Fuad Matar
Lübnanlı gazeteci, araştırmacı yazar.
TT

İki iyileştirici inisiyatif, hangi suçlarından dolayı diri diri gömdüler

Ülkeleri uykusuz bırakan ve insanlara hayatı çekilmez kılan çözülmemiş sorunlara dozlar halinde uygulandığında onları tedavi edecek en yeni inisiyatiflerin bir ortak noktası var. Bahsettiğimiz inisiyatifler; Marunilerin ruhani merkezinin balkonundan 17 Ağustos 2020’de Patrik er-Rai’nin önerdiği inisiyatif ile kardeşi Kral Fahd’ın Fas Arap Zirvesinde önerdiği projeyi temel alan Kral Abdullah’ın 27 Mart 2002’de Beyrut Zirvesinde önerdiği ve katılımcıların kabul ettikleri inisiyatiftir.
İki inisiyatif de yalnızca bir pozisyon kaydetmiş olmak için önerilmedi. Her iki durumda da sorun son derece tehlikeli. İki soruna yani Lübnan ile Filistin-İsrail sorunlarına nüfuz etmenin ve her ikisinde de yerinde sayan çözüm yöntemlerine alternatifler önermenin bir gereklilik haline geldiği noktaya ulaştı. Lübnan’da durum birden fazla kez iç savaş arasında gidip geldi. Hak sahibi Filistinliler ile bu hakkı gasp eden İsrailliler arasında ise durum, herhangi bir hesaplanmayan adım ile tüm olasılıklara açık ve mevcut her türlü yöntemin kullanılacağı açık bir savaş arasında gidip geliyor. İkisi arasında da bu gaspçıyı desteklemeye devam etme taraftarı uluslararası toplum yer alıyor.
Patrik er-Rai’nin girişiminin kaderi, Lübnan toplumunun manevi ve politik kanatlarıyla onu ulusal bir davayı kucaklaması gerektiği gibi kucaklamaması oldu. Patrik, bu inisiyatifin özünü, yani bazı yöneticilerinin mızraklarının açtığı yaralarla dolu anavatanın tarafsızlığını sulamaya devam etmeseydi, kaderi solup gitmek olabilirdi. Patrik er-Rai sivil toplumun temsilcileri ve figürleri ile görüşerek kendisini sulamaya devam ediyor. Keza durumunu koruması, böylece büyümeye devam etmesi, filizlenmesi, meyve vermesi ve ürününün yalanlarla lekelenmemiş bir güven olması için Pazar günkü vaazları da bu inisiyatifi sulama görevi gören bir içerik taşıyor.
Bu inisiyatifin başardığı çok önemli bir nokta var, yöneticilerinin ülkeyi yönetme biçiminden hoşnutsuz olan Hristiyan ve Müslüman olsun Lübnanlıların çoğunun, onlara kesin haberler ileteceğine inanarak şimdi er-Rai’nin vaazlarını bekler hale gelmeleridir.
İnisiyatifin gerçekleştirmesi arzulanan umut hala ortada olmasa da, inisiyatif hayata geçme yolunda ilerleyen bir çözüm formülü olarak kalacak. Vatanın kaderiyle oynayanların onu en azından soldurma veya diri diri gömme girişimine karşı sahibi ve geniş Hristiyan-Müslüman kitlesi aracılığıyla direnecek. Ancak bu, dostlar bu zalimlerin zulümlerini durdurduktan, Lübnan ikilemine bir göz kırpma kadar dahi ilgi gösterdikten sonra gerçekleşebilir. Ülke ve vatandaşların durumunun kademeli olarak kötüden daha az kötü şeklinde değişmesine yardımcı olacak bir ihtimam gösterdiklerinde mümkün olabilir. Böylelikle inisiyatif diri diri gömülme ihtimalini kalıcı olarak aşıp, hayatta kalabilir ve sahibinin kucağında güven içinde yaşayabilir.
Patrik’in inisiyatifi için söylenenler, fırsat eşitliği içeren ve zarar ile kâr dengesi hesaba katılarak oldukça temkinli bir şekilde formüle edilen Arap inisiyatifi için de geçerli. Fırsat eşitliği derken, İsrail'in, benzeri olmayan bir diasporik karışıma sahip halkını yöneten, saldırgan olmayan bir rejime sahip bir devlet olarak kalması, asil halkın sahip olacağı benzer bir devlete komşu olarak yaşaması fırsatını kastediyoruz. Tarafların birbirine saldırmadığı, Kudüs halkının Tel Aviv halkına barış elini uzatıp bir komşu gibi tokalaştığı, Filistinli ya da Yahudi olsun yalnızca doğru yol ve semavi yasalara uymanın üstünlük sayılacağı bir devlet fırsatını. Din Allah’ındır, Filistin ve İsrail kanatları ile anavatan ise bu topraklar üzerinde yaşayanlarındır.
Bunların gerçekleşmesi için, ABD'nin Arap inisiyatifini, adaletsizlikten arınmış, üstünden atlamayan adil bir duruş ve teşvikle benimsemesi gerekiyordu. Ama her yeni ABD yönetimi bir öncekinin İsrail’e sunduğu desteği daha ileri bir noktaya taşıdı ve bu Donald Trump döneminde doruğa ulaştı. Trump, adil Arap inisiyatifiyle ilgilenmedi. Bununla da kalmayıp, iki ulus arasında arzu edilen uzlaşının başlangıç ve sonuç noktası olan Kudüs, üçüncü Haremi Şerif Mescid-i Aksa ve Kıyamet Kilisesine ev sahipliği yapan şehirlerin anası onun malıymış gibi Siyonist projeye hediye ederek, bu inisiyatifi yerle bir etti. Bu ABD, dostlarına ve müttefiklerine karşı davranışlarında hiçbiri güven vermeyen pek çok yüz takınıyor. Dünyayı bazı ilke ve değerlere yönelik gürültülü açıklamaları ve manipülasyonları dolduran ABD, Trump’ın sevinçle Kudüs'ü İsrail'in başkenti deklare eden belgesini iptal edebilir. Neden iptal etmesin ki, Biden yönetimi ilk aylarından itibaren Trump dönemi kararlarını iptal etmeye ve değiştirmeye girişmedi mi? Filistin topraklarında olup bitenlerin gölgesinde ümit edilen iptal kararının sükuneti az da olsa sağlayacağı kesin.
Arap inisiyatifini öneren devrimci bir taraf değildi. Ne Saddam Hüseyin ne de Muammer Kaddafi tarafından önerilmedi ki reddedilsin veya kendisine ilgi gösterilmesin. Tehditkar şartlar ve koşullarla dolu olarak değil, aksine tüm diyalog adabı kurallarını, rasyonel bir perspektifi, devrimci çukurlardan arınmış, açık ve net bir yol haritasını içeriyordu. Dengeli ve kendisini kabul edeni zor durumda bırakmayan bir inisiyatifti. Elbette kendisini kabul edenin, iyi niyetli, açık görüşlü, gizli iştah ve hırsları olmaması şartıyla. Başbakanlık makamını kaybetmesi halinde hapse düşme korkusuyla boğuşan, bu korkuyla titreyen Likudlu Başbakanın cesaretten yoksun yaklaşımı ile yerle bir edilen Gazze’deki kuleler gibi kulelerini veya çadırlarını dikmek için topraktan bir pay almayı arzulamaması koşuluyla.
Halihazırda çırptığı Demokrat kanadı ve bir süreliğine kırık olacak Cumhuriyetçi kanadı ile ABD, 1948'te kurulmuş İsrail devletinin güvenliğine ve Arap Filistin topraklarında yeni bir halk olan Yahudilerin istikrarına büyük önem veriyor. İsrail devletinin kuruluşu ve Yahudilerin Filistin’e yerleşmesi, İngiliz döneminin sona ermesi ile sona erdiği için hukuki yoruma açık bir vaat ile gerçekleşti. İngiltere, diğer ülkeler gibi Filistin’i de haksız yere kontrol eden bir devletti ve diğerlerinin arasından Filistin’i zorla başka bir halkın anavatanı haline getirdi. ABD eğer yukarıda bahsettiğimiz gibi İsrail ve halkının güvenliğine önem veriyorsa, İsrail vatandaşlarına vereceği en iyi öğüt, oruç günlerinin sonunda Mescid-i Aksa’nın bahçesinde yaşanan saygısız eylemleri az da olsa dikkatle düşünmeleridir. Gazze’de insanların özlemle bayram namazını eda etmeye hazırlandıkları sabahın arifesinde, Netanyahu’nun her olayın bir nedeni olduğunu hesaba katmadan gönderilmesini emrettiği füzelerle yerle bir edilen kuleleri derin derin düşünmeleridir. Gazze’deki Filistinlilere gelince, devrimcileri kendilerini İran’ın rehini haline getirdiler. İran onları yaptırımları kaldırmak için sıcak bir kart olarak kullanıyor. Depolarında saklı binlerce füzeyi kullanması için düğmesine basılana kadar itaatkar bir şekilde bekleyecek Hizbullah kartını ise daha sonra kullanmak üzere hazırda bekletiyor. Hizbullah’ın bu seferki cihadı, ulusal kaderini belirlemeye dönük pek çok uluslararası erteleme nedeniyle mesuliyetten kurtulmuş bir cihat. Patlak veren Kudüs ve Aksa olayları, ona yardım ediyor. Filistin konusunda gevşemiş ülkelerin başka alternatif olmadığı için kendisine yardım eli uzatmalarını sağlayacak direniş adımını atmaya teşvik ediyor. Direniş sayfasına yazmayı kabul ederek Filistinlilere ait olanı Filistinlilere, İsraillilere ait olanı da İsraillilere verme girişiminin yok olmasının önüne geçtiği için onu desteklemelerini sağlamak amacıyla çabalamaya yöneltiyor. Bu sayede, “Talep eden oldukça hiçbir hak kaybolmaz” ifadesi bir sabite haline gelecek. Başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kuruluşunu temel alan Arap barış inisiyatifi gibi dürüst ve iyi niyetli bir çabayı öldürmek zorlaşacak. Arap inisiyatifi aynı zamanda, Lübnan’ın içinde bulunduğu utanç verici halden Lübnanlıların tarafsızlığın tadını çıkardıkları ve kendisine karşı öfkeli olanlara güven veren bir devlete geçiş yapmasının gerekliliğini de vurguluyor.
Özet olarak, gerek vatan ve halk olarak yöneticilerinin kendisini aşağılamasına katlanan Lübnan, gerekse Kudüs, Gazze ve Celil’e kadar öfkeli Filistin’de iyilik bulmak için iyimser olmalı, talip edeni oldukça hiçbir hakkın kaybolmayacağı ilkesini temel almalıyız. Böylelikle belki dünya, tarafsız Lübnan ve İsrail’e komşu bağımsız bir Filistin devleti sayfasını okur. Okumakla, uygulamaya konması umuduyla iki inisiyatifin önünün açılmasını kastediyoruz. Çünkü bu ikisi en zorlu hastalıklara şifadır. Allah en büyük yardımcı ve doğru yola iletendir.