Cuma Bukleyb
TT

Çin mercek altında…Fakat!

Aşağıdaki satırlarda kendi bakış açımla ortaya atacağım fikirler görüş ayrılığına yol açabilir. Fakat görüş ayrılığı edep ve saygı sınırlarını aşmadığı sürece dostluğu bozmaz. Uzun yıllar Batı medyasının çalışma mekanizmasını takip edip gözlemlemem sayesinde bu mekanizmanın sürü zihniyetinden çok da farklı olmayan bir şekilde çalıştığını fark ettim.
Örneğin gözlemciler, son zamanlarda Çin’in haber başlıklarına, analizlere, röportajlara ve her gün sıcak gündemleri ele alan haber programlarına konu olduğunu görüyor. Hiç kimse bu ilginin önemsiz olduğunu söyleyemez. Yine hiç kimse, Çin’in Batı dünyasına, Batı’nın demokrasisine ve ekonomik, siyasi, güvenlik, ideolojik ve askeri hegemonyasına oluşturduğu tehlikeyi küçümseyemez. Fakat zamanda biraz geriye gittiğimizde yani ABD’deki Eylül 2001 terör saldırısı sonrasına baktığımızda Çin ve oluşturduğu tehlike, siyasetçilerin ve Batı medyasının öncelikleri arasında değildi. O dönemde siyasetçilerin ve medyanın gündeminde terör ve terör tehlikesi vardı.
Belki de birçokları, bunun terör saldırılarının ve hiç görülmemiş intihar eyleminin ABD’de insanlara ve binalara verdiği büyük zararın ve farklı ülkelerde özellikle de Avrupa ülkelerinde meydana gelen terör eylemlerinin bir sonucu olduğunu düşünüyor. Doğal olarak bu da Uzak Doğu’dan Batı’ya doğru gelen en büyük tehlikeyi göz ardı edecek şekilde Avrupa başkentlerindeki siyasetçilerin önceliklerinde ve eğilimlerinde değişikliğe yol açtı. Batı’nın bu politikaları ve şaşkınlığı sayesinde Çin, sınırlarının dışına uzanma planlarını, siyasi hedeflerini ve dünya piyasalarını ele geçirme politikasını gerçekleştirmek için tarihi bir fırsat yakaladı. Cüssesinin büyüklüğüne ve oluşturduğu tehlikeye rağmen Çin ejderhası, o dönemde terör gelişmelerini takip etmekle meşgul olan Batı medyasının ve siyasetçilerin gözü önünde kendinden emin bir şekilde ilerlemeye devam etti.
Batı medyasının Çin ejderhasının hareketlerini göz ardı etmesinden en çok istifade edenler de Batı’nın gelişmiş başkentlerindeki iş insanları ve büyük şirketler özellikle de enerji ve teknoloji şirketleri oldu. Onca yıl iş insanları ve şirketler, her iki tarafa da büyük bir kar getiren yatırımları kontrol ettiler. İş insanları ve büyük şirketler, büyük karlar elde ederken Çin de bu başkentlere kadar uzanıp Batı’nın finans, ekonomik, araştırma, teknoloji ve eğitim kurumlarındaki varlığını yasal bir şekilde artırdı. Hatta on binlerce Çinli öğrencinin ödediği öğrenim vergisi adı altında banka hesaplarına giren paralardan dolayı İngiltere’deki bazı büyük üniversitelerde Çin’in politikalarına karşı çıkan akademisyenlerin görüşlerini açık bir şekilde dile getirmesi engellendi. Batı, radikal İslami hareketleri zayıflattığı zaman Çin’in ülkelerine kadar girdiğini ve birçok Batılı müttefik devletin kendilerine ve halklarına kar getiren büyük projelerde gönüllü olarak Çin’in ortağı olduğunu fark etti. Fakat ya yanlış vizyondan ya da geçici çıkar hevesinden dolayı söz konusu devletler, bu eşitsiz ortaklığın belki de bir süre sonra kendilerini ekonomik ve siyasi anlamda Çin’e bağlı hale getireceğini tam olarak fark etmedi. Batı medyasına hâkim olan düşünce tarzı ve sürü zihniyeti, Çin’in hızlı bir şekilde Batı’ya ve dünyaya yayılmasına kasıtlı veya kasıtsız olarak katkıda bulundu.  
Afrika gibi dünyanın farklı bölgelerinde meydana gelen diğer tehlikeler sebebiyle Batı medyası, şu an Çin’le ilgilenmeye başladı. Bu tehlikeler ise Sahel ülkelerinde ve Afrika içinde özellikle de Mozambik’te İslami terör hareketlerinin yayılması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Son haberlere göre yakın bir zamanda Ruanda, toprağın bir bölümünü kontrol eden radikal dincilere karşı koymasına yardım etmek için Mozambik hükümetine büyük bir askeri birlik gönderdi. Bu da Batılı ülkelerin radikal hareketleri zayıflattığı iddiasının, dünyanın bu bölgesinde meydana gelen gerçeklerle uyuşmadığını gösteriyor. Yine bu, Batı medyasında çıkan haberleri takip edenlerin çok şanslı olmadıklarını ve Afrika’nın bu yoksul ülkelerinde devam eden savaşın doğasıyla ve bu ülkelerin istikrarına ve halklarına yönelik tehlikelerle ilgili kapsamlı bir rapor bulamadıklarını gösteriyor. Bunun sebebi ise Batı medyasına hâkim olan sürü zihniyetinin, ilgisini Çin’le olan ilişkilerindeki gelişmelere yöneltip Afrika ülkelerindeki üzücü ve endişe verici gelişmeleri göz ardı etmesidir. Tabi bunun sonucunda da güvenlik, askeri, siyasi ve ekonomik anlamda kıta ülkelerini tehdit eden gelişmeler yaşanabilir.