Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Türkiye: Yanlış bir okumadan geri dönüş

Bu yüzyılın ilk on yılında İstanbul’daki yeni bir alışveriş merkezinde geçen bir sahne; yakınımızda bir genç kız ile annesi oturuyor, konuşmalarını duyuyoruz, Körfez lehçesiyle konuşuyorlar. Biraz sonra onlara Türk olduğu anlaşılan bir genç kız daha katılıyor. Selam verip oturuyor. İki kız aralarında konuşmaya başlıyorlar ve konuştukları dil Türkçe. Bunu garipsiyorum ve Körfezli genç kızın mutlaka bir Türk kursunda eğitim aldığını düşünüyorum. Türk genç kız gittiğinde, merakım beni Körfezli genç kıza Türkçeyi nereden öğrendiğini sormaya itiyor. Gülümseyerek, Türk dizilerini takip ederek öğrendiğini söylüyor. Dizileri Arapça yerine Türkçe izlemeye önem vermişti.
Türkiye alışveriş merkezleri, pazarları, şehirleri hatta dizileri bu yüzyılın ilk 10 yılında Arapların ve Körfezlilerin rağbet ettiği bir yer oldu. Pek çok kişinin kalacağını ve gelişeceğini düşündüğü bir miras dokunuşuyla moderniteyi ustaca karıştırmıştı. Ama daha sonra başka bir yola evrildi. Bugün Ortadoğu'nun siyasi mutfağından güzel haberler geliyor. Özellikle Türkiye rotasyonunu kastediyor ve bu rotasyonun istenen sona ulaştığından bahsediyorum. Bu, tüm taraflar için kesinlikle iyi bir haber. Zira Arap-Türk ilişkileri yüzyılın başında siyasi ve ekonomik bir refaha tanık oldu, ardından çatışmanın eşiğine gelene kadar gitgide kötüleşti.
Yeni gidişatın temeli, iki ülkenin karar merkezlerinin zirvesi, Kral Selman bin Abdulaziz ile Cumhurbaşkanı Tayyip Recep Erdoğan arasında yapılan telefon görüşmesi ile atıldı. Mısır ile ilişkiler orta düzeyde ama aleni müzakerelerle başladı. Ondan önce Ankara'dan, güney ile ortamı yumuşatmaya yönelik birden fazla açıklama geldi. Bu geri dönüşün sebepleri üzerinde tartışan   analistlerin bir bölümü, bunu, Ankara'nın çevresine düşmanlığı genişletmenin siyasi ve ekonomik çıkarlarına zarar verdiğini gördüğüne bağladı. Bir diğer grup, bunun kısmi olduğunu ve Ankara ile  on yıllardır ana müttefiki ABD arasındaki soğukluktan kaynaklandığını belirtti. Bu soğukluk, Washington’un geçen yüzyılın başında Ermenilerin başına gelenleri soykırım olarak nitelemesiyle doruğa ulaştı. Bu ise Türk siyasi otoritesinin katlanamadığı ve sonuçlarından korktuğu bir adım. Bunun yanı sıra Ankara, önümüzdeki dönemde Washington’dan hayati olduğunu düşündüğü çıkarlarına yönelik bir dizi benzer somut adım bekliyor.
Türkiye'deki ekonomik durumun sürekli siyasi maceralara tahammül edecek bir durumda olmadığını ve ateşli bir çatışmaya yol açabileceğini, neredeyse yaklaşan genel seçimde daha iyi bir sonuç elde etme şansını artırmak için askıda kalmış sorunları çözerek ortamı soğutmaya çalışması gerektiğini düşünen analistler de bulunuyor. Bu tür yorumlar çok ve doğru olabilir veya olmayabilir, ancak gerçek olan, bölgede güvenlik ve iş birliği isteyen herkesin memnuniyetle karşılayacağı doğuya ve güneye, özellikle de Arap dünyasına doğru bir Türk "rotasyonu" olduğu. Akademik ve diğer alanlarda düzenlenen konferanslar sırasında sık sık Türk kardeşlerimize Arap iç işlerine müdahalelerinin, çoğu Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde bunalımlı hale gelen, arkasında Araplar ile Türkler arasında pek çok yara ve acı bırakan tarihi şüpheleri uyandırdığını söyledik. Arapları ve iç işlerini rahat bırakın, siz nasıl işlerinize kimsenin karışmasına müsamaha göstermiyorsanız, Türkiye'deki yönetim türü veya insan hakları düzeyi ve azınlıklara yönelik muamele nasıl ki Türk halklarını ilgilendiriyor ve onları kendi tercih ettikleri ilaçlarla tedavi etmek istiyorlarsa, aynı şey bizim için de geçerli dedik. Ancak, bu haykırışlarımız ve taleplerimiz, karşısında, ya bazılarından özür dileyen karşılıklar ya da otoritenin buna kapalı kulaklarını buldu. Şimdi, bu müdahalenin Ankara'nın başlangıçta hayal ettiği kadar işe yaramadığı ortaya çıktı. Bölgesel ve küresel kalkınmanın son derece hassas bir aşamasında herkesin çıkarlarını en iyi biçimde karşılayacak yola geri dönmek en iyisidir ve pek çok kazanım getirir. Söylemeye gerek yok, uluslararası ilişkiler sahnesi değişiyor; dünyanın en büyük ülkesi ABD pozisyonlarında dalgalanma yaşıyor ve rakibi (Çin) henüz sahnede aktif eylem aşamasına gelemedi. Bu nedenle, ilk olarak, bu değişkenleri görmezden gelmek, ikincisi, Türkiye ve başta haksız yere düşman oldukları olmak üzere Arap ülkelerinin menfaatlerine olan ortak çıkarları görmezden gelmeleri akıllıca değil.
Karar alma çevrelerindekiler dahil Arap dünyasını bilen Türkler, Arap İslami hareketin siyasi ve sosyal meselelerde durgunluğa yaklaşan bir ideoloji ile büyük bir darbe arzusu yükü içerdiğini, bu grupların, iktidara ulaşsalar dahi modern bir proje sunamayacaklarını bilirler. Bunun örnekleri çok ve çağdaştır. Nitekim Türkiye kurtarma çabası ile bir aşamada kendisine yardım elini uzatsa da hareket Sudan'da büyük bir başarısızlığa uğradı ve bu girişiminin umutsuzluğunu Türkiye de idrak etti. Tunus’ta da temelinde zamana ayak uydurmayı reddeden katı bir düşünceye dayanan yaklaşım nedeniyle bir tıkanıklıktan muzdarip olan harekete yardım edemedi. Esnekliğine rağmen Fas halkının büyük bir bölümünü kendisinden ve projesinden uzaklaştıran çıkmaz yollarla karşı karşıya kalan Fas’taki hareket için de aynı şey geçerli. Yine Türkiye, Libya'da yabancı paralı askerler ve Türk danışmanlar gönderecek kadar aşırılığı takviye etme deneyimi ile parmaklarını yaktı ve nihayetinde krizi çözmek yerine daha da karmaşıklaştırdığını gördü. İzlediği bu yol bütünüyle bir çıkmaza ulaştı. Derinlerde Ankara’nın, bu projeyi, yani başkalarının işlerine müdahaleyi takviye etmekten, aynı zamanda herkesten önce Ankara'nın modern siyasi yaşam için uygun olmadığını bildiği olumsuz faaliyetten vazgeçmesi, kalan dosyaların çözümü için bir başlangıç noktası oluşturmalı. Bundan sonra, tartışılabilecek ve bölgesel çalışma sisteminin genel yararı lehine sonuçlandırılabilecek karmaşık olmayan ve aynı zamanda çeşitli taraflar için yararlı pek çok konu var.
Suudi Arabistan-Türkiye ticaret dengesi, karşılıklı ticaret, Türkiye'de gayrimenkul alımları ve turizm dahil olmak üzere bir dizi sektördeki yükselişin ardından son birkaç yılda bir düşüşe tanık oldu. Aynı şey BAE için de geçerli. Mısır'a gelince, birkaç yıl öncesine kadar ticaret dengesi Türk ekonomisinin lehineydi, ancak o da geriledi. Zarar ve kâr hesaplamalarında, işler manevralardan uzak, iyi niyet ve ortak çıkarlara ulaşma kararlılığı, askıda kalmış bölgesel dosyalarda ortak iş birliği temelinde ilerlerse, Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki ortak kazanımlar maksimize edilecektir. Asıl endişe, bu dönüşün taktiksel olması, zira böyle olması durumunda Türk devleti için haberler hiç iyi olmayacaktır. Ama biz, en iyisini umalım.
Son olarak; siyasete illüzyonlar karışırsa zehirlenir ve bir devlet bu karışımı benimserse, ilişkiler sistemini tamamen yok eder.