Cuma Bukleyb
TT

Paris, Londra ve kanalı geçenler

İngiliz Kanalı üzerinden İngiltere'ye yasadışı göç meselesini takip eden biri buna iyi niyetle yaklaşabilir ve Fransız kıyısından denize açılarak kendilerini riske atan göçmenlerin sayısındaki artışla ilgili olarak çeşitli basın organları tarafından günlük olarak bildirilen haberleri kabul edebilir. Bu beklenen bir durum olmasının yanı sıra Fransız sahil güvenlik kuvvetlerine, izleme ve kontrol cihazlarına rağmen buna engel olmanın bir yolu yoktur. Bunun her ne kadar çeşitli sebepleri olsa da aralarından en önemlileri kaçakçılık yapan kimselerin bundan büyük kazançlar etmeleri ve göçmenlerin, maliyeti ve riskleri ne olursa olsun İngiliz anakarasına ulaşmaya çalışmalarıdır.
Son zamanlarda iyileşen hava şartları, kaçakçıları ve göçmenleri bu fırsatlardan yararlanmaya sevk etti. Her gün, birçok milletten, savaş ve yoksulluktan harap olmuş ülkelerden, insanlarla dolu botlar peşi sıra İngiliz kıyılarına geliyor. Bu durum, İngiliz medyasının ve özellikle de yayın ağı geniş sağcı gazetelerin İçişleri Bakanı Priti Patel’in politikalarına ve eylemlerine saldırmayı bekleyen tarafların ekmeğine yağ sürdü. Halihazırda bakanın ve aslında tüm Johnson hükümetinin konumu savunulamaz görünüyor. Fakat iyi niyeti bir kenara bırakıp neler olup bittiğini ve nasıl olduğunu siyasetçilerin mantığına göre ele alırsak meselenin rengi değişir ve muhtemelen Fransız makamlarının ciddiyetiyle ilgili soru işaretleri gündeme gelir.
Paris hükümeti, yıllardır İngiltere'ye göç etmek isteyen büyük bir göçmen akını sorunundan mustariptir. Bu hedefe ulaşmak amacıyla Manş Denizi kıyısındaki birçok Fransız şehrinde büyük toplantılar yaptılar. Lastik botların akını başlamadan önce göçmenler, Avrupa'dan gelen nakliye kamyonlarına sızıyorlardı. Böylece Fransız şehri Calais'de liman bölgesi yakınlarında kurulan kamplardaki göçmenlerin sayısında korkunç bir artış oldu. Bu durum, kirlilik dolayısıyla çeşitli hastalıkların ortaya çıkabileceği endişesini beraberinde getirdi. İnsan hakları aktivistleri ve ilgili uluslararası örgütler bu duruma sert tepki gösterdi. Ayrıca yarattığı sağlık ve sosyal sorunlar nedeniyle halkın öfkesini ve kızgınlığını da uyandırdı. Böylece Fransız hükümeti kampları kaldırma, sakinleri tahliye etme ve onları diğer geçici ikamet yerlerine taşıma kararı aldı. Ancak göçmenler bunu reddetti ve bazıları başka bölgelere kaçarak yeni kamplar kurdu. Bir noktadan sonra göçmenler limana saldırmaya ve mevcut tüm kaçış yollarını kullanmaya cesaret ettiler. Güvenlik güçleri, uzun bir zaman ve çabanın ardından konuyu kontrol edemedi. Bu, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden resmen ve kalıcı olarak ayrılmasından önce yaşandı. Bundan dolayı Fransa, o sıra Brüksel'in tasarladığı önlemleri uygulamak zorunda kaldı.
Bu arada Paris hükümeti, sorunun üstesinden gelmek için güvenlik güçleriyle koordineli olarak hareket etmesi için Londra hükümetinden güvenlik konusunda yardım istedi. Londra hükümeti talebi kabul etti. Ancak Ocak 2020'de İngilizlerin Brüksel'den çıkış merasiminin tamamlanmasının ardından siyasi sahne değişti ve yeni bir aşamaya geçildi. Nitekim, salgın ve küresel çapta yarattığı karışıklık denkleme dahil oldu ve özellikle cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte Macron hükümetinin üzerindeki baskıyı artırdı. Bu, istenmeyen göçmenlerin Fransız topraklarına geçişinin gerçekçi bir şekilde Paris'in siyasi gündeminin öncelikler listesinde olmayacağı anlamına geliyordu. Basında çıkan haberler, göçmen kaçakçılığını durdurması için görevlendirilmiş olan Fransız güvenlik gücünün, 100 mil uzunluğunda bir plajı 100 polisle koruduğunu teyit ediyor. Bundan dolayı Londra hükümeti soruna bir çözüm bulmalı ve bedelini ödemeliydi. Paris istediğini almıştı.
Londra hükümeti başlangıçta, müzakerelerin ardından toplam 28 milyon sterlin ödemeyi kabul etti ama botlar İngiliz kıyılarına varmaktan geri durmadı. Londra hükümeti geçtiğimiz hafta, Fransa sahil izleme gücünü artırmak için 100 kişinin daha görevlendirilmesi ve elektronik gözetleme ekipmanı satın alması için 54 milyon sterlin daha ödemek zorunda kaldı. Basında çıkan haberlere göre, Londra'nın önümüzdeki iki hafta içinde daha fazla para ödemesi bekleniyor. Bu arada üç gün içinde binden fazla göçmen geldi. Bu durum, muhafazakâr milletvekillerini kızdırdı ve İçişleri Bakanını kötü çözümler karşılığında cömert meblağlar ödemekle suçladılar.
Bence hiç kimse Fransa'nın İngiltere'yi siyasi olarak sömürmek olarak nitelenebilecek bir politika takip ettiğini inkâr edemez. Fransa, çok hassas olduğunu bildiği bir konuda İngiltere'yi finansal açıdan sağdı. Bu ilk olarak hem Johnson hükümetinin hem de Muhafazakâr Parti'nin durumunu değiştirebilir. İkinci olarak Paris hükümeti, Fransa'da kalmak istemeyen göçmenlerden kurtulduğu için memnun. Üçüncüsü ve en önemli ise, Paris hükümetinin komşusunun ve tarihi düşmanının önüne bir taş koymuş olmasıdır. Bu onun bir süre yürümesini engeller. Öte yandan, Londra hükümetinin göçmen akışını durdurmak için hiçbir güvence almadan Fransız taleplerine boyun eğmeye devam etmekten başka çaresi yok.