İstemi Yılmaz
TT

Türkiye Venezuela’dan ne alıyor?

Türkiye, son günlerde tek bir konuya odaklanmış durumda. Organize suç örgütü lideri olduğu iddia edilen kişinin sosyal medyadan yaptığı yayınlar, ülkeyi karıştırdı. Eski defterler açıldı, siyasiler suçlanmaya başlandı. Ortaya atılan iddialardan biri, Venezuela-Türkiye ilişkilerini yeniden gündeme getirdi. Buna göre, uluslararası uyuşturucu ticaretinde Kolombiya odaklı kaçakçılık rotası, Amerikan güçlerinin sızamadığı Venezuela’ya doğru kaydı. Rota değişikliğinde bazı üst düzey Türk yetkililerin adı da geçiyor. Caracas Limanı üzerinden uyuşturucunun -İçişleri Bakanı’nın ifadesiyle- “transit ülke” olan Türkiye’ye sokulduğu ve buradan dünyaya servis edildiği öne sürülüyor.
Elbette şaibeli ve adı suçla yan yana gelen bir şahısın ortaya attığı iddiaları hangi ciddiyetle ele almak gerektiği tartışmalı. Ancak bu, Ankara-Caracas hattındaki ticari ilişkilerin ilk kez gündeme gelişi değil. Daha önce de Türkiye’deki bazı şirketler, Amerikan Ticaret Bakanlığı tarafından, Venezuela altınlarını nakde çevirmekle suçlanıyordu. Neler olduğunu kavramak adına iki ülke arasındaki ilişkilere yakından bakmakta fayda var.
Aslında her şey 15 Temmuz kanlı darbe girişiminden sonra başladı. Uluslararası Amerikan karşıtlığının simgesi haline gelen Hugo Chavez’in ardından Venezuela Devlet Başkanlığı koltuğuna oturan Nicolas Maduro, bölgede giderek yalnızlaşıyordu. Obama yönetiminin Küba ile ilişkileri yumuşatması ve Kolombiya’da FARC barışı, Maduro açısından bir sonraki hedefin Venezuela olacağı anlamına geliyordu. Adım adım yaklaşan yaptırım tehdidi de cabasıydı. Tam o günlerde Maduro stratejik bir hamle yaparak, 15 Temmuz’da Türkiye’ye ilk destek veren liderlerden biri oldu. Ekim’in ilk haftalarında Maduro, İstanbul’a gelerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Aralık ayının sonunda da THY, Caracas-İstanbul arasında doğrudan uçuşlara başladı. Böylece Türkiye ile Venezuela arasında yeni bir ticari hat kuruldu.
ABD’de Cumhuriyetçi Donald Trump’ın başkan olmasıyla Latin Amerika’daki “son Amerikan karşıtı kalenin” yıkılması çalışmalarına hız verildi. Ekonomik yaptırımlar Caracas yönetiminin belini büktü. Enflasyon tavanı gördü, Venezuela ticareti tıkandı. Maduro, içine düştüğü krizi çözmek adına elindeki iki hammaddeyi paraya dönüştürmeye karar verdi: petrol ve altın. Petrol, taşeron şirketler aracılığıyla Rus enerji devi Rosneft’e aktarıldı ve nakde dönüştürüldü. Altında çözümün başrolünü ise Türkiye üstlendi.
Bloomberg ve Reuters’ın Amerikan Hazine Bakanlığı raporlarına dayandırdığı haberlerine göre, Ağustos 2016’da Maduro’nun tek yetkili kıldığı Venezuela’nın devlet maden şirketi Minerven, Türkiye’den “altına karşılık gıda” alımına başlattı. Venezuela altınları Türkiye’ye geliyor, Türk şirketleri yüklü miktardaki madenleri Birleşik Arap Emirlikleri’nde paraya çeviriyordu. Karşılığında da Caracas’a “gıda” satılıyordu. Kısacası adaletsiz Amerikan yaptırımları deliniyordu. Tıpkı Ankara’nın diplomatik anlamda başına dert açan “İran dosyası” gibi. Aynı raporlara göre, 2018’de pik yapan ticari ilişkilerde 900 milyon dolar değerinde altın, Türkiye’ye getirildi. ABD’li bürokratlar Caracas’a gönderilen gıdalardan bir kısmının Meksika üzerinden geldiğini ve bu ticari ilişkiler ağının henüz aydınlatılamadığını belirtiyor.
Bununla birlikte ticari faaliyetlerin merkezinde iki isim göze çarpıyor. Bunlardan ilki Venezuela’da Başkan Yardımcılığı, Ticaret Bakanlığı gibi görevler üstlenen ve bugün Petrol Bakanlığı yapan Lübnan kökenli Tareck El Aissami. ABD’nin uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlayarak yaptırım uyguladığı Aissami, Ocak 2019’da Çorlu’daki bir rafineriyi gezerek iki ülke arasındaki altın ticaretinin önemini vurgulamıştı. ABD Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi (DEA), El Aissami’nin Kolombiyalı ve Meksikalı uyuşturucu kartelleriyle iş birliği yaparak Lübnanlı Hizbullah örgütünün para aklama şemasının merkezinde yer aldığını iddia ediyor.
Diğer bir isim ise Lübnan kökenli Kolombiya vatandaşı Alex Nain Saab Moran. Venezuela’nın Türkiye ile gıda ticareti Saab’ın İstanbul’daki “Mulberry” isimli şirketi aracılığıyla gerçekleşiyor. Yine ABD Hazine Bakanlığı’na göre söz konusu şirket bir paravan. Amaç ise Amerikan yaptırımlarına takılmadan para akışını sağlayabilmek. Saab’ın da bir narkotik ağının parçası olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Venezuela’nın sürgündeki eski başsavcısı Luisa Ortega Diaz’a göre, Saab, söz konusu şirket aracılığıyla ülkeye fahiş fiyattan gıda satıyor ve Maduro için para aklıyor.
Türkiye, Venezuela ile “merak uyandıran” ticari ilişkileri sebebiyle bir süredir Batı’nın dikkatini celbediyor. Mart 2018’de Ankara’ya gelen dönemin terörizmin finansmanıyla mücadeleden sorumlu ABD Hazine Bakan Yardımcısı Marshall Billingslea’nın yetkilileri söz konusu bağlantılar hakkında uyardığı iddia edilmişti. Bugün Peker’in söyledikleri, Venezuela-Türkiye ticaretindeki yeni bir karanlık noktaya işaret ediyor. Eğer Türkiye bu iddialara güçlü bir savunmayla karşılık vermezse, ABD’de “yeni bir Zarrab vakasıyla” karşı karşıya kalabilir.