Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Türk müteahhitler Libya'da

Türkiye, para biriminin dolar karşısında yaşadığı eşi benzeri görülmemiş bir değer kaybı ve yüksek işsizlik oranıyla ekonomisinde bir küçülme dönemine girdi. Korona salgını da yaraya tuz bastı. Bir yıl içinde Türkiye her yönde kaynak arayışına girişti; Kuzey Irak’taki petrol bölgelerine girdi ama ABD, Ankara'nın bu bölgede karaborsa fiyatına petrol satın almasına karşı çıktı. Daha sonra petrol ve doğalgaz aramak için Karadeniz'e girdi, orada Rus ayısı tarafından karşılandı. Sonra sondaj gemilerini Akdeniz'e gönderdi, orada da Avrupa ile karşı karşıya kaldı. Sonra petrol zengini ülke Libya'yı ve vaat edici yeniden inşa projesini seçti ve bugün Libya'da eskisinden daha güçlü. Peki, buradan da eli boş mu çıkacak? Anlaşılan Ankara, Libya'da aradığını birden fazla yönde bulmuş; ilki, Türkiye'nin batı Libya'daki milislere deniz ve hava yoluyla verdiği destek ve silah tedariki ile desteklediği Müslüman Kardeşler ideolojisinin yerleşmesi. İkincisi, Türkiye eski başbakanın yanında durması sayesinde Libya ile askeri ve ekonomik iş birliği, özellikle de savaşın tahrip ettiği devlet tesislerinin yeniden inşasıyla ilgili anlaşmalar imzaladı. Şu anda Libya sahnesinde etkili olan Trablus ve Mısrata'daki milisler Türkiye'ye bağlılık borçlu.
Türkiye, hak veya meşru müdafaa adına savaşlar yürütüyor, hatta bunun için Libya'nın başkenti Trablus ile deniz sınırları anlaşması imzalamak gibi garip bir hikâye uydurdu. Gazze'yi yeniden inşa etme projeleri Mısır'a gittikten sonra, Türkiye'yi Gazze'ye bağlayan bir yol oluşturma fikrine geri döndü. Bunlar, boğucu ekonomik kısıtlamalardan kurtulmayı ve cumhurbaşkanı üzerindeki iç baskıyı hafifletmeyi amaçlayan yoğun çabalar. Savaşlar devletin bünyesindeki boşluklar olduğu için, Türkiye çatışmaların tükettiği ve devletin gücünün zayıf olduğu bölgeleri seçiyor. Müdahale gerekçesinde ne kadar iyi niyetli görünse de işine karıştığı devletin kaynaklarını tüketmeye kararlı. Nitekim birkaç gün önce Türk Savunma Bakanı, Libya hükümetinin bilgisi olmadan Libya'ya girmeye ve oradaki Türk askeri üssünün görevlileriyle görüşmeye cesaret etti. Bu davranış, bir yandan Libya'nın siyasi zaafını, diğer yandan da Türkiye'nin en azından enerji projeleri ortaklıkları ve inşaat sözleşmeleri elde edene kadar Libya'da kalmaktaki ısrarını gösteriyor. Türk iş adamları başta enerji, ilaç ve müteahhitlik şirketleri olmak üzere şirketlerini Libyalı yetkililere pazarlıyorlar. Bankalar ve perakende şirketleri de buna dahil. Libya'yı zengin ama yıkım içinde bir ülke olarak görüyorlar. Oradaki inşaat sözleşmeleri cazip ve hatta bağışçı ülkelerden gelen bağışlara bağlı olan Gazze'nin yeniden inşasından daha karlı.
Siyasi olarak Libya'daki karar alıcı çevrelerde hala Müslüman Kardeşler veya Mısrata milisleri ile bağlantılı isimler var ve bunların bir sesi ve etkisi bulunuyor. Bu kişiler, Mareşal Halife Hafter'in Trablus kuşatması sırasında ve öncesinde yanlarında olduğu için Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a sadakat borçlular ve onlara göre, ulusal yeniden yapılanma projelerini Türk işletme şirketlerine devretmek, buna verebilecekleri en küçük karşılık. Prensipte Libya ortaklarını seçmekte özgür, ancak detaylarda Erdoğan'ın Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası ve onu geri alma hakkı konusundaki açıklamaları birçok şüphe uyandırıyor. Çünkü Irak ve Suriye'de, hatta Sudan'ın eski devlet başkanı Ömer el-Beşir'in Türk şirketlerine verdiği Sevakin adasında olduğu gibi müdahaleleri veya işgali haklı çıkarıyor. Bir ülkenin başka bir ülkede inşaat ve yapı kontratlarına sahip olması askeri olarak o ülkede var olduğu anlamına gelmez, bu şirketler zorla dayatılıyor. Erdoğan, Müslümanların halifesi olarak dönmeyi umut ediyor. Türkiye içinde sadece sokağın değil, eski dostlarının da politikalarına karşı çıkmasıyla gerçek bir güven krizi yaşıyor. Irak, Suriye, Gazze, Mısır, Katar, Sudan, Libya ve Ermenistan'da bunca yıldır çatışmalara karışan ve katılan Türkiye, daha büyük borçlarla ve ağır yüklerle çıktı. Bugün stratejik hatalarının ve Arap bölgesinde ağırlığı olan Arap taraflara düşman olmasının yanlışlığının farkına varan Ankara, hak ettiği konuma dönme politikasını uygulamaya başladı. Türkiye’nin çatlağı kapatmak ve ilişkisini iyileştirmek için inisiyatif aldığı Mısır bu politikanın en önemli durağıydı.
Türkiye'nin Mısır'ı memnun etmeye çalışmaya ve ilişkilerini geliştirmeye iten sebebi merak edenlere söyleyelim; çünkü bugünün Mısır'ı dünün Mısır'ı değil. Ayağa kalktı ve bir ay önce Gazze'deki savaşta gördüğümüz gibi bölgesel dosyalarda etkin olmaya geri döndü. Ayrıca, Mısır olmadan en büyük Arap ülkeleriyle barış olamaz ve Libya dosyası Mısır’ı da ilgilendiriyor. Bu nedenle, Türk-Mısır ilişkilerinin geri dönüşüne ilişkin müzakereler, Libya dosyasıyla çarpışıyor. Oysa bu dosya gecikmeden veya çatışma olmadan barışçıl bir şekilde çözülebilir; üzerinde anlaşmaya varılan sayıda yeniden inşa projesi karşılığında Türk askeri güçleri ülkeyi terk eder ve Türkiye’nin siyasi müdahaleleri sona erer.