Ömer Özkaya
Yazar
TT

Satranç, Artemis ve yeni jeopolitik

-Sayın yönetim kurulu üyeleri, bugünkü toplantımızı satranç tahtası ve tahtaları bağlamında yapacağız. Toplantının bazı aşamalarında satranç oyunları uzmanları ve oyuncuları bizlere katılacaklar. Küresel gelişmeler ve küresel geliştiriciler böyle bir yöntem izlememizi zorunlu kılmaktadır. İtirazı olan var mıdır?
-Sayın başkan, ben hiç satranç oynamadım. Bu konuda bir kültürüm yok.
-Bu olanaksız Sayın Albert, hepimiz her gün şu veya bu şekilde sürekli satranç ve benzeri oyunları oynarız. Yönetim kurulu toplantılarında bu yönünüzü gözlemleme olanağı buldum ve bulduk. Başka itirazı olan ya da sorusu olan var mıdır, toplantı yöntemi üzerine?
-Niçin briç, poker veya ne bileyim pis yedili değil de satranç tahtası?
-Satranç için “kralların oyunu” diyorlar. Yani devletlerin ve devletler büyüklüğündeki bizler gibi dev şirketlerin oyunu. Şu anki küresel tabloda tüm aktörler, “kralların oyunu”nu tercih ettiler. Fakat satranç aslında tüm oyunları içerir değil mi? Sayın üyeler, bizler için insan, hayvan ve bunları yaratan Tanrı ya da tanrıların tüm yaratıları gündemimizde olabilir ve bir yatırım projesine dönüşebilir değil mi? Bugüne kadar böyle olmadı mı?
-Sayın başkan, toplantı yöntemini değiştirme gerekçenizde, devletlerin ve devlet büyüklüğündeki dev şirketlerin yeni stratejilerinin satrancı tercih etmelerini zorunlu kıldığını beyan ettiniz. Bu başlığı açar mısınız?
-Avrupa ve Batı kültüründe, Doğu’da olduğu gibi, satrancın sürekli olarak imtiyazlı bir yeri olmuştur. Satranç oyunu tek kişiyle oynanamaz biliyorsunuz. Bir rakip gereklidir. Avrupa’da krallar, generaller ve bunların danışmanları, satranç oyunu kültürü ile askeri, ekonomik, siyasal, finansal ve diplomatik stratejiler izlediler. Sonuçta dar alanda yoğun rekabet ve bitmek bilmeyen rövanş istekleri, yani sürekli savaş ve savaş gerilimleri, devletlerin, şirketlerin ve toplumların iklimini oluşturmuştur. Satrançtaki 32 taş ve 2 oyuncu modeli giderek terkedilmiş ve oyundaki oyuncu sayılarının artması, ittifak kavramını vazgeçilmez hale getirmiştir. Eşzamanlı maç mantığı, yani bir devletin ve/veya şirketin birden çok rakiple aynı anda mücadele etmesi konsepti uygulanabilir olmaktan çıkmıştır. Artık neredeyse her alanda ittifaklar arası mücadele her zamankinden çok daha fazla stratejik acil zorunluluk haline gelmektedir. Bu bağlamda oyun sahaları ve oyuncu ekipleri değişimler geçirmektedir.
Birinci model satranç tahtası; klâsik 64 kareli 32 taşlıdır. Bu klasik satranç tahtası modelinin işlevi dolunca 64 kareli ve 64 taşlı satranç tahtası modeline gereksinim duyuldu. Bu yeni tahta işlevini 1990’da doldurmuştur ve Dünya, yeni bir ittifaklar yani paktlar dönemine girmiştir.
İkinci satranç tahtası 64 kareli 64 oyunculudur. Yani bölgesel müttefik yedeklemesi ve/veya aynı bölgede en az iki müttefik zorunluluğu dönemi başlamıştır. Aynı karede iki oyuncu dönemi de 2000’lerin başında fonksiyonel olmaktan çıkmıştır.
Üçüncü satranç tahtası modelinin 128 karesi ve 128, 256 ve daha çok oyunculu olanına gereksinim ortaya çıkmıştır. Bu durumda da aynı kareye üç, dört veya daha fazla oyuncu yerleştirilmiş ve oyun öngörülemez bir biçimde kompleks hale dönüşerek devletler için çoklu karargâh, uluslararası şirketler için de çoklu yönetim katmanları ve merkezleri oluşmuştur. Bu yeni yoğun kaotik küresel sistemin gerektirdiği üstün yönetsel niteliklere sahip aktör sayısında düşüş yaşanmıştır ki bu tablo kavramlaştırılamamıştır.
Çünkü bir anda Rusya’nın ABD’de başkanı belirleme teknolojik gücüne eriştiğine dair iddialar ve Çin’in yine ABD’nin küresel statüsünü tehdit ettiğine dair veriler, algılama ve kullanıma sunulmuştur. Daha açık ifadeyle oyun ve oyuncu kavramı nerdeyse eş zamanlı değişime uğramıştır.
İşte bu yeni küresel iklimin şirketimize çok yeni iş ve yatırım alanları kazandırdığını görmeniz için de satranç oyunları uzmanları ve oyuncularından üç değişik satranç tahtası üzerinde oynamalarını düzenledik. İzleyelim ve ortaya çıkan veriler sonucu fikirlerinizi alarak yeni bir küresel yol haritası konsepti oluşturabilelim. Hedefimiz budur.
-Fakat sayın başkan, burada yaklaşık üç bin oyuncu var. Bu oyunlar sonucu ortaya çıkacak veri okyanusunu okunur kılacak yazılım ve sair teknolojiler, bize bu verileri ne kadar zamanda verecektir?
-Üç saatlik satranç müsabakaları planlandı. Veriler de üç saatin sonunda maksimum on dakikada incelenmeye ve tartışmaya hazır olacaktır.
Üç saat 10 dakika sonra toplantı salonunun dev ekranında büyük boyutlarda İzmir Efes’te bulunan Artemis heykeli belirdi. Böylece, “Hareket olan yerde bereket olur, satranç karşılaşmaları esnasındaki hareket, düşünce, fikir arayış yoğunluğu ve sonsuz sayıda analizin matrisi, karşımıza doğa tanrıçası Artemis’i çıkartmıştı” çıkarımı, bilişim bilimlerince de teyid edilmiş oluyordu.
“Bereket, doğurganlık ve üretkenliğin yani Doğanın Tanrısı” gibi klasik analizler heykelin altından alt yazı olarak geçti.
-Sayın üyeler, dikkatinizi Artemis’in eteğindeki dörtgenlere ve içlerindeki resimlere çekmek istiyorum. Şimdi buradaki 18 dörtgeni tek satranç karesine yerleştiriniz. Şimdiki durum budur. Her karede yüzlerce oyuncusu ve olan kare sayısı artık sonsuz olan bu küresel satranç tahtasında tanrıça Artemis heykelindeki gibi bâkir ve hayal gücü ve vizyon genişliği ile paralel oluşan yeni bir ekonomik, finansal dünya ortaya çıkmıştır.
-Sayın başkan, Artemis heykelindeki bolluk, bereket ve üretkenlik sonsuzluk arz edecekse, ABD ile Çin, ABD ile Rusya, ABD ile diğer ülkeler arasındaki gerilim, çıkar çatışmaları ve ilişkiler neden giderek çıkmaza girme riskini artırıyor? Sayın yönetim kurulu başkanımızın gördüğünü ABD, Rusya, Çin ve AB ve Japonya gibi ülkelerin her türden elitleri göremiyorlar mı?
-Sayın üye, sorunuzu şöyle değiştireyim, bahsettiğiniz devletlerin ve bunların dev şirketlerinin bu dar bakış açıları şirketimize hangi alanlarda yeni iş ve yatırım olanakları kazandıracaktır?
Şirketimiz ve bileşenlerimiz, vizyon ortaklarımız ve gelecek tasarımcılarımız, trend öngörüsü analistlerimiz ve trend tasarımcılarımız bu yeni olağanüstü bakir alanları çoktan tanımlamış ve sunuma hazır hale getirmişlerdir.
Artemis heykelindeki baştaki kuleleri görüyorsunuz. Üç katlı klâsik heykel analizleri hatalı. Artemis’in başındaki kuleler insan beyninin yani zekânın ve zekâmızın yöneticisi aklın artırılabileceğinin, geliştirilebileceğinin ve bunun bir sonu olmadığının göstergesidir.
Yapay zeka dediğimiz olguyu yani insanın kapasitesini hiper düzeylerde artırmanın mümkün olduğunu, bütün bolluk, bereket ve üretkenliğin aklın ve vizyonun artırımına bağlı olduğunu insanlığa bir defa daha anımsatıyor Artemis.
Konumuzun Artemis olmadığını, fakat yapay zekânın bilgi ve veri okyanusunu yani sonsuz sayıdaki veriyi dakikalar içinde Artemis olarak sembolize edip sunmuş olması gerçeği, kadim zamanların ve kadim uygarlıkların vizyonu ve aklî kapasitesi ile yeniden daha derinlikli ilgi kurmamız gerektiğine de işaret ediyor.
-Sayın başkan, Tanrıça Artemis’in ifade ettiği akıl ve vizyona rağmen onların medeniyetleri bugün yoklar. Bu durumda Artemis bağlamında fazla iyimser olmadınız mı?
-Zaten sorunumuz bu sayın üye. İnsanlık Dünya’ya sıkışıp kalmıştır. Oysa dünyamız çok çok küçüktür. Evrendeki yolculuğumuzun daha eşiğinde ölüyoruz. Oysa Tanrı, “Sonsuzluk, sadece saniye gibi bir zaman dilimidir "diyor. Bizler ise sonsuzluk denince ulaşılamazlık kavramı ile kendimizi sınırlıyoruz. Bu teolojik referanslı teknolojik ve bilimsel bir tartışmadır. Artemis’in başındaki kuleler gibi aklımızı ve vizyonumuzu kat kat artırmak mümkünken belli noktalara odaklanmak özümüzdeki potansiyeli reddetmek anlamına gelir.
Aslan ve kartal sentezi var heykelde. Yerdeki ve gökteki iki kralın resmi. Belgesellerdeki aslan ve kartalları mutlaka izlemişsinizdir; inanılmaz varlıklar. Kartal gibi Dünya’nın dışındaki tüm olanakları araştırmalı ve bunu başarmak için de Aslan gibi Yeryüzü’ne egemen olmalıyız. Uzaya yönelik yatırımlarımızı bu vizyon bağlamında gözden geçirmeli ve olağanüstü oranlarda artırmalıyız.
-Elon Musk doğru yolda o halde sayın başkan.
-Uzay vizyonu doğru fakat eksik. Şirketimiz daha ileri boyutlarda vizyona sahip.
-Sayın başkan bugün burada çok aptalca işler yaptınız. Satranç üzerinden devletlerin analizine girdiniz. Satranç karelerine bir oyuncu yerine iki oyuncu yerleştirildiğini ifade ettiniz. Nerede bu yedeklenen müttefikler? Binlerce satranç oyuncusu getirip onların oyunlarını izlettiniz. İlk defa stadyumda yönetim kurulunu topladınız. Üç saat 10 dakika sonra binlerce satranç oyuncusunun oynadığı oyunun verilerinde, yapay zeka, Artemis heykelini son ürün olarak verdi. Bunun yanında yarı mitolojik yarı dinsel analizler dinliyoruz. Vizyondan ve uzaydan bahsetmekle uzayda mı olacağız? Uzay sanki Manhattan’da bir gökdelen sizin için. Ya da Central Park. Şirketimizin milyarlarca dolarını da uzay boşluğuna savuralım diyorsunuz.
-Sayın üye, uluslararası ilişkilere bu toplantıda sizin ifade ettiğiniz bağlamda yer ayırmak şu aşamada gereksizdir. Ters gelse de İran ile Pakistan'ı yan yana düşünün ya da Türkiye ile Irak ve Suriye'de oluşmakta olan etnik devlet oluşumuna göz atınız. Japonya ve Kore’yi aynı kadraja alın örneğin. Bunları egzersiz olsun diye ifade ettim. Bizi ilgilendiren, devletlerarası ilişikler değil, uluslararası gelişmelerin doğurduğu pazarlar. Devletler arası ilişkilerin doğası, şirketlerimizin üretim alanları ile örtüştüğü ve örtüştürdüğümüz oranda pazar payımız artacaktır. Yani bu türden analiz egzersizleri yapmadan geleceği nasıl tasarımlarız? Gelişmeler belirttiğim gibi olmayabilir, fakat uluslararası ilişkilerde geleceği öngörmek için bu tür analiz denemelerinden yararlanmak gerekmektedir. Ayrıca bugün aptalca gördüğümüz yöntemlerimiz ileride şirketimizi diğer rakiplerimizden çok daha ileri düzeylere taşıyacaktır.
Sayın üyeler, her şey değişmektedir. Pi sayısı, altın oran, suyun 100 santigrat derecede kaynaması bile. En azından içerikler ve etkilediği nesneler evreni değişmektedir. Güneş’in milyarlarca yıldır aynı şekilde doğduğunu mu sanıyoruz? Eldeki veriler ve bildiklerimiz sürekli değişmiyor mu? Geleceğe yatırım yapan bir şirket olarak sabit ve dar bir bakış açısı ile nesnelere bakamayız. Tüm yatırım sahalarını sürekli irdelemek ve yeni gelişmeler sentezinde vizyon inşaa etmek görevimiz. Araştırılmayacak ve sorgulanmayacak alanlar oluşturarak statik bir pozisyonda olamayız.
Bakınız tabloya, eğer manipülasyon değilse, Rusya'nın ABD seçim sonuçlarını etkilemesi veya belirlemesi iddiası siber evrende olup bitenlerle ilgili değil mi? Şirketimiz siber evren teknolojileri alanında ciddi yatırımlara sahip. Çin’in ABD’nin küresel hegemonyasını tehdit ettiği yönündeki araştırmalar, analizler ve gelişmeler manipüle edilmeden tartışılıyorsa burada da şirketimiz için çeşitli olasılıklar yok mu?
Siz sayın üye, iletişim teknik ve teknolojileri üzerine doktora yaptınız. Yapay zekânın binlerce satranç oyuncusunun yer aldığı bir deneyde sayfalar dolusu çıktı vermek yerine muazzam bir Artemis heykelini bizlere sunması ilginç değil mi? Bir resmin ciltler dolusu kitaba bedel olduğunu çeşitli kereler ifade edip sonra da Artemis üzerinden eleştiri haksız değil mi?
İngiltere’nin AB’den ayrılması küresel siyasal ve ekonomik genleşme bağlamında satrançta kare ve oyuncu sayısını artırıcı bir etken değil mi? ABD’nin küresel hegemonyasına İngiltere’nin de ortak olma olasılığı büyük bir stratejik değişim değil mi? Ya da ABD’nin Rusya’nın ABD seçimlerini etkilediği ithamı bizzat ABD tarafından bir üstünlük yitimi itirafı olamaz mı? Rusya’ya da üstünlük transferi olarak görülemez mi? Bu durumda Rusya’nın her uluslararası ve bölgesel stratejik genleşmesi ABD’nin "irrite" olması ve harekete geçmesi nedenini gerektirmez mi? Böyle bir durumda savunma giderleri yelpazesinin yaratacağı yeni gereksinimler listesi şirketimiz için yeni pazarlar ve geliştirilmiş yeni ürünler olarak büyük olanakları yakalamamız demek.
Bütün bunları küresel ölçekteki ve çok uluslu yatırımları olan şirketimizi ne oranda ve nasıl etkileyeceğini çok sayıda küresel uluslararası yayına, medyaya, politikacılara ve akademik dünyaya bakarak belirleyeceğiz sonuçta.
Dünya, Artemis heykelindeki gibi tüm insanlara yetecek kadar bereketli ve üretken bir yerdir. Fakat böyle diye Dünya denen bu çok konforlu küreden çıkmayalım mı?
Amerika kıtalarına hapsolmuş topluluklar gibi "İspanyolların" ve evrendeki bilmediğimiz "beyaz adamlar”ın istilasını mı bekleyelim? Tabii ki uzaya daha radikal bir strateji ile bakacağız. İnsanların görmediği bölgeler olup olmadığını, insanların akıllarının ve algılarının evrendeki başka odaklar tarafından bağlanıp bağlanmadığını da mercek tutacağız.
Küresel bir şirket olarak “geleceğimizi tasarlamak” başlığı altında da radikal olmamız ve hiç düşünülmeyeni düşünmemiz meslek olmalıdır. Dünya’nın küçük olduğunu kabul edebilirsek büyük ve güçlü devletler ve şirketler, uzay denilen bahçemizde sayısız olanaklar bulacaklardır. Dünyayı küçük ve bir an önce çıkılması gereken bir mekân olarak görebilir ve bunun gereklerini yerine getirebilirsek insanlığımızdan utandığımız trajediler yaşamayacaktır Ademoğlu.
-Sayın başkan, bilim felsefesini ve uzayı keşif bildirgesi hazırlamak gibi uğraşları bile ticarileştirmediniz mi?
-Ticarileştirmek, ucuzlatmak ve bayağı hale getirmek içermedikçe aşağılanmamalı. Aşağılanacak olan, beyinlerimizi ve vizyonlarımızı kısırlaştırmaktır. Sayın üyeler bundan sonraki yönetim kurulu toplantıları da bu bağlamda devam edecektir. Uygun görmezseniz istifaya veya görevden alınmaya hazırım.
İstifaya ve görevden alınmaya hazır olmamın sebebi ise yeni küresel jeopolitik puzzle hakkında konuşmam esnasında yaptığım çok mikro ülkeler analizinde de belirttiğim gibi konuyu bütün boyutlarıyla bilmemden kaynaklanıyor. Bu yeni küresel jeopolitik puzzle konusundaki bilgim ve birikimim, birçok teklif almamı sağlayacaktır. Yeni jeopolitik puzzle artık  çok boyutluluğun da ötesinde ve normal analiz teknikleriyle elde edilemeyecek kompleksliktedir. Bu nedenle buradaki hayallerimi ve vizyonumu gerçekleştirebileceğim şirketler vardır.