunda sunduğumuz kararları onayladı. Karar metni şöyleydi:
“Arap Birliği Konseyi, Cezayir hükümetinin talebi üzerine bölgedeki tehlikeli durumu ele almak üzere 22 Mayıs 1981 tarihinde Tunus’taki merkezinde dışişleri bakanları düzeyinde olağanüstü bir oturum düzenledi.
Konsey, İsrail'in Arap ulusuna yönelik saldırganlığının artması, kardeş Lübnan’ın içişlerine karışması, Lübnan şehir ve köylerinin ayrıca Filistin kamplarının acımasızca bombalaması, Lübnan halkına karşı yapılan soykırım savaşı, Arap Caydırıcı Güçleri’ne saldırması, Suriye’yi tehdidi, Lübnan’a hükmetmek ve ulusal birliğini parçalamak amacıyla İsrail güvenlik teorisinin ilanı ve ardından hegemonyasını Arap ulusuna dayatmasının ardından, yüksek bir ulusal sorumluluk ruhuyla bölgedeki tehlikeli durumu ele aldı. Konsey şu sonuca varmıştır:
1-İsrail'in Lübnan'ın egemenliğine ve bağımsızlığına saldırma ve Filistinli gurupları hedef alması hakkını aldığı İsrail güvenlik teorisi, Arap Caydırıcı Güçleri’ne yapılan saldırı, İsrail düşmanının saldırgan doğasının ve Lübnan ve Arap ulusuna yönelik yayılmacı hedeflerinin bir ifadesidir. Aynı zamanda uluslararası durumda dünya barışını ve güvenliğini tehdit eden tehlikeli bir emsal teşkil etmektedir.
2-Lübnan şehirlerinin, köylerinin ve Filistin kamplarının acımasızca bombalanması, Arap ulusuna teslim olma durumu dayatmayı ve Filistin sorununun tasfiyesine hazırlık olarak, Filistin direnişini tasfiye etmeyi amaçlıyor.
3-Bir Lübnan ekibini koruma bahanesiyle Caydırıcı Güçlere saldırmak, İsrail'in Lübnan'ın ulusal birliğine saldırmayı, onu, mezhepçi devletlere ayırma ve ulusal uzlaşma sürecini bozma hedeflerini ve planlarını ortaya koyuyor.
4-Arap bölgesi üzerinde hegemonya ve hakimiyet kurmak amacıyla Caydırıcı Güçlere yönelik saldırı, Suriye'yi kışkırtma ve uyarılarda bulunma, Suriye ve Arap milletiyle askeri durumu tırmandırmayı amaçlıyor.
5- Düşman İsrail’in bu politikaya devam etmesi, askeri çatışmanın kaçınılmazlığını teyit ediyor. Çünkü bu politikanın, karşısında herhangi bir geri adım, yenilgi ve teslimiyet anlamına gelir. Arap ulusu, bunu tüm yetenekleri ile reddiyor.
6- ABD'nin İsrail'e siyasi, askeri ve mali yönden koşulsuz desteği, onu, Arap ulusuna karşı saldırgan politikalarını sürdürmeye teşvik ediyor.
Yukarıda belirtilenlerin ışığında, Konsey aşağıdaki kararları aldı:
1-İsrail güvenlik teorisine eldeki tüm araçlarla direnmek ve İsrail'in bu teoriyi uygulamasına tüm yollarla karşı çıkmasında Suriye'yi desteklemek. Konsey, İsrail'in saldırganlık ve provokasyonlarına yanıt verme konusunda Suriye'nin yanında olduğunu teyit ediyor.
2-Mevcut veriler ve İsrail'in bariz eylem ve hazırlıklarının ışığında, Arap ülkeleri Suriye'ye saldırıları püskürtmek için gerekli desteği sağlayacak. Arap Birliği Tüzüğü ve Ortak Arap Savunma Antlaşması uyarınca, askeri güçlerinin katılımı da dahil olmak üzere tüm yeteneklerini savaşın emrine sunacaktır.
3-Konsey, Lübnan'ın, toprakları üzerindeki birliğini, bağımsızlığını ve egemenliğini desteklemeye ve meşru merkezi hükümeti desteklemeye karar verdi. Arap hükümetleri, İsrail'in, Lübnan'ın egemenliğine ve topraklarının kutsallığına yönelik saldırganlığına karşı çıkması ve İsrail'in Lübnan'ın içişlerine müdahalesine karşı durması için Lübnan hükümetinin talep ettiği her türlü desteği sağlamaya hazır olduklarını vurgular.
4- Konsey, Lübnan'da acil ateşkes çağrısı yapıyor ve Lübnanlı partileri ulusal uzlaşıya varmaya çağırıyor.
Konsey, Lübnan Cumhurbaşkanı Elias Sarkis ve Lübnan hükümetinin, Suriye hükümeti ile işbirliği içinde Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilen ve Lübnan hükümeti tarafından onaylanan ilkelere uygun olarak ulusal uzlaşmayı sağlamak için giriştiği çabalara desteğini teyit etmektedir. Herhangi bir Lübnanlı ekibi, ulusal uzlaşının önüne engeller koymak ve uzlaşma sürecini bozmak için İsrail kartını kullanmak konusunda uyarır.
Arap ülkelerinin toplu ve ayrı ayrı Lübnan'ın birliğini savunma ve mezhepçi oluşumlar oluşturmak amacıyla Lübnan'ı bölme ve bölme girişimlerine direnme kararlılığını teyit etmektedir.
5-Konsey, Riyad ve Kahire zirvelerinin kararlarının uygulanması gerektiğini vurgular. İhtiyaç duyulduğunda dışişleri bakanları düzeyinde toplanmak şartıyla bu kararlarda öngörülen izleme komitesini faaliyete geçirir.
6-Konsey, Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) sorumluluklarını sürdürmesi ve düşman İsrail’in kendisine ve Filistin halkına karşı yürüttüğü imha savaşıyla yüzleşmesini sağlamak için her şekilde desteklemeye karar verdi. Konsey, İsrail saldırıları karşısında FKÖ’nün yanında olduğunu teyit ediyor.
7-Konsey, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Arap kardeşlere, başta Kudüs-ü Şerif olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarının kurtuluşuna katılmaları için gönüllü olma kapısını açma çağrısını destekliyor.
8-Konsey, Siyonist askeri tırmanışın ve bunun sonucunda meydana gelen can ve mal kaybının sonuçlarıyla yüzleşmek için Lübnan'a ve Güney Lübnan'daki Filistin halkına mali destek sağlamaya ilişkin Tunus zirvesi kararının derhal uygulanacağını teyit ediyor.
9-Konsey, ABD’yi İsrail'e her türlü destek ve yardımı durdurmaya çağırıyor. Çünkü bu destek Arap milletine, onuruna ve geleceğine, bölgedeki güvenlik ve barışa bir saldırı teşkil ediyor. Bu nedenle, devam eden destek, Arap ulusu ile Amerika Birleşik Devletleri arasında ciddi bir çatışmaya yol açacaktır.
10-Konsey, dünya kamuoyunu saldırgan ve kışkırtıcı İsrail politikasını kınamaya ve saldırganlığa karşı direnişlerinde Arapları desteklemeye çağırıyor. Arap ülkelerinin Camp David anlaşmalarına ve İsrail-Mısır anlaşmasına karşı devam eden direnişini vurgular.
11-Konsey, Filistin halkının işgal altındaki vatanda mücadelesini ve tek ve meşru temsilcisi olan FKÖ etrafında toplanılmasını selamlıyor.
12-Konsey, Siyonistlerin topraklarımızı işgal etmesi ve bunun tüm Arap kaderine yönelik tehdidi karşısında, Arap dayanışmasını güçlendirmenin ve geliştirmenin ve yan anlaşmazlıkların üstesinden gelmenin önemini vurguluyor.
13- Birlik Genel Sekreteri, durumdaki gelişmeleri takip etmek ve Arap hükümetlerini alınan uygun tedbirler konusunda bilgilendirmekle görevlidir.”
Kuşkusuz bu karar metni siyasi olarak iyi ve güçlü bir metindi. Düşmanla yüzleşmek için Arapların yapması gerekenleri içeriyordu (...) Arap kamuoyunu harekete geçirmek, ana konuyu zihninde taze tutmak ve uluslararası kamuoyuyla ilgili dış mülahazalar da dahil olmak üzere bu tür bir siyasi belge bizim için büyük önem arz ediyordu. Çünkü her zaman bir Arap belgesine bağlılık göstermeyi, davamız ve konumumuz için en geniş küresel desteği elde etmek için bu belgeyi sunmayı önemseriz.
Tüm bunlara ek olarak, böyle bir karar almak, Arap durumunun genel koşulları ve bu durumun çeşitli yönleri iyileştiğinde, herhangi bir aşamada üzerinde durulabilecek iyi bir zemin teşkil eder.
Son olarak, bölgeyi bizimle İsrail arasındaki savaşın eşiğine getiren füze krizi böyle başladı. Bu kriz, gelişmelerle işte bu şekilde doruğa ulaştı. Sonra kısa bir süre için ortadan kayboldu.
Ancak, bu krizde, İsrail'le barışın ne denli tehlikeli olduğunu şüphe ve tartışmaya yer bırakmadan açıkça gösterdik. Barış durumunda yalnızca hakim imkanlara ve kararlılığa sahip olmak dışında bir durumu kabul etmiyor. İsrail'in, Tevrat tahriflerine ve mitlerine dayanarak, kendisini dünyanın tüm ulusları üzerinde farklı kılan bu varlığın doğasının tehlikesini fark ettik. Üstün olduğu düşüncesi, bize göre sanrı ve hurafelerden ibaret olsa da İsrail’e göre her alanda uygulamaya koyduğu canlı bir inançtır.
İsrail’in sınırları olmayan ve egemen olma, kontrol etme ve genişleme arzusu olan bir ülke olduğu anlaşıldı. Daha önce farkına varmadığımız bir şey daha keşfettik: Askeri bir savaştan daha zor bir savaşı sürdürme ve savaşma yeteneğimizin farkına vardık.
Her türlü psikolojik savaşın, baskının ve tehdidin üzerimize uygulandığı bir savaş ve hepsini reddedip bu baskıların üstesinden geldik. Bunun sonucunda bu savaştan daha güçlü, daha yetenekli ve gururlu çıktık. Birkaç gün boyunca yaşadığımız kaygıya gelince, bu keskin ve meşru bir endişeydi, çünkü bizim ilişkilerimizdeki hata, ülkeyi yöneten insanlar olarak bizimle ilgili değil, vatan ve geleceği ile ilgiliydi. Füze krizi, harika dersler çıkardığımız önemli bir aşamaydı. Bu sayede pratik uygulamaya dayalı kavramlar geliştirdik ve siyasi çizgimizi takip etmede büyük rol oynayan sonuçlara ulaştık.
Bu krizde Arap ilişkilerini en iyi şekilde kullandık. Baskı aracı olma girişimleri yapıldıktan sonra, bunu ABD üzerinde bir baskı aracı haline getirdik. “Sovyet kartını” iyi kullandık ve bu kartı kullanarak ABD'yi zor bir durumda bıraktık.
Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 1: ‘Esed, Irak muhalefetine sahte vaatlerde bulunmayı önerirken Hatemi bir Kürt devletine karşı uyarı yaptı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 2: ‘Esed fikrini değiştirdi, Lahud’a verdiği süreyi uzattı. Suriye uluslararası iradeyle çarpıştı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 3: ‘Hariri, Canbolat’ın teklifi üzerine bizimle bir araya geldi. Hafız Esed kendisini sınadı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 4: ‘Güçlerimiz Hizbullah’ın kışlasına saldırdı’

Eski Suriye Dışişleri Bakanı Haddam’ın günlükleri 5: Bush, Avn’ın ‘engel’ olduğunu bildirdiği bir mektup gönderdi… Esed bunu isyanı sonlandırmak için bir ‘yeşil ışık’ olarak nitelendirdi

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 6: Saddam ile Rafsancani arasında gizli barış mektuplaşmaları

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 7… Rafsancani’den Saddam'a: ‘Arap milliyetçiliğinden bahsediyorsunuz ama Kuveyt’in işgal edilmesine karşı çıkmamızı eleştiriyorsunuz’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 8: Arafat Filistin, Lübnan ve Suriye’ye komplo kurdu



Daniel Radcliffe yıllar sonra ilk kez Harry Potter'ın yazarı Rowling hakkında konuştu

Fotoğraf: (AFP/Reuters)
Fotoğraf: (AFP/Reuters)
TT

Daniel Radcliffe yıllar sonra ilk kez Harry Potter'ın yazarı Rowling hakkında konuştu

Fotoğraf: (AFP/Reuters)
Fotoğraf: (AFP/Reuters)

Daniel Radcliffe 2020'den bu yana ilk kez Harry Potter'ın yazarı J.K. Rowling'le arasının bozulmasına değinerek bunun onu "gerçekten üzdüğünü" söyledi.

Rowling ilk olarak 2020'de trans topluluğu hakkında tartışmalı yorumlar paylaştığında bazı kilit oyunculardan sert bir tepkiyle karşılaşmıştı. Giderek artan toksik tartışmalar devam ederken Rowling'in yıldızlarla ilişkisi de bozuldu. 

Radcliffe, 2001'den 2011'e kadar, yazarın çok satan romanlarından uyarlanan 8 Potter filminin tamamında yapıma adını veren baş kahramanı canlandırmıştı. 

Tony Ödülü'ne aday gösterildiği 30 Nisan Salı günü The Atlantic'e verdiği yeni röportajda 34 yaşındaki aktör, 58 yaşındaki Rowling'le yıllardır konuşmadığını açıkladı.

Radcliffe, "Nihayetinde bu beni gerçekten çok üzüyor" dedi.

Çünkü tanıştığım kişiye, arkadaş olduğumuz zamanlara, yazdığı kitaplara ve yarattığı dünyaya bakınca bunların hepsine çok derinden yakınlık duyuyorum.

Oyuncu, "Elbette Jo'suz Harry Potter olmazdı, bu yüzden hayatımdaki hiçbir şey muhtemelen o kişi olmadan olduğu gibi olmazdı" diye ekledi.

Ancak bu, gerçekten inandığınız şeyleri tüm hayatınız boyunca başka birine borçlu olduğunuz anlamına gelmez.

Yazar, 2020'de bir makalede "adet gören kişiler" ifadesinin kullanılmasına tepki göstermiş ve şöyle yazmıştı:

Eminim eskiden bu kişiler için kullanılan bir kelime vardı. Biri bana yardım etsin. Wumben? Wimpund? Woomud? (İngilizcede kadın anlamına gelen woman kelimesine benzer seslere sahip kelimeler türetilmiş -çn.)

O dönemde Radcliffe, trans topluluğuna desteğini göstermek amacıyla The Trevor Project için bir makale yazmış ve Rowling'in açıklamalarının Harry Potter'ın hayran kitlesinde yarattığı "acı için" özür dilemişti.

Genç LGBT+ bireylerinin intiharlarını önlemeyi amaçlayan yardım kuruluşu için "Trans kadınlar da kadındır" diye yazmıştı. 

Aksini idda eden herhangi bir açıklama trans bireylerin kimliklerini ve onurlarını yok sayar ve bu konuda Jo ya da benden çok daha fazla uzmanlığa sahip profesyonel sağlık dernekleri tarafından verilen tüm önerilere aykırıdır.

Öte yandan Hermione Granger'ı canlandıran Emma Watson, "Trans takipçilerimin, ben ve dünyadaki pek çok kişinin sizi gördüğünü, size saygı duyduğunu ve sizi olduğunuz gibi sevdiğini bilmesini istiyorum" diye yazmış ve 2022'deki BAFTA'da Rowling'e bir gönderme yapmış gibi görünmüştü. 

Ron Weasley'e hayat veren Rupert Grint de trans topluluğuna destek vererek şöyle demişti:

Net bir şekilde trans topluluğunun yanındayım ve birçok arkadaşımın ifade ettiği duyguları yineliyorum. Trans kadınlar kadındır. Trans erkekler erkektir.

Rowling o zamandan beri trans karşıtı görüşlerinde ısrar etmeyi sürdürüyor.

Önceki haftalarda Cass raporunun yayımlanmasının ardından Rowling, Radcliffe ve Watson'a "özürlerini travma geçirmiş cinsiyet değişikliği yapıp önceki cinsiyetine dönenler" için "saklamalarını" söyledi.

İyileştirmeler için önerilerde bulunan rapor, çocuklara ve gençlere ergenlik engelleyici ilaçlar gibi cinsiyet uyumlama tedavisi verilmesi için "son derece zayıf kanıtlar" olduğunu iddia ediyor.

Rowling, bu raporun cinsiyet uyumlama tedavisini destekleyenlerin duruşlarını yeniden değerlendirmeleri için yeterli kanıt olması gerektiğini söyleyerek karşılık verdi. 

"FarRightHooligan" (radikal sağcı holigan) adını kullanan bir Twitter kullanıcısı yazara, Radcliffe ve Watson'ın yazardan "kamuoyu önünde özür dilemelerini" beklediklerini söyledi.

Yazar şöyle cevap verdi:

Ne yazık ki bu güvenli değil. Kadınların zor kazanılmış haklarını aşındırmayı amaçlayan bir harekete kendilerine fayda sağlamak için destek veren ve platformlarını reşit olmayanların cinsiyet değiştirmesini alkışlamak için kullanan ünlüler, özürlerini travma geçirmiş cinsiyet değişikliği yapıp önceki cinsiyetine dönenler ve tek cinsiyete ayrılmış alanlara bağımlı savunmasız kadınlar için saklayabilir.

Independent Türkçe


Mısır: Gazze'de ateşkes çabaları olumlu bir atmosferde devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)
TT

Mısır: Gazze'de ateşkes çabaları olumlu bir atmosferde devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)

Mısırlı üst düzey bir kaynak bugün (Çarşamba) Gazze'de ateşkes anlaşmasına varma çabalarının olumlu bir atmosferde devam ettiğini doğruladı.

Şarku’l Avsat’ın el-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalından aktardığı habere göre kaynak, “İki taraf arasındaki bazı ihtilaflı noktaların çözüme kavuşturulması için Mısır'ın ilgili tüm taraflarla istişareleri sürüyor” dedi.

El-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalına göre üst düzey bir kaynak geçtiğimiz cuma günü Mısır ve İsrail heyetlerini Gazze Şeridi'nde ateşkese yaklaştıran kayda değer bir ilerleme olduğunu bildirmişti. Kanala göre, ‘7 Ekim'den bu yana İsrail'in karadan, denizden ve havadan eşi benzeri görülmemiş saldırılarına maruz kalan Gazze Şeridi, işgal güçlerinin özellikle kuzey bölgelerine insani yardım ulaştırılmasını engellemeye devam etmesi nedeniyle, kıtlığa varan son derece zor insani koşullar altında yaşıyor. Gazze Şeridi'nin güneyine ulaşan yardımlar, özellikle yerinden edilenlerin son sığınağı olan Refah'taki vatandaşların ihtiyaçları için yeterli değil.’


Kadınların menopoz öncesi dönemde depresyona girme olasılığı daha yüksek

Menopoz öncesi dönemde östrojen ve progesteron seviyelerinde değişiklikler yaşanabilir (AFP)
Menopoz öncesi dönemde östrojen ve progesteron seviyelerinde değişiklikler yaşanabilir (AFP)
TT

Kadınların menopoz öncesi dönemde depresyona girme olasılığı daha yüksek

Menopoz öncesi dönemde östrojen ve progesteron seviyelerinde değişiklikler yaşanabilir (AFP)
Menopoz öncesi dönemde östrojen ve progesteron seviyelerinde değişiklikler yaşanabilir (AFP)

Yeni bir araştırmaya göre kadınların menopoz öncesi dönemde (menopozal geçiş/perimenopoz dönemi) depresyona girme olasılığı bu döneme henüz girilmemiş olan döneme kıyasla yaklaşık yüzde 40 daha yüksek.

Şarku’l Avsat’ın ABD merkezli CNN televizyondan aktardığı habere göre perimenopoz dönem genellikle menopozdan yaklaşık üç ila beş yıl önce başlıyor. Bu süre zarfında kadınlarda östrojen ve progesteron hormonlarının seviyelerinde dalgalanmalar yaşanıyor. Bu dalgalanmalar ise ruh halinde değişikliklere, adet düzensizliklerine ve depresyon gibi diğer semptomlara yol açabiliyor.

Bir araştırma ekibi, kadınların yaşamın farklı evrelerinde depresyona girme olasılığını tahmin etmek için daha önce yapılan ve toplam 9 bin 141 kadını kapsayan yedi ayrı çalışmayı dikkatli bir şekilde gözden geçirip inceledi.

ABD’li, Avustralyalı, Çinli, Hollandalı ve İsviçreli kadınlar, ruh halleri ve fiziksel aktiviteye olan ilgileri hakkında bilgiler paylaştılar.

Çalışma, perimenopoz döneminde olan farklı yaşlardaki kadınların, bu döneme henüz girmemiş olan kadınlara kıyasla ‘depresyon semptomları gösterme ve depresyon tanısı konma olasılıklarının yüzde 40 daha fazla’ olduğunu ortaya çıkardı.

Öte yandan araştırmacılar, menopoz sonrası kadınlarda depresyon semptomları görülme riskinde önemli bir artışa rastlamadılar.

Araştırmacılara göre perimenopoz döneminde depresyona girme olasılığının yüksek olmasının biyolojik nedenlerinden biri, bu dönemde östrojen hormonunun azalması.

Araştırmacılar, bu dönemde artan gece terlemelerinin uyku sorunlarına yol açabileceğini ve bunun da kadınları depresyona daha yatkın hale getirebileceğini belirttiler.

Araştırmanın baş yazarı olan University College London’da (UCL) klinik psikoloji profesörü olan Dr. Aimee Spector, basına yaptığı açıklamada, “Elde ettiğimiz bulgular, perimenopoz döneminde kadınların ruh sağlığının nasıl etkilendiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Dr. Spector, ardından ekledi:

Bu kadınların tıbbi olarak, işyerinde ve evde uygun yardıma ve bakıma erişebilmelerini sağlamak için çalışmamız gerekiyor.

Ancak araştırmacılar, çalışmanın kadınların depresyon geçmişi olup olmadığını ortaya koyamadığına dikkati çektiler.


Succession'ın yıldızı, İncil için "en kötü kitaplardan biri" dedi

Fotoğraf: HBO
Fotoğraf: HBO
TT

Succession'ın yıldızı, İncil için "en kötü kitaplardan biri" dedi

Fotoğraf: HBO
Fotoğraf: HBO

Succession'ın yıldızı Brian Cox, İncil'i "gelmiş geçmiş en kötü kitaplardan biri" diye acımasızca eleştirerek kutsal metnin bir "propaganda ve yalanlar" yığını olduğunu savundu. 

77 yaşındaki İskoç aktör, en çok HBO'nun beğeni toplayan dramasındaki ağzı bozuk medya patronu Logan Roy rolüyle tanınıyor.

Ateist olduğu açıkça bilinen oyuncu, kısa bir süre önce katıldığı The Starting Line podcast'inde dini inanca dair görüşlerini paylaşma fırsatı buldu.

Organize dinin insanlığın ilerlemesini engellediğini düşünüp düşünmediği sorulunca Cox şöyle yanıt verdi:

Büyük ölçüde evet. Bence din bizi geri çekiyor çünkü bizim dışımızdaki inanç sistemlerine dayanıyor.

Devamında Holokost'a, Ukrayna ve Gazze'deki savaşlara işaret ederek dinin bizi "her türlü dehşete sürüklediğini" savundu. Cox, "Aynı şeyler, faydası dokunmayan inanç sistemlerinde tekrar tekrar yaşanıyor" dedi.

Cox ayrıca organize dinin ataerkil olduğunu savunarak şöyle dedi:

Bu propagandanın kökü çok eskilere dayanıyor. İncil benim açımdan gelmiş geçmiş en kötü kitaplardan biri. Çünkü Adem'in kaburga kemiği fikriyle başlıyor. Adem'in kaburga kemiğinden kadının yaratıldığını biliyorsunuz ve buna inanıyorlar çünkü yeterince aptallar!

Aktör, insanların manevi rehberliğe ihtiyaç duyabileceğini kabul ederken İncil'deki hikayelerin çözüm olmadığını savundu.

Cox, "Buna ihtiyaçları var ama kendilerine yalan söylenmesine ihtiyaçları yok. Bir gerçeğe ihtiyaçları var ve bu gerçek değil" dedi.

Bu gerçek değil, bu bir mitoloji.

Kişisel olarak baktığında Cox, hayatın en büyük sorularının yanıtlarını oyunculuk yoluyla bulduğunu söyleyerek tiyatronun "tek gerçek kilise" olduğunu çünkü bunun "insanlığın kilisesi" olduğunu iddia etti.

Geçen ay Cox, The Independent'a kapsamlı bir profil yazısı için konuşmuştu.

Röportaj sırasında Cox, bir aileyi tiyatroya götürmenin hızla artan maliyetinden yakınmıştı. 

Cox, "Oğullarım var" demişti.

Hayır, bir gece için tiyatroya kişi başı 110 dolar ödeyemem. Hepimiz için! Beşimiz için!

Cox sözlerine şöyle devam etmişti:

Tiyatronun olayı da bu. Harika bir yer ama sadece orada çalışanlar için. Aksi takdirde kendinizi uzaylı gibi hissedebilirsiniz. Bu yüzden karşı cinsle ilişkilerimde her zaman aktrislerle birlikte oldum. Bunun nedeni bariz olan şey yani birlikte çalışırken tanıştığın için kolay olması değil. Onlar yerinden olma hissini anlıyor. Birlikte yarattığımız herhangi bir şeyin çok tektonik bir temel üzerinde oluşturulduğuna dair daha derin bir anlayışa sahipler.

Independent Türkçe


ABD'de "zombi geyik hastalığı" salgını: 50 eyaletten 33'ünde görüldü

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

ABD'de "zombi geyik hastalığı" salgını: 50 eyaletten 33'ünde görüldü

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

ABD'nin Indiana eyaletinde yetkililer, ilk kez bir geyikte kronik zayıflama hastalığı (CWD) vakasını tespit ettiklerini açıkladı. Indiana, enfekte hayvanların tuhaf davranışları nedeniyle "zombi geyik hastalığı" diye adlandırılan bu hastalığın yaban hayatında kaydedildiği 33. eyalet oldu.

Indiana Doğal Kaynaklar Departmanı'na (DNR) göre eyaletteki enfekte hayvan, LaGrange County'deki geyik sezonunda avcıların avladığı bir ak kuyruklu geyikti ve 5 Nisan'da bulundu.

Departman, "Halihazırda geyikleri CWD'den iyileştirdiği, geyiklerin CWD'ye yakalanmasını önlediği, CWD'nin yayılmasını durdurduğu veya önemli ölçüde yavaşlattığı veya geyik sürüsünü CWD'den temizlediği kanıtlanan hiçbir yönetim eylemi yok" ifadelerini kullandı.

Bu durum özellikle LaGrange County gibi, Michigan sınırındaki CWD-pozitif vakalara dayanarak hastalığı bulmayı beklediğimiz bölgeler için geçerli.

İlk olarak 1960'larda Colorado'da keşfedilen CWD, prion adı verilen yanlış katlanmış bir proteinden kaynaklanır ve geyik, Kanada geyiği ve sığınların sinir sistemini etkiler.

Hastalık canlıların uyuşuk görünmesine, dengesiz hareket etmesine ve aşırı salya akıtmasına neden olabilir. CWD'li hayvanlar sıklıkla bir deri bir kemik kalıp ölüyor.

ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (CDC) avcılara, hasta, ölmüş ya da tuhaf davranışlar sergileyen geyiklerden uzak durmasını ve av etlerini eldivenle ve diğer sıhhi prosedürlere uyarak ellemesini tavsiye ediyor.

Ayrıca avcıların eyaletin yayımladığı önerileri takip etmesini ve mümkünse etlerini test etmek için kaynakları kullanmasını öneriyor.

Indiana'da yaşayanlar soruları için 844-803-0002 numaralı telefondan DNR'ın Geyik Hastalığı Yardım Hattı'nı arayabilir.

Geyikler arasında bulaşıcı olan ve bedensel temas, vücut sıvıları ve kirli ortamlarla yayılan CWD, ortaya çıktıktan sonra bir bölgenin toprağında yıllarca kalabilir.

Bu hastalık Ohio, Michigan, Illinois ve Kentucky gibi Indiana'ya yakın eyaletlerdeki hayvanlarda görüldü.

CDC, "Bugüne kadar CWD'nin insanlarda görüldüğüne dair güçlü bir kanıt yok ve insanların CWD prionlarıyla enfekte olup olamayacağı bilinmiyor" açıklamasını yaptı.

Araştırmacılar, enfekte geyik eti yiyen ve daha sonra nadir ve ölümcül bir beyin hastalığına dair testi pozitif çıkan iki avcının durumunu incelemiş ancak herhangi bir muhtemel bağlantı kurmak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğu sonucuna varmıştı.

Independent Türkçe


FED’in faiz kararı beklenirken Bitcoin art arda üçüncü günde de düşüşünü sürdürdü

Dünyanın en çok işlem gören kripto para birimi Bitcoin’in değeri yüzde 3,8 düşüşle 57 bin dolara geriledi. (Reuters)
Dünyanın en çok işlem gören kripto para birimi Bitcoin’in değeri yüzde 3,8 düşüşle 57 bin dolara geriledi. (Reuters)
TT

FED’in faiz kararı beklenirken Bitcoin art arda üçüncü günde de düşüşünü sürdürdü

Dünyanın en çok işlem gören kripto para birimi Bitcoin’in değeri yüzde 3,8 düşüşle 57 bin dolara geriledi. (Reuters)
Dünyanın en çok işlem gören kripto para birimi Bitcoin’in değeri yüzde 3,8 düşüşle 57 bin dolara geriledi. (Reuters)

Yatırımcılar FED'in faiz oranlarıyla ilgili kararını ve ABD işgücü piyasasından önemli verilerin açıklanmasını beklerken, dijital para birimi Bitcoin Nisan ayında 2022 sonlarından bu yana en kötü aylık performansını kaydetmesinin ardından bugün (Çarşamba) üst üste üçüncü günde de düşüşünü sürdürdü. Reuters'e göre, dünyanın en çok işlem gören kripto para biriminin değeri son işlemlerde yüzde 3,8 düşüşle 57 bin dolara gerileyerek Şubat sonundan bu yana en düşük seviyeye indi. Ethereum ise yaklaşık yüzde 2,6 kayıpla 2,8 bin dolarla Nisan ortasından bu yana en düşük seviyeye geriledi.

Bitcoin, 70 bin doları aşan benzeri görülmemiş seviyelere ulaşan büyük bir rallinin ardından yatırımcıların kâr elde etmesinden etkilenerek Nisan ayında yaklaşık yüzde 16 oranında düştü. Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre, FED'in ileriki bir tarihte herhangi bir faiz oranı değişikliğine gitmesi beklenmiyor. Yatırımcıların FED’in bu yıl hiç faiz indirimi yapmayacağı konusunda daha eğilimli hale gelmesi, kripto para birimleri, gelişmekte olan piyasa hisse senetleri, tahviller ve emtialar gibi hassas varlıklara darbe vurdu. Geçtiğimiz Mart ayında faiz oranlarının üst üste beşinci toplantıda da yüzde 5,25-5,50 aralığında sabit tutulmasından sonra küresel piyasalar, FED'in bugün yapacağı toplantının sonucunu bekliyor.


UNAMI’nin Irak’tan çekilmesiyle birlikte meydana gelecek 3 tehlike

Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert, Iraklı Şiilerin en üst dini mercii Ali es-Sistani'nin evini ziyaretinin ardından basın toplantısı düzenledi. (AFP)
Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert, Iraklı Şiilerin en üst dini mercii Ali es-Sistani'nin evini ziyaretinin ardından basın toplantısı düzenledi. (AFP)
TT

UNAMI’nin Irak’tan çekilmesiyle birlikte meydana gelecek 3 tehlike

Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert, Iraklı Şiilerin en üst dini mercii Ali es-Sistani'nin evini ziyaretinin ardından basın toplantısı düzenledi. (AFP)
Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert, Iraklı Şiilerin en üst dini mercii Ali es-Sistani'nin evini ziyaretinin ardından basın toplantısı düzenledi. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'in Mart ayı sonunda BM Güvenlik Konseyi'ne gönderdiği mektuba göre, Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani hükümeti, Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu'nun (UNAMI) görevlerini Mayıs 2026'ya kadar tamamlamasını talep ederek BM ile ilişkilerini yeniden düzenlemek niyetinde.

Guterres uzun mektubunda, Sudani ve hükümetinin geçen yıl Irak'a yaptığı ziyaret sırasında kendisinden ‘Jeanine Hennis-Plasschaert liderliğindeki misyonun (UNAMI) Irak'ta güvenlik ve siyasi istikrarın kademeli olarak sağlandığı göz önüne alınarak 31 Mayıs 2026'ya kadar çalışmalarını tamamlaması’ talebinde bulunduğunu belirtti.

Yerel ekip

Guterres, Irak hükümetinin kalkınma ve insani konularda doğrudan BM kurumları, fonları ve programları ile çalışmak üzere BM sistemi ile çalışmalarını yeniden düzenleme niyetinde olduğunu ve Bağdat'ın bu kuruluşların çalışmalarının ‘BM Güvenlik Konseyi tarafından yetkilendirilmiş bir misyon aracılığıyla değil, Irak'taki yerel BM ekibi’ aracılığıyla koordine edilmesini istediğini belirtti.

DCFVBRT
Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert (UNAMI)

Bağdat ayrıca, ‘31 Mayıs 2024 itibariyle UNAMI'nin yetkilerinin insani yardım ve kalkınma konularına indirgenmesini’ ve bunu takiben kalan görevlerin Mayıs 2025 itibariyle bir yıl süreyle Irak'taki ülke ekibine devredilmesini talep etti.

Her ne kadar Guterres, ülkenin UNAMI’nin varlığına ihtiyaç duyduğunu yinelese de, mektubunda Irak'taki mevcut büyüklüğünün ‘olması gerekenden fazla’ olduğunu kabul etti. Ayrıca BM'nin Irak'taki varlığının kapsamlı bir şekilde yapılandırılmasının bir parçası olarak çalışmalarının ‘kademeli’ olarak yerel bir ekibe devredilmesini desteklediğini belirtti.

Bununla birlikte Guterres, ‘Irak yönetiminin UNAMI'nin yardımına artık ihtiyaç duymadığını tespit etmesi halinde, görevi devralmaya hazır olması ve BM'nin de destek vermeye hazır olması gerektiğini’ vurguladı.

Söz konusu mektup, UNAMI'nin görevlerinin yerel bir ekibe devredilmesi sürecinin Irak hükümetiyle mutabık kalınarak ve belirlenen iki yıllık süreye uygun olarak yürütülmesini tavsiye ediyor.

FRBTNY
Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert daha önce Necef'e yaptığı bir ziyaret sırasında (AFP)

Guterres, UNAMI'nin Mayıs sonunda başlayacak geçiş dönemindeki görevlerinin, UNAMI ile Irak hükümeti arasındaki ortaklığın yeniden canlandırılması ve UNAMI'nin seçim, insan hakları, medya ve kapasitesinin yerel BM ekibine devredilmesi için kademeli geçiş ve hazırlığın yanı sıra Irak hükümetinin yolsuzlukla mücadele, güvenlik sektörü reformu, su yönetimi ve iklim konularında kapasitesinin güçlendirilmesine odaklanmasını önerdi.

Kurumların kırılganlığı

Guterres, ‘kurumların kırılganlığı’ da dahil olmak üzere ülke için halen bir tehdit oluşturduğuna inandığı bir dizi gözlemi kaydetti. İstikrarsızlık faktörlerinden biri olarak ‘silahlı aktörlerin çoğalması’ olarak ifade ettiği silahlı gruplar ve hizipler meselesinin yanı sıra DEAŞ veya yeni bir terör örgütünün ortaya çıkma olasılığı korkusuna da atıfta bulundu.

Guterres, “Kürt ve Sünni taraflar halen devlet kurumlarına yönelik güveni az ve hakları için dışarıdan bir garanti arıyorlar. Bu noktada UNAMI’yi bir garantör olarak görüyorlar” dedi.

FDRBGTNY
Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert, Iraklı Şiilerin en üst dini mercii Ali es-Sistani'nin evini ziyaretinin ardından (arşiv - AFP)

Guterres, BM'nin ‘seçimler ve insan hakları konusunda teknik destek sağlamaya devam etmenin bir yolunu bulması gerektiğini, bunun çok önemli olduğunu ve aynı zamanda ulusal çatışma çözümü ve kriz yönetimi konusunda tavsiyelerde bulunması gerektiğini’ vurguladı.

‘Her şeyi başaramayacağız’

Guterres, UNAMI’nin Irak'ta ‘sonsuza kadar’ kalsa bile ‘her şeyi başaramayacağını’, çünkü sorumluluğun Iraklı kurumlarda olduğunu ifade etti.

UNAMI, merhum Devlet Başkanı Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinin ardından Irak hükümetinin talebi üzerine BM Güvenlik Konseyi'nin 1500 sayılı kararıyla 2003 yılında kuruldu ve o tarihten bu yana görevlerini yerine getirirken 2007 yılında 1770 sayılı kararla rolü önemli ölçüde genişletildi.

UNAMI'nin internet sitesinde yer alan tanıma göre ‘UNAMI'nin görevi, kapsayıcı siyasi diyaloğun ve ulusal ve toplumsal uzlaşmanın teşvik edilmesinde Irak Hükümeti ve halkına tavsiye, destek ve yardım sağlanmasına öncelik vermektir.’


The Jerusalem Post: İsrail ordusu Refah’taki yerinden edilenleri tahliye etmek üzere Gazze'nin orta kesiminde yeni bir 'güvenli bölge' kurmayı planlıyor

Refah'tan Gazze Şeridi'nin orta kesimine doğru bir kamyonetin arkasında yolculuk eden Filistinli bir aile (AFP)
Refah'tan Gazze Şeridi'nin orta kesimine doğru bir kamyonetin arkasında yolculuk eden Filistinli bir aile (AFP)
TT

The Jerusalem Post: İsrail ordusu Refah’taki yerinden edilenleri tahliye etmek üzere Gazze'nin orta kesiminde yeni bir 'güvenli bölge' kurmayı planlıyor

Refah'tan Gazze Şeridi'nin orta kesimine doğru bir kamyonetin arkasında yolculuk eden Filistinli bir aile (AFP)
Refah'tan Gazze Şeridi'nin orta kesimine doğru bir kamyonetin arkasında yolculuk eden Filistinli bir aile (AFP)

İsrail The Jerusalem Post gazetesi bugün yayınladığı bir haberde, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'tan tahliye edilecek yerinden edilen Filistinliler için Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yeni bir ‘güvenli bölge’ kurmayı planladığını bildirdi.

Gazete yeni güvenli bölgenin Nuseyrat ve el-Bureyc mülteci kamplarının eteklerinde, İsrail ordusu tarafından oluşturulan koridorun yakınlarında kurulacağını ve el-Mevasi yakınlarındaki mevcut barınma bölgesinin ise Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrine doğru genişletileceğini aktardı.

Öte yandan İsrail basınına göre Başbakan Binyamin Netanyahu, dün yaptığı açıklamada, Refah’a kara saldırısına hazırlık olarak şehirdeki sivillerin tahliyesine başlandığını söyledi.

Ancak Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, dün yaptığı açıklamada henüz Refah sakinlerinden şehri boşaltmalarının istenmediğini açıkladı.


Kenevir yakında ABD’de daha az tehlikeli bir uyuşturucu olarak sınıflandırılacak

Kenevir çiçeği (Reuters)
Kenevir çiçeği (Reuters)
TT

Kenevir yakında ABD’de daha az tehlikeli bir uyuşturucu olarak sınıflandırılacak

Kenevir çiçeği (Reuters)
Kenevir çiçeği (Reuters)

ABD hükümeti keneviri daha az tehlikeli bir uyuşturucu olarak sınıflandırmaya hazırlanırken, bu hamlenin önemli ekonomik sonuçları olması bekleniyor.

Basın tarafından ortaya çıkarılan ve daha sonra ABD Adalet Bakanlığı tarafından onaylanan yeni sınıflandırma, kenevir üzerinde tıbbi araştırmaları teşvik edecek ve bir dizi vergi kısıtlamasını hafifletecek.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre, bir Adalet Bakanlığı sözcüsü yaptığı açıklamada, kenevirin eroin gibi tıbbi kullanımı olmayan ve bağımlılık yapan maddeleri içeren birinci kategoriden, örneğin bazı kodeinli ilaçları içeren üçüncü kategoriye taşınmasının önerildiğini söyledi.

ABD Senatosu Çoğunluk Lideri Demokrat Chuck Schumer yaptığı açıklamada, ‘kısıtlayıcı ve sert kenevir yasalarını, bilimin ve ABD’lilerin çoğunluğunun açıkça söyledikleriyle uyumlu hale getirme ihtiyacını kabul eden’ kararı memnuniyetle karşıladı.

Schumer, ‘ABD Kongresi'nin esrar üzerindeki federal yasağı sona erdirmek için elinden gelen her şeyi yapması gerektiğini’ vurguladı.

2020 ve 2022 yıllarında Demokratların çoğunlukta olduğu ABD Temsilciler Meclisi, kenevirin tehlikeli uyuşturucular listesinden çıkarılmasını amaçlayan bir yasa tasarısını kabul etmiş, ancak ABD Senatosu'nun muhalefetiyle karşılaşmıştı.

Pew Araştırma Merkezi tarafından Mart ayında yayınlanan bir anket, ABD’lilerin yüzde 88'inin tıbbi veya eğlence amaçlı esrar kullanımının yasallaştırılması gerektiğine inandığını gösterdi.

Yirmi dört ABD eyaleti ve Washington DC'nin bulunduğu Columbia Bölgesi halihazırda keneviri yasallaştırmış durumda. Diğer 14 eyalet de sadece tıbbi amaçlarla kullanımına izin veriyor.

Pew Araştırma Merkezi, Şubat ayında ABD’lilerin yüzde 74'ünün şu anda esrarın eğlence amaçlı veya tıbbi amaçlı kullanımının yasal olduğu bir eyalette yaşadığını bildirdi.


Trump seçimleri kaybetmesi halinde destekçilerinin şiddete başvurma ihtimalini göz ardı etmiyor

ABD Kongre Binası'nın basıldığı gün bina önünde toplanan Trump destekçileri, 6 Ocak 2021 (AP)
ABD Kongre Binası'nın basıldığı gün bina önünde toplanan Trump destekçileri, 6 Ocak 2021 (AP)
TT

Trump seçimleri kaybetmesi halinde destekçilerinin şiddete başvurma ihtimalini göz ardı etmiyor

ABD Kongre Binası'nın basıldığı gün bina önünde toplanan Trump destekçileri, 6 Ocak 2021 (AP)
ABD Kongre Binası'nın basıldığı gün bina önünde toplanan Trump destekçileri, 6 Ocak 2021 (AP)

ABD merkezli CNN televizyonu eski ABD Başkanı Donald Trump’ın, önümüzdeki kasım ayında yapılması planlanan başkanlık seçimlerini kaybetmesi halinde destekçilerinin şiddete başvurma ihtimalini göz ardı etmediğini bildirdi.

Time dergisine verdiği ve fün yayınlanan röportajda Trump, “Bence kazanacağız. Tabii kazanamazsak durum değişir. Bu her zaman seçimin adil olup olmamasına bağlı” ifadelerini kullandı.

CNN'e göre bu ayın başlarında yapılan ve iki oturumda gerçekleşen röportaj sırasında Trump önce seçimleri kazanamazsa 6 Ocak 2021'de ABD Kongre (Capitol) Binası Baskını’na benzer bir şiddet olayının yaşanmasına ihtimal vermedi.

Hatırlanacağı üzere Trump, 2020 yılındaki başkanlık seçimlerinde kaybedince Kongre  Binası’na yapılan baskından önce destekçilerini Washington'da toplamış ve onlara Kongre Binasını terk etmeleri çağrısında bulunmayı reddetmişti.

Röportajda “Bence büyük bir zafer kazanacağız ve herhangi bir şiddet olayı yaşanmayacak” diyen Trump, dergi tarafından daha sonra telefonla gerçekleştirilen röportajın ikinci kısmında gelecekle ilgili görüşlerini aktarırken biraz daha üstü kapalı bir üslup benimsedi. 2020 yılındaki başkanlık seçimlerinde komplolar kurulduğu için bunun şiddet yanlısı bir grubu Kongre Binası’na baskın yapmaya kışkırttığını iddia eden Trump, “Geçen sefer yaptıkları şeyleri yapabileceklerini sanmıyorum” dedi.

CNN’in aktardığına göre Trump, siyasi kariyeri boyunca seçim sonuçlarını kabul etmeyi ya da yenilgiyi kabullenmeyi hep reddetti. Trump, 2016 yılında Cumhuriyetçi Parti’nin önseçimleri sırasında Iowa eyaletinde ikinci olduktan sonra, Teksas Senatörü Ted Cruz'u hile yapmakla suçlamış, yeni bir seçim yapılması çağrısında bulunmuştu.

Röportajda ayrıca Kongre Binası baskını sırasında işledikleri suçlar nedeniyle hüküm giyen yüzlerce kişiyi affetme vaadini yineleyen Trump, birçoğu şiddet suçu işlediğini kabul etmiş ya da jüri tarafından suçlu bulunmuş olan bu kişileri ‘rehineler’ olarak nitelendirdi.

Time dergisinin konuyla ilgili olarak kendisine yönelttiği “Onları affetmeyi düşünür müydünüz?” sorusuna Trump, “Bunu düşünürdüm, evet, kesinlikle düşünürdüm” yanıtı verdi.