Abdurrahman Şalkam
TT

Beklemenin şiddetinde Filistin

Filistin'de iki devletli çözüm, bazen siyasi bir proje veya girişimin başlığı olarak, bazen de farklı ülkelerin başkanları veya bakanlarının, Filistinliler ile İsrailliler arasındaki çatışmaların yaktığı alevleri söndürmek için sözlü basınçlı suyu ötesine geçmeyen açıklamalarının itki gücüyle yükselişe geçen, ardından parlaklığını yitiren bir ifadedir. Filistin topraklarında biri Filistinliler, diğeri Yahudiler için iki devlet; müzakere masalarındaki siyasi anlatıyla binlerce gece ve gündüzün hikayesi, kaybolan, kronik krizin alevleri her yükseldiğinde ise mutlaka yeniden hatırlanan sayılı kararlar haline geldi. Taksim Projesi, başlangıcın başlangıcıydı; 1947 yılında yayınlanan 181 sayılı BM kararı, Filistin topraklarını Araplar ile Yahudiler arasında bölüyor ve Kudüs’e uluslararası bir statü veriyordu. Bunun tetikleyeceği ateş taşları püskürten yanardağlarını, uluslararası ve bölgesel forumlardaki seslere eşlik eden kan göllerini ve ölü birikintilerini pek çok kişinin beklediğini veya tasavvur ettiğini sanmıyorum. İlk Arap-İsrail savaşı, Taksim Planının yayınlanmasından 1 yıl sonra yaşandı. Ardından İsrail Devleti kuruldu ve Filistinlilerin payı kayboldu. Mısır ile Ürdün, İsrail kontrolünden kaçanları paylaştı.
Sovyetler Birliği, kendisini Moskova'nın yörüngesine girecek sosyalist bir oluşum olduğunu sandığı için yeni Yahudi devletini ilk tanıyanlardan biriydi. Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın Süveyş Kanalı'nı millileştirmesi üzerine İngiltere ve Fransa'nın Mısır'a karşı savaş açmaya karar vermesinin ardından, bu iki devlet Mısır ile savaşı ateşleyecek fitil olması için yeni doğan İsrail devletine yöneldi. Süveyş Kanalı'nda seyir güvenliğini sağlama bahanesiyle askeri müdahalede bulundu. İsrail'in Mısır'a yönelik saldırıda analist rolü oynaması için askeri ve siyasi düzenlemeler üzerinde anlaşmak amacıyla İsrail Başbakanı David Ben-Gurion, Şimon Peres ve Moshe Dayan'ın eşliğinde Fransa'ya gizli bir ziyaret düzenledi. Ben-Gurion kundakçı rolünü oynamayı kabul etti, ancak karşılığında yüksek bir ücret talep etti, o da nükleer teknoloji, Fransız hükümetinin ise kabul etmekten başka seçeneği yoktu. İsrail bölgedeki ve dünyadaki iki tarihi güçle ağını genişletti, ancak hem ABD hem de Sovyetler Birliği onları Mısır'dan çekilmeye zorladıktan sonra İsrail yeni bir dünyanın doğduğunu, ABD'nin Süveyş Savaşı'ndan sonra yeni hatları ortaya çıkan dünyanın aktif gücü olduğunu anladı. Washington'daki karar alma çevrelerinde, basında, kongrede ve finans kuruluşlarındaki baskı gruplarına dayanan bir güç kurarak ABD ile niteliksel bir ittifak köprüsü kurmakta aktif oldu.
Geçen yüzyılın ellili ve altmışlı yıllarında, bazı Araplar, birlik sloganları ile (silahlı çatışma kertesine varacak kadar) rejimlerin sınıflandırılması tarafından yönetilen mücadele arasındaki arzuların hayal dünyasına daldılar. Arap rejimlerinin istihbarat birimleri, İsrail'in bilimsel ve askeri yeteneklerini geliştirmek, uluslararası kararlarda etkili ülkelerde siyasi güç inşa etmek alanında kaydettiği başarıları takip etmekten ziyade birbirlerinin iç işleriyle ilgilenirlerdi. Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e Filistin’i kurtarmak, şarkılar, marşlar ve liderlerin söylevlerinde çalınan bir parça iken, İsrail ABD’de çarpıcı bir stratejik güç oluşturuyordu. Amerikalılar çok dindar bir halktır; ABD ve Avrupa'daki dini araştırmalar ve anketler, Amerikan halkının yüzde 47'sinin kilisede dua etmeye gittiğini, Avrupa'da ise tüm Hristiyan mezhepleri dahil kiliselere gitme sıklığının yüzde 13'ü geçmediğini göstermiştir. Din, mit ve tarih, Yahudilerin tarihi projelerini gerçekleştirmek yani Filistin’de Yahudi halkına ait bir ulusal yurt inşa etmek için erken bir dönemde kullandıkları silahlardı.
Proje 1947'de tamamlandıktan sonra, Tel Aviv rejimi kendisini destekleyip savunacak dış kuşaklar üretmeye girişti. İkinci Dünya Savaşı'nın en büyük galibi ve ardından komünist kampa karşı Soğuk Savaş'a öncülük eden ABD, Siyonist hareketin erken bir dönemde yöneldiği kaleydi. Burada dini bir gücü harekete geçirmeyi ve kendisi için etkili bir siyasi kuluçka makinesine dönüştürmeyi başardı. Bu güç Hristiyan Siyonist hareketti ve bu sayede İsrail, Ortadoğu, hatta ABD'nin kendi içinde Amerikan kararları üzerinde doğrudan ve güçlü bir etki sahibi oldu. Bu Hristiyan Siyonist dini grup, İsrail'in 1947'de kurulmasının, 1967 Haziran Savaşı'ndaki zaferinin ve Tapınağın yakında kurulmasının ilahi iradenin gerçekleşmesi olduğuna inanıyordu. 1969’da Mescid-i Aksa’da yangın çıkaran genç, Yahudi değil Evanjelikti ve amacı da Tapınağın inşasını hızlandırmaktı.
Hristiyan Siyonistler, kilisede ibadetleri sırasında Akdeniz'de Aşkelon ile Kudüs arasında bulunan Mecidiye Ovası bölgesinde patlayacak olan Armageddon Savaşının kaçınılmaz olduğunu söyleyen bir efsaneyi tekrarlarlar. Bu efsaneye göre Yahudiler “Tanrı'nın düşmanları tarafından öldürülecekler” ve Mesih gökten inerek geride kalanları ve yeryüzünü bin yıl yönetecek. Hristiyan Siyonizmi, ABD’de etkili bir güç, Kongre ve Beyaz Saray'da güçlü bir varlığı bulunuyor. Eski ABD başkanı Barack Obama, Filistin sorunu için sunduğu çözüm projesini kabul etmesi için Binyamin Netanyahu'ya baskı yapmaya çalıştığında, Netanyahu Kongre'ye gitti, Siyonist Evanjelik siyasi ordusunu kullanarak ona yönelik bir karşı saldırı başlattı ve istediği finansal, siyasi ve askeri desteği aldı. ABD'deki bu sağlam güç, yönetimler ne kadar değişirse değişsin görmezden gelinemez.
ABD'nin Filistin topraklarında iki devletli bir çözüme yönelik politik desteğinin derecesi, başkanlar Jimmy Carter'dan Clinton, Obama, Trump ve Joe Biden'a değişti, ancak bu konuda son söz İsrail'in olmaya devam ediyor. İsrail’in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları ve Filistin direniş güçlerinin füze gücüyle karşılık vermesi, uzun zamandır gündemde olmayan ve dosyası göz ardı edilen Filistin davasını uluslararası ilgi masasına iade etti. Olanları zafer ve mağlubiyet kelimeleriyle değil, irade kavramıyla okuyabileceğimizi düşünüyorum.
Şeyh Ömer Muhtar tutuklandığında İtalyan General Graziani ona:
“İtalyan generallerini yeneceğini ve onlara karşı zafer kazanacağını mı düşünüyordun ey Bedevi?” diye sormuştu.
Muhtar ona şu karşılığı vermişti:
“Yenilgi ve zafer sizin diliniz ey Generaller. Benim görevim ise bir yabancı güç ülkemi işgal ettiğinde kazanmayı veya yenilmeyi düşünmeden cihat etmektir.”
Gazze'deki direnişle İsrail ordusu arasındaki çatışmanın sonuçları her iki taraftaki ölü sayısıyla ölçülemez. Cezayir Kurtuluş Savaşında kaç Fransız askeri öldü, kaç Cezayirli şehit oldu; on binlerce Fransıza karşılık 1 buçuk milyondan fazla Cezayirli. Aynı şey, Libya'da İtalyan işgaline karşı yapılan cihat savaşlarının sonuçları için de geçerli. Denildiği gibi önemli olan sonuçtur; Filistin davası dünyanın her yerinde taze ve sıcak bir şekilde geri döndü ve yıllardır dosyasını kaplayan toz silindi. Şimdi en önemlisi, Filistin içinden başlayarak sonuçları davanın yararına kullanmak.
Filistinlilerin, ideolojik saflaşma ve dışa bağımlılığı aşan bir birlik, ne pahasına olursa olsun toprağa sarılmak ve Yeşil Hat içindeki Filistinliler ile birliği pekiştirmek, objektif bir Filistin siyasi vizyonu oluşturmak ve bunu başta ABD ve etkin ülkeler olmak üzere dünyaya sunmak dışında seçenekleri yok. Batı Şeria'da genişleyen Yahudi yerleşimini durdurmak acil ve temel bir meseledir. Filistinliler çok beklediler, ama bu bekleyiş, şiddete şiddetle direnen bir bekleyişe dönüştü.