Hazım Sağıye
TT

Bölünmez kapsayıcı bir tablo olarak Levant bölgesi

Hemfikir olsunlar ya da birbirlerine muhalif oldukları için olmasınlar, İsrail ve Hamas savaştan iki zaferle çıktılar ya da birçok dil aracılığıyla yayacakları söylem bu. İsrail, Hamas’ın bazı askeri liderlerini ve teknik uzmanlarını öldürerek, tünelleri ve füze depolama ya da üretim merkezlerini tahrip ederek terörün altyapısını yok ettiğini söylüyor ve daha da söyleyecek. Öte yandan Hamas, roketlerinin, 2014 savaşında olduklarından daha iyi ve uzun menzilli olduklarını kanıtladıklarını, İsrail’in merkezi dahil İsraillileri gece gündüz sığınaklara yönelmek zorunda bırakarak başarılı olduğunu söylüyor ve daha da söyleyecek.
Terörizme karşı mücadele ve anti-semitizmin kullanılması İsraillilerin bayrağı ve argümanı olacak. Şeref, haysiyet, irade ve Mescid-i Aksa da Hamas’ın söylemini süsleyecek. İsrailliler, dünya ve özellikle de Batı hükümetlerinin kendilerini destekleyen pozisyonlarına odaklanacaklar. Hamaslılar dünya halklarının onlarla dayanışmasına odaklanacaklar.
Bu, her iki tarafın söylemlerinin yalnızca söylemlerden ibaret olduğu anlamına gelmiyor. Nitekim, birçok yorumcu ve gözlemcinin belirttiği gibi, İsrail, Netanyahu olsun ya da olmasın, aşırı sağın pençesine düşecek ve zafer söylemleri diline hakim olacak. Uzun ya da kısa bir süre için, genç siyasetçileri bu savaşı Filistinlilerle herhangi bir uzlaşmayı önlemek için kendi başına yeterli bir neden olarak sunmak için yarışacaklar. 20 yıldan fazla bir süre önce baş gösteren ve "Daha aşırılıkçı ol, kazan" şeklindeki İsrailli yaklaşım, bir başka duyuma kadar daha fazla güçlenecek ve popülerlik kazanacak.
Öte yandan, daha son savaştan önce genel seçimleri iptal etme hatasına düşen  Ramallah’taki Otorite ile Filistin Kurtuluş Örgütü'nün yakalandığı artan durgunluğun gölgesinde Hamas’ın Filistin içinde genişlemesi ve onunla birlikte fikirlerinin ve modelinin de genişlemesi bekleniyor. Bildiğimiz gibi Hamas, fanatik Yahudilerin ilahi vaatlerine karşılık gelen ilahi zaferler deklare etme ustalığında Hizbullah ile rekabet ediyor.
Dolayısıyla, bir sonraki aşamada özellikle de zaferler gürültüsü ve karmaşası dindikten, iki karşıt tarafta büyük gelecek beklentileri açıklandıktan sonra karanlık bir ufuk bekleyenler, yanılmıyorlar. Burada ne çanaklara vurarak gürültü çıkarma oyunuyla ne de kaybeden rakibinin kaybettiklerini mutlaka kazanmış olması gereken bir kazananla karşı karşıya değiliz. İsrail sağı ve Hamas’ın zaferlerinin ışığında büyük olasılıkla tüm bölge daha da karanlığa ve çürümüşlüğe boğulacak. Gazze'de acı dolu bir kesitine tanık olduğumuz ağır insani bedele gelince, özellikle mevcut ateşkesin geçici ve belki de kısa bir ateşkesten ibaret olduğuna dair tahminler doğru çıkarsa uzun süre bizimle kalabilir.
Kurtarıcı çözümlere giden bir yol olarak askeri çatışmalara sıkı sıkıya tutunanlar, bu tür değerlendirmelere şiddetle karşı çıkacaktır. Bu cepheye mutlak iyimserlik hakim. Ancak itirazlarını ve iyimserliklerini zayıflatan iki mesele var.
Bir yanda muzaffer Filistinli İslami taraf, kompozisyonu, modeli, ilişkileri ve lider kadrosuyla, zaferini Filistin halkı için bir zafere dönüştürecek ve haklarını elde etmek için kullanacak nitelikte değil. Aynı zamanda Filistinlilerin sahip olmaya başladıkları yeni küresel sempatiye yatırım yapmaya da uygun değil. Hamas ve belki de Hizbullah’ın bugün gözden kaçırdığımız erdemlerinin keşfedilmesi muhtemelen uzun sürmeyecek. Öte yandan, doğrudan ve kısa vadede bile kazanmaya uygun taraflar Filistinli değil. Kazanan taraflar, Hamaney'in İran'ı ve Esed'in Suriye'si. İlkinde 18 Haziran'da cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak ve aynı zamanda İran, halihazırdaki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin ima ettiği gibi, seçimlerden önce ünlü nükleer anlaşmaya geri dönüşü de kutlayabilir. İkincisinde de, Beşşar Esed tarafından yerlerinden edilen Suriyelilerin ikamet ettikleri ülkelerde oy kullanmalarının ardından önümüzdeki Çarşamba günü (bu ayın 26'sı) cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak.
Elbette Velayati Fakih'e muhalif olanlar, bırakın cumhurbaşkanlığı mevkiine ulaşmayı, aday bile olamayacaklar. Yine elbette, Esed'in iki rakibinden herhangi birinin Suriye devlet başkanlığına ulaşması gibi bir endişe duymasına gerek yok. İran ve Suriye'deki bu demokratik gelişim ve refahı, yalnızca İsrail-Filistin cephesindeki savaş durumuna bağlı değil. Bu, Filistin kanına batmış İsrail demokrasisinin çöküşü, çok fazla çamura batmış Lübnan demokrasisinin yaşadığı paralel çürümeyle el ele gidiyor. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde Hamaneyci ve Esedci demokrasi, İsrail ile açık çatışmayı sürdüren mevcut tek demokrasi haline gelebilir. Onlardan bundan daha fazlasını isteyemeyiz, çünkü bu kader savaşına ihanettir. Bu sıfatla ve yaptırımların kaldırılmasının İran'a sağlayacağı parayla, İran-Suriye modeli daha önce kemiremediği diğer bölgeleri kemirme yolunda ilerleyebilir. Lübnan düşme olasılığı en yüksek ülke olabilir. Buna itiraz edenler ise İsrail'e sempati duymakla suçlanacaklar. Hele de İsmail Heniyye “Teşekkürler İran” açıklaması ile İran’a dair şüphelere kesin olarak son vermişken. Dolayısıyla, unsurları parçalanan ve dağıtılan Levant bölgesi tablosunun bütününe bakarsak, başlangıçları sonların ışığında okuma hakkına sahip oluruz. Bu şekilde işler biraz daha net görülebilir.