Ömer Özkaya
Yazar
TT

Bill Maher, Afganistan’ın nerede olduğunu biliyor mu?

Afganistan, Batı’nın geleneksel ve kadim sorunu olmaya doğru evrilirken, tarihin, yeni radikal virajlardan birini almakta olduğunu söyleyebiliriz.
Büyük Britanya İmparatorluğu’nun Orta Asya’daki Rus yayılmacılığını engellemek ve Hindistan’ı koruma altına almak için Afganistan’ı ele geçirme operasyonları yaklaşık 200 yıllık bir tarihe sahiptir.
Öte yandan uluslararası ilişkilerin tüm dinamiklerini öğretmek ve öğrenmek için Afganistan gibi özelliklere sahip tüm ülkeler ne yazık ki Asya'dalar. Aynı zamanda tüm jeopolitik ve jeostratejik kilit niteliğindeki ülkelerin ve coğrafyaların önemli bir kısmı da kadere bakın ki Ortadoğu ve Asya’dadır. Afganistan bu bağlamda Güney, Kuzey ve Doğu Asya’nın tümüne egemen olmak için en ideal jeopolitik konumdaki ülkedir. Bu yönüyle yayılmacılıkları kıracak bir jeostratejik devlet ve imparatorluk kıran olarak görülegelmiştir.
Dolayısıyla, hangi devleti ve hangi gücü engellemek için Afganistan’a gidildiyse o devlet ve güç, ironik olarak süreçlerden güçlenerek çıkmıştır. Tarihte Büyük Britanya, Rusya’yı sınırlamak istemiş fakat Rusya tüm Orta Asya’da hegemonya kurmuştur. ABD, SSCB’nin Afganistan işgalini sonlandırmak için ülkeye girmiş fakat Büyük Britanya ve Rusya’dan daha başarılı olamamıştır. Ayrıca radikal İslami akımlar ve Rusya giderek yayılmaktadır. Yine ABD, Çin’i çevrelemek, radikal dinsel örgütlerle ve uyuşturucuyla mücadele etmek için Afganistan’a Batılı ve Doğulu bir konsensüs ile gelmiştir. Fakat istenilen başarı elde edilmemiştir. İronik olarak yine mücadele edilen ülke ve odaklar güçlenmektedir.
11 Eylül terör saldırılarından sonra ABD’li komedyen Bill Maher, Afganistan’a askerî müdahaleye karşı çıktığında ABD’li bir yetkili, "İşte bu komik, Maher Afganistan nerede bilmez ki" diyerek, işi komiklik olan Maher’in politik yanlışlıkları işlediği programı ve kendisini küçümsemişti. Gelinen noktada Maher’in daha isabetli bir alanda bulunuyor olması trajikomik olarak nitelendirilebilir.
Aslında Büyük Britanya, ABD ve bileşenleri, NATO ve bileşenlerinin geliştirdikleri ve uygulamaya giriştikleri Afganistan jeopolitiğinden azami derece faydalanma jeostratejik teorileri bu ülkeler açısından askerî ve diplomatik olarak isabetlidir. Harita açıldığında Afganistan’ı ele geçirmek zorunluluktur. Askeri ve diplomatik yasalar bunu ortaya koymaktadır. Fakat askerî bir zorunluluk ve isabetli bir strateji olarak ortaya çıkması başarıyı garanti etmiyor ve askerî harekâtı da aynı şekilde zorunlu kılmıyor. Bunun kadim tarihi, kültürel ve antropolojik sebepleri vardır.
Büyük Britanya, ABD, NATO ve bileşenleri ile Rusya’nın olağanüstü sayılabilecek askerî, istihbârî, teknolojik ve propaganda gücünün Afganistan coğrafyasında karşılaştıkları açmazların tanımını yapmak ta yine ironik olarak basittir: Hitler'in Sovyet topraklarında karşılaştığı "general kış", Afganistan’da "General sihirli coğrafya ve karmaşık aşiretler atlası" olarak vücut bulmaktadır.
Narkotiğin hammaddesini üreten bir coğrafyada özelikle Afganistan, narko-kimyasal havasından dolayı hiç bir zaman tekin bir ülke olmamıştır. Narkotik madde, kullanılınca, nasıl insan metabolizmasına önce artı bir güç yükleyip, tekrar kullanılmayınca ağır bir külçeye çeviriyorsa, narkotik hammadde üreten ülke de aynı etkileri askerî ve diplomatik alanda şaşırtıcı biçimde üretmektedir.
Diğer narkotik ülkeler bir yana Afganistan’ın değişik ve karmaşık etnik ve dinsel yapısı ve incelendikçe ilginç hale gelen coğrafyası ve narko havası, bu ülkeye, “kavranılamaz ve ele geçirilemez, geçirilse de faydalanılamaz” bir kıvam vermektedir. "Nev'i şahsına münhasır" aforizması sanki bu ülke için hayat bulmuştur.
Radikal bir coğrafya ve kültürde Taliban için kullanılan “radikal” tanımı Bill Maher’lik bir mizah ortamı yaratsa da Afganistan çöl veya balta girmemiş orman gibi “gizemli" ve masalsı bir askeri-diplomatik ve uluslararası nahoş tat bırakan kadim olgu olarak, yeni küresel sonuçlar üretmeye adaydır.
ABD’nin Afganistan’a askerî müdahalesinin 11 Eylül terör saldırılarından sonra ciddi iç tartışmalar yarattığı bir süreçte az önce belirttiğimiz gibi klâsik bir soru Maher için de istihza ile sorulmuştu: "Maher, Afganistan’ın nerede olduğunu biliyor mu?” Küresel bir küçümseme cümlesi haline gelen bu sözcük grubunun içeriği ilginçtir. Oysa soru eksiktir; Afganistan’ın nerede olduğunu bilmek veya bilmemek değil de Afganistan’ı tüm özellikleri ile bilmek önemlidir.
Askerî bir harekât öncesi harekât yapılacak hedef ile ilgili bilinmesi gerekenler listesi gerçekten çok stratejik ve uzundur. Konu ciddidir. Askerî, sivil, ekonomik ve uluslararası itibar kazanç ve kayıpları titizlikle hesaplanır. Kazanma olasılığı çok yüksekse veya harekât artık kesinlikle kaçınılmaz hale gelmişse harekat "emri" verilir.
Bu klâsik bilginin ve araştırma süreçlerinin daima göz ardı ettiği temel veriler vardır. “Hangi coğrafyaya, hangi insan topluluklarına ve hangi kültürel geçmişe yönelik bir harekât yapıyoruz?” sorularının yanıtları olgunun tümünü kavramaktan uzaktır. Çünkü bilimsel araştırmalar bile çoğu zaman önyargılar üzerine kurulur.
Bilimin nesnelliği bilim insanlarının da aynı oranda nesnel olacağının garantisini vermez. İnsan faktörü sebebiyle bazen gizemler ömürleri dolana kadar gizem olarak kalırlar. Afganistan da bu gizemlerden biridir. Afganistan’da yaşayan kitleler de büyük olasılıkla değil kesin olarak kendi yurtlarının ve gök kubbelerin "gizem”lerinden haberdar değillerdir. Algılamamışlardır.
Normal bir besinin küçük bir kaç müdahale ile olağanüstü bir nitelik kazandığı bitkiyi üretenler, birçok açıdan o bitki gibidirler. Küçük birkaç müdahale ile olağanüstü farklılaşma gösterirler. Bu gibi doğaya sahip bitkiler, insanları da olumlu ve olumsuz radikal şekilde dönüştürürler.
Bölgesel ve küresel özne olarak Taliban ve genel olarak Afganistan'da yaşayanlar bu niteliğe sahiptirler. Fakat bu nitelik giderek Âdemoğlu olma zaaflarıyla birlikte yitip gitmektedir. Bilimsel araştırmalar sonucu Afganistan halkının da tüm sosyokültürel ve sosyosiyasal dokuları ve refleksleri deşifre edilmektedir.
Gelinen noktada Afganistan gizeminin çözümü ve analizi daha uzun zaman alacaktır. Fakat 50 yılda pandoranın kutusu açılmıştır. İçeride sadece umut kalmıştır. O umut da Afganistan’ın gizemine yakışır bir asaletle uluslararası sistemde saygın yerini almasıdır.
Tarihsel siyasi ve askeri gerçekler çoğu zaman basit veya muazzam aşk öykülerinin içinde gizlidir. Bu bağlamda Afganistan'ı kadim tarihle birlikte ele aldığımızda Hindistan içleminde aşk olgusu açısından da incelemek mümkündür. "Bir coğrafyayı incelemeye aşklarından, gerçek aşk öykülerinden başlayın" der kadim antropologlar.
Taç Mahal gibi olağanüstü bir aşk destanının ışığında Afganistan, Pakistan ve Hindistan coğrafyasına bakmak epey aydınlatıcı olacaktır. "Aşk çözülmeden insan çözülmez" yargısından hareketle Afganistan ve Hindistan’da sonucu belirleyen aşktır. Taç Mahal kültürü ve gizemi, Batı kültürünün tanımadığı bilmediği bir alandır. Batı’nın insanı ve elitleri için fazla bilinir bir ilim ve sanat değildir aşk. Aşkın kimyası değiştirici, dönüştürücü ve yeniden inşaa edicidir. İnsandaki tüm aşkın nitelikleri ortaya çıkaran bir sihir saklıdır aşkın içinde. Platonik ve organik aşkların coğrafyası Asya ve Doğu’da aşk, askerliktir, diplomasidir ve herşeydir. Matruşka gibidir aşk, her el gönül ve göz değdikçe açılır, derinleşir ve büyülü bir cevher haline gelir. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi devasa aşkların ezoterik boyutları irdelenmemiş de olsa aşkların uluslararası sistemin en önemli boyutlarını oluşturduğu söylenebilir.
Osmanlı’da aşk, toplumsal, siyasal ve yönetsel sistemde önemli yer tutar. Çakır gözlü Gülsüm'ünü Çerkez kaymakam zorla alınca Efe’nin neler yaptığı meşhur "Çökertmeden çıktım da Halil’im…” türküsünde görülür. Türk İstiklâl Savaşı’nda efeleri ateşten bir dağ yapan, biriken adaletsizlikler ve çalınan, el konulan aşklardır.
Doğu kültür evreninde bir çok olgu gibi Afganistan olgusu da ancak moral değerlerin içinde algılanabilir. Afganistan’ın burka altındaki asalet abidesi kadınları bilinebilirse bir olasılık Afganistan bilinebilir. O burka altındaki asalet görüldüğü ve izlenildiği anda gerçekten bir erkek için korku yoktur. Bu açıdan da ele alınınca Afganistan gizemi daha da esrarlı hale gelir.
Diğer taraftan Taliban ve askerî stratejiler bağlamında ele alınan Afganistan’ın çok öncesinden beri uluslararası sistemin ana aktörlerini test etme ve onları zorlama gibi bir niteliği vardır. Bu nitelik de başta belirtildiği gibi istenildiği gibi çalıştırılamamaktadır. Yani istem dışı sonuçlar vermektedir. Ana aktöre bir türlü istediği sonucu bağışlamamaktadır. Hemen her türlü senaryonun test edildiği bu jeopolitik bir özelliğe sahip Afganistan üzerinden artık İslam dünyası yeniden dizayn edilebilir.
Taliban'ın stratejileri Afganistan'da olmasa bile Afganistan dışında İslamla ilgili ciddi sonuçların elde edilmesine olanak sağlayacak içeriktedir.
Eninde sonunda Afganistan’daki tüm askerî girişimler mutlaka Batı’da bir takım sonuçlara yol açacaktır. Afganistan’ın siyasal ve askerî sabit olduğu bir sistemde heykeltıraş diğer sabit olmayan değişkenleri bir şekle sokar. Buna heykeltıraş da dahildir. Heykeltıraşı da değiştiren hammaddeler, ileride yeni sanat, siyaset ve ekonomi akımlarını da yaratırlar.
İmparatorlukların siyasal ve askerî "Hac" yeri işlevine sahip olan Afganistan, ABD ve Batı jeopolitik hedeflerini kristalize edecek ve bu yeni jeopolitik konsepti, jeostratejik içeriği değiştirerek yeni bir açılıma sebep olacaktır.
Askerlik ve politikaya anlam kazandıran, enerji veren ve olağanüstü askerî, diplomatik ve politik portreler kazandıran iksir çoğu zaman aşk olmuştur. Adi ve basit aşklar değil ama gerçek aşklar.
Bu bağlamda "ana" nın neden temel eksen olduğunu belki anlamış olmalıyız.