Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Bir kez daha... İran ateşi

Irak ve Lübnan’da olup bitenlerin, çöküşlerin, halkın öfke patlamalarının elektrik, yakıt, gıda, ilaç ve güvenlik gibi kamu ve temel altyapı hizmetlerinin çökmesinin ve milis çetelerinin devleti kontrol etmesinin tek bir sebebi var: Humeynist İran rejimi.
Şimdi ise Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) liderleri bu habis tecrübeyi Afganistan’a taşımaya çalışıyor. Ya da ABD’li kovboyun pervasız vedasından sonra bu yıkık ülkenin tehlikeli coğrafi ve siyasi konumu ile neler yapabileceğine bakıyor.
Bunların hepsi bir İran meselesi ve Tahran'daki rejim liderlerinin davranış ve ahlaklarına işlemiş bir kötülük. Bunun dışındaki herhangi bir konuşma ya da çöküşten başka bir tarafı sorumlu tutmak zaman kaybı.
25 Eylül 2007 tarihinde yazdığım bir yazıda sizlere İran politikalarını İran’ın ateşi olarak tanımlamıştım.
O zamanlar Şarku’l Avsat’ta çalışan meslektaşım Menal Lütfi’nin 26 Mart 2007 tarihinde Hamaney’e yakınlığı ile bilinen, onun danışmanlığını ve Kayhan gazetesinde genel yayın yönetmenliğini yapan Hüseyin Şeriatmedari ile yaptığı görüşmeye dikkat çekmiştim. Söz konusu görüşmede Şeriatmedari askeri bir caydırıcılık durumunda İran'ın nasıl bir tepki vereceğini belirleyerek şöyle söylemişti:
“Askeri olarak hazırız ve teyakkuzdayız. Eğer bir şey olursa ABD’lilerin ve İsraillilerin pişman olacağını düşünüyorum. Hizbullah olabileceklerin sadece bir örneği. Bu, yapabileceklerimizle kıyaslanabilir.”
Hizbullah liderleri Tahran mollalarının rejimine bağlı olduklarını reddetmiyor. Nitekim 1997 yılının Mart ayında en-Nehar gazetesinin aktardığına göre Lübnan’da yapılan bir etkinlikte Hizbullah’ın o dönemki sözcüsü İbrahim el-Emin “İran'ın bir parçası olduğumuzu söylemiyoruz. Biz Lübnan’daki İran’ız ve İran’daki Lübnan’ız” ifadelerini kullanmıştı.
Hüseyin Şeriatmedari'nin tanımladığı gibi velayet-i fakih rejimi, Saddam’ın aptal Bush’un eline düşmesine sevinmişti. Çünkü bu, olağanüstü yeteneklerin başlatılmasına izin vermişti. Yukarıda söz ettiğim röportajda Şeriatmedari Iraklı Şii köktendinci muhalefet için şu sözleri kullanmıştı:
“Onlarca yıldır İran’da sürgünde olan bu kişiler şu anda Irak’ta yönetimde yer alıyor. Bu önemli bir ayrıcalık. Bu bizim yararımıza olan üçüncü nokta.”
Biden yönetiminin liderliğindeki Batılı yaklaşım, İran'la olan sorunu nükleer silahlara indirger veya odak noktasını buna kaydırsa, -ki işte İsrail bugün bize İran’ın askeri nükleer programına karşı hazırlık yaptığını duyuruyor- bilmeli ki İran belası bundan daha büyük.
İran tehlikeli. Nükleer silah olmadan bile çok tehlikeliyken nükleer silahla nasıl olmasın! Renkli sözler ve iltifatları bir tarafa koyarsak, hiç şüphesiz Devrimci İran’ı bu derece güçlendirmemek körfez ülkelerinin ve hatta Mısır ile Ürdün’ün çıkarına olacaktır. Özellikle de bölge bir kaosa ve hiçbir Arap ülkesini ayırt etmeksizin tehdit eden köktendinci güçlerin ayaklanmasına tanık olurken. Bu sözlerim 14 yıl öncesine ait. Allah rahmet eylesin Ka’b bin Zuheyr’in dediği gibi: “Aynı sözleri tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyoruz.