Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Lübnan’da adalet ve dürüstlük seli

Korkunç bir selin patlak vermesine yol açabilecek Nahda (Hedasi) Barajı dışında, hiçbir şey Lübnan'daki sel korkusu kadar dünyanın zihnini meşgul etmiyor. Vatikan görüşmelerinden tutun, Fransa ve ABD'nin Beyrut büyükelçilerinin acil bir diplomatik görüşme için Riyad’ı ziyaret etmesine, Rusya da dahil olmak üzere uluslararası siyasi çabalara, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne, Arap Birliği’ne ve geri kalan uluslara varana kadar, Lübnan’ın kendisi hariç tüm dünya bu konu ile ilgileniyor.
Lübnan, kendisi için en kıymetli olan şeyi istiyor: Egemenlik. Fransız oyun yazarı Marcel Pagnol'un bugün bile sarsıcı bir etkisi olan şu cümlesini çeviren Yusuf Vehbe Bey'e de Allah rahmet eylesin: “Hanım, bir kızın namusu kibrit çöpü gibidir, bir kez yanar.” Bu köklü egemenlik ilkesinden hareketle Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın tarihte bu büyüklükteki üçüncü patlama olan Beyrut Limanı patlamasına verdiği ilk tepki, 220 kişinin ölümüne, 6 bin kişinin yaralanmasına ve 300 bin kişinin evsiz kalmasına yol açan olaya ilişkin uluslararası bir soruşturma açılmasını reddetmesi oldu. Evrendeki hiçbir ülke Lübnan adaletinin cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar ve milletvekilleri suikastları da dahil olmak üzere ‘kibrit çöpü’ suçlarının sayısını çözme konusunda kendisiyle aşık atamazken, Beyrut uluslararası adaletin yavaş olduğu gerekçesiyle yüzünü ekşitiyor. Lübnan adaleti pusuya yatmış durumda.
Önümüzdeki ay Lübnan adaletinin ellerine teslim edilen Beyrut Limanı patlamasının üzerinden bir yıl geçmiş olacak. Aynı zamanda sessiz bir mozaik tabloya benzeyen Hassan Diyab hükümetinin istifasının üzerinden ve Saad el-Hariri’nin yeni bir hükümet kurmakla görevlendirilmesinin üzerinden de bir yıl geçmiş olacak. Resmi olarak Lübnan’ın bağımsızlığını, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü kazanmasının üzerinden ise 75 yıl.
Bütün bunların içerisindeki en önemli olay ne biliyor musunuz? Cibran Basil ismine takık olduğumu söyleyeceksiniz. O kadar haklısınız ki. Çünkü söz konusu bu kişi dün ülkesinin başına gelenleri düşünürken şöyle bir durup Lübnanlıların gözlerinin içine bakarak yaklaşık 100 yaşında olan ve gazetecilik, siyaset ve yönetim alanında boy göstermiş bir ailenin dört kuşaktır yönettiği “en-Nehar” gibi köklü bir gazeteye demeç verdi. Basil, hükümeti kurması engellendikten bir yıl sonra yaptığı bu açıklamada; “Hükümet kurma sürecinin başarılı olması için elimizden gelen her şeyi yapmışken Hariri’nin özür dilemesi bizi çok üzdü” ifadelerini kullandı. Bu satırları okurken, neredeyse adamın bu tehlikeli ve kasvetli anlarda Lübnan'ı kâbus gibi “ego”sundan azledeceği hissine kapılıyorsunuz. Ancak hızlıca egosunu hatırlatarak “Ben (yani O, Cibran Basil) eskiden olduğu gibi her meseleyi tartışmaya hazırım” dedi.
Basil, vatandaşlarına, dünya vatandaşlarına ve Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO), Lübnanlı çocukların yüzde 30’unun her gece yemek yemeden aç acına uyuduğunu bildirdiği yeryüzündeki insanlara hangi sıfatla hitap ettiğini açıklamıyor.
Cibran Basil tartışmaya hazır. Bu, Lübnan Cumhuriyeti'nin 100 yıl önce kurulduğu günden bu yana aldığı en güzel haber (!) Egemenlik, adalet ve Cibran Basil’in Saad el-Hariri’yi kıskanması ile dolu tam bir yüzyıl!