Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Çöl hatıraları: Şahsiyetsiz, önemsiz ve fare olmayan ortaklar

‘Çadır Okulu ile Harp Okul’ adını alan o hüzünlü, heyecanlı hikâye acı verici bir anlatı ve unutulması daha iyi olan gerçekler. Ama tarihi, özellikle bugün yaşadığımız tarihi, sanki hiç yaşanmamış gibi elinizle kovamazsınız. Aksine o var olmaya devam ediyor ve etkileri bir süre kalacak.
Abu Dabi'de Şeyh Nahyan bin Mübarek'in her Cuma öğleden sonra gerçekleşen divaniyeleri yıllar boyunca, eski politikacılar, sürgünler veya mültecileri kapsayan Arap misafirlerinin buluşma yeri oldu. Şimdi ‘Çadır Okulu ile Harp Okul’unu yazarken divaniyenin tanıdık yüzlerini hatırlamak için o döneme geri dönüyorum. Uzun yıllar boyunca en önde gelen yüzlerinden biri, Sorbonne Üniversitesi’nden doktora diplomasına sahip Libya'nın eski başbakanı Abdulhamid el-Bakkuş’du. Dindar bir adam ve Mağrip'teki Senusi zaviyesinin hamisi olan Kral İdris'in yönetiminde diğerleri gibi Bakkuş da yeni ve gelişmiş bir Libya inşa etmeyi hayal ediyordu.
Ancak Bingazi kışlasındaki bir grup teğmen, tüm doğal rüyalarının önüne geçerek, bildiri yağmuru, sepet sepet boş konuşmalar, gevelenen ifadeler, şiddet ve suça meyilli bir ahlak ile en büyük ve en zengin ülkelerden birinin tepesine kondular. Ülkenin eğitimli ve aklı başında nesli sürgün yerlerine dağılırken ‘Üsteğmen’ kendisi için yazılan hutbeleri okumaya başladı. Ülkesiyle yetinmeyip Avrupa’daki vatandaşlarını da öldürmeye başladığında, Bekkuş kaçarak dostu Nahyan bin Mübarak’in yanına geldi ve himayesinde yaşadı. Orada Libyalı entelektüele güven ve dünyanın kitapları sağlandı.
Irak savaşından sonra Mübarek’in divaniyesine bir başka korkmuş isim katıldı. Eski Irak Enformasyon Bakanı Muhammed Sahhaf asker şapkasını (bere) çıkarmış, dinsiz, imansız, aşağılık ve işe yaramazları arkasında Bağdat’ta bırakmış, Farslılar ve Romalıların ifadeleriyle dolu eğlendirici günlük gösterisini bitirerek yayın binasının arka kapısından çıkmıştı. Şeyh Nahyan’ın evinde Muhammed Said Sahhaf ile tek karşılaşmamda, kendisini keyifsiz ve her zaman olduğu gibi sert buldum. Harp Okulu her yerde çökmek üzereydi. Abdulhamid Bekkuş aramızdan ayrıldığında, Bingazi’deki harp okulu, Trablus’taki Aziziye (Kaddafi’nin yönetim merkezi) aksanı, halk komiteleri orduları çöküyor, süslü madalyaların yüzeyleri parçalanıyordu. Yoldaş Albay Libyalılara yaptığı son konuşmasında: “Ey Muammer Kaddafi'yi sevenler yarın sokaklara dökülün. Şan ve şeref Muammeri’ni sevenler, yarın sokağa çıkıp fareleri yok edin” diye hitap etmişti. Libya’nın ev ev ve sokak sokak temizlenmesini talep etmişti. Son olarak da her Libyalının petrol gelirlerinden ‘payını’ almasını ve halk komitelerinin kapatılmasını önermişti. Akıllı olan devrimcileri ‘deliler’ olarak nitelemişti. Ardından Libya’da Muammer sonrası savaşı başladı ve harp okulunun kolları faaliyet göstermeye devam ettiler.
Harp okulu halklarını sığınak ve çadırlara dağıttılar. Çadır okulları ise çölde şehirlere ve nesillere dönüştüler. Bu yıl 151 bin Suudi Arabistanlı öğrenci dünyanın prestijli üniversitelerinde eğitim aldı. Harp okulu dünyası hakaretler, fareler ve mikroplara boğulmuşken, dünyanın bu bölgesinden tek bir hakaret duyulmadı. Burada vatandaşları hor gören sıfatlarla değil isimleriyle çağırıyorlar. Burada insanlar hayallerde kardeş ve ortaklar.