Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Hint-Pasifik bölgesinin silahlandırılması ve yeni dünya düzeni

Eski Başkan Donald Trump “Çin başkanlık seçimlerini kaybetmem için elinden gelen her şeyi yapacaktır” demişti. Daha önce de ABD'nin çıkarlarını karşılamadığı gerekçesiyle Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması'ndan için çekilmişti.
Trump, ABD siyasi çevrelerine Çin’in ülke ekonomisini yakın zamanda tehdit edeceği korkusunu yaydı. Söz konusu korku bugün, Başkan Joe Biden yönetimi aracılığıyla Washington, Londra ve Canberra arasında imzalanan " AUKUS" anlaşmasında da kendini gösterdi. Hint-Pasifik bölgesinde, Pasifik ve Hint okyanuslarında yaşanan silahlanma savaşının; Fransa ile yapılan anlaşmanın Avustralya tarafında feshedilmesinden ve yerini ABD ve İngiltere ile yapılan başka bir anlaşmanın almasından daha gerçekçi ve büyük gerekçeleri var. Temel nedenler, Amerikan denizaltılarının nükleer olması, nükleer yakıtla çalışması ve siber açıdan Fransız denizaltılarına göre daha gelişmiş olmasından daha büyük.
ABD, Çin ve Rusya ile yaşanabilecek olası bir çatışma konusunda Avrupalılara güvenilir bir partner olarak bakmıyor. Avrupa Birliği (AB), Çin'i ABD'den sonra ikinci ticaret ortağı olarak görüyor. Birliğe liderlik eden Almanya, Ukrayna konusunda Rusya ile yaşanan ihtilafta çok ileri gidildiğini hissediyor ve Ruslarla daha fazla iş birliği çağrısında bulunuyor. Washington ise tarihsel dostluktan bağımsız olarak çıkarlarını gerçekleştirecek güçlü müttefikler istiyor. Zira uluslararası ilişkileri çıkarlar yönetir, tarih veya dostluklar değil.
Paris yönetimi, Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'ın tabiriyle "kendisini sırtından bıçaklayan" Avustralya ve ABD'nin bu tutumuna kızdı. Fransa için daha da kötüsü ise yeni ittifakın, tarihsel rakibi İngiltere'yi de kapsaması. Bu sırada Fransa, geçtiğimiz günlerde Washington'daki Fransa Büyükelçisi’nin ikametgahında, Fransız donanmasının İngiliz donanmasına karşı zaferiyle sona eren, Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nın belirleyici dönüm noktalarından olan deniz savaşının yıl dönümünü (5 Eylül 1781) kutlamaya hazırlanıyordu.
Yeni üçlü ittifakın bileşenleri ABD, İngiltere ve Avustralya; söz konusu ortaklığı kurmak için gizli toplantılar yaptılar. Ama Paris de her şeyden habersiz, aldatılan bir eş değildi ve bu konuda görüşmelerin yapıldığını biliyordu. Ancak bu gerçekleşene kadar itirazlarını veya korkularını açıklamadı. Başkan Biden, öfke fırtınasının dinmesini bekliyor. Kendisi tarafından vaat edilen şekilde bir telefon görüşmesi gerçekleşmesini bekleyen Fransız Cumhurbaşkanı ile neler olduğunu görüşmek için Fransızlara yeterince zaman vermeye çalışıyor. Ama aslında karar alındı ve görüşme de bir şeyi değiştirmeyecek. Bu nedenle tüm dünya Fransızların yanıtını bekliyor. Biden bu maddi kaybına karşılık Fransa'ya tazminat sunabilir mi? Fransızlar, sorunun finansal anlaşmayı kaybetmeleri olmadığını ve bu cömertlikte başka bir alıcı bulabileceklerini belirtiyor. Avrupa'nın en büyük iki gücü, kendisi ya da Almanya aracılığıyla bir koltuğa sahip olması gereken ittifaktan dışlanmasının onları daha fazla şok ettiğini vurguluyor. Ancak Avrupa’nın duymak istemediği ise AB'nin şu an ekonomik ve siyasi olarak en zayıf durumda olduğu ve çatışmanın tüm taraflarına, yani ABD, Çin ve Rusya'ya açık olma yaklaşımının da hiçbirini tatmin etmeyen yanlış bir politika oluşturduğudur.
Çin, yeni stratejisi "Bir Kuşak ve Bir Yol" kapsamında çeşitli planlar benimsedi. Bunların en önemlisi de Kızıldeniz ve Akdeniz üzerinden Avrupa'nın kalbine ulaşmak için Asya ülkelerine batıdan nüfuz etmek. Planlar arasında yatırım ilişkilerini güçlendirmek, büyük projesinin geçtiği ülkelere destek ve yardım sağlamak, mavi ekonomi veya deniz ve liman ekonomisi adı verilen plan kapsamında deniz limanlarını geliştirmek, idare etmek ve verimli çalışmasını sağlayacak şekilde yönetmek yer alıyor. Pekin yönetimi bunun ötesinde, gözlem ve denetleme yoluyla denizlerin emniyetini ve güvenliğini sağlamaya çabalıyor. Çin gerçekten de yükselen bir güç ve amansızca Batı’ya yönelmiş bir ejderha. Ruslara gelince; NATO ve Avrupa Birliği dışında olsalar bile Avrupa'nın bir parçası olma beklentileri var. Avrupalılar, Almanya gibi bir ülkenin bir numaralı ihracat kaynağı olan Rusya'nın önemi konusunda derinden bölünmüş durumdalar.
Fransa'nın seçenekleri neler ve AUKUS üç ülke ile mi sınırlı kalacak?
Fransa'nın önünde birkaç seçenek var. Bunlar ABD tarafıyla bu iki okyanusta kaybettiklerine eşdeğer bir rolü (tabii ki ABD’nin şartlarıyla) müzakere etmek ya da Çin ve Rusya ile ilişkilerini geliştirerek gerili artırmaya yönelmek. Bu meselede kararı sadece Fransa değil, Fransa'nın aldığı darbenin ve marjinalleştirilmesinin acısını onunla birlikte hisseden AB içinde oluşacak uzlaşı belirleyecek. Anlaşmanın imzacı 3 ülke ile mi sınırlı kalacağına gelince; pazarlar için Çin ile rekabet eden Hindistan ve ABD'nin itaatkar müttefikleri Japonya ve Güney Kore gibi bölgede anlaşmaya katılmaya aday ülkeler var. Ancak 3 ülke halihazırda bu ittifakı genişletmenin yararlarını inceleme aşamasındalar.
ABD’nin Uzak Doğu'daki çıkarlarını tetkik etmek için Ortadoğu'dan, özellikle de Afganistan ve Irak'tan çekilmeye karar vermesinden sonra uluslararası sistem yeniden şekilleniyor. Çin'in karşısındaki sularda Washington liderliğinde bir nükleer gücün varlığı, Pekin'in hesaba katmadığı bir husus. Zira silahlanma, olası bir askeri çatışma anlamına geliyor. Ancak kesin olan şey, bugün Çin’in gücünün ekonomik merkezli olduğudur. Dolayısıyla Batı'ya yönelik tehdidi de ekonomiktir. ABD'nin Avrupa'da yaptığı şey ise şu mesajı vermektir: Çin'in ilerlemesini engelleme konusunda yanımda değilsen, karşımdasın demektir.