İstemi Yılmaz
TT

BAE-Türkiye: Düşmanlığın sonu

Türkiye haftaya, artan enflasyon, dizginlenemeyen dolar kuru ve sisteme balans ayarı tartışmalarının kıyısında kalan bir gelişmeyle başladı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) de facto bir numarası ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed El Nahyan’ın gelecek hafta Türkiye’yi ziyaret edeceği öğrenildi. Gerçekleşmesi durumunda söz konusu ziyaret, yaklaşık on sene sonra bir ilk olacak. Veliaht Prens El Nahyan ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın el sıkışması, düşmanlığın sonu olarak tarihe geçecek.
Görüşmeyi hayati kılan tarafların yıllardır içerisinde bulunduğu rekabet. Arap Baharından bu yana iki ülke farklı kutupları temsil ediyor. Türkiye bölgede Mısır, Libya, Suriye, Tunus’ta yanan “devrim” ateşi sonrası yükselen Müslüman Kardeşlere “hamilik” yaparak etki alanı oluşturmaya çalıştı. Buna karşılık BAE, saltanata tehdit olarak gördüğü örgütün ülkedeki ve Ortadoğu’daki uzantılarına savaş açmayı tercih etti. Müslüman Kardeşler temelinde baş gösteren yerel çatışmalar kısa sürede Yemen ve Libya başta olmak üzere bölgesel savaşlara evrildi.
Müslüman Kardeşleri dış politikasının merkezine yerleştiren Türkiye ile örgütü hasmı kabul eden BAE arasındaki ilişkiler, geride kalan on yıl süresince kopma noktasına geldi. Abu Dabi-Ankara hattındaki düşmanlık öyle bir noktaya geldi ki Türkiye’de iktidara yakın medya organları 15 Temmuz kanlı darbe girişiminde dahi Veliaht Prensin parmağının olduğunu ileri sürdü. Sonunda iki ülke bölgesel rekabet denilince akla gelen aktörlere dönüştü. Ankara Libya’da Trablus hükümetini desteklerken, Abu Dabi yönetimi General Halife Hafter’i silahlandırdı. BAE’nin başını çektiği Körfez ülkeleri Katar’a ambargo uygularken Türk uçakları Doha’ya malzeme taşıyordu. BAE Şam’daki büyükelçiliğini yeniden açarak Esed’i tanıyan ilk Arap ülkeleri arasında yer alırken Türkiye Suriye’nin kuzeyinde muhaliflerden düzenli ordu kuruyordu. Elbette bu liste daha da uzatılabilir.
Peki ama ne değişti de Ortadoğu’da farklı kampları temsil eden taraflar bir anda normalleşme adımları atmaya karar verdi?
Her şeyden evvel BAE’nin bölgedeki etki alanını genişletmesine onay veren aktör, yani ABD’nin Cumhuriyetçi Başkanı Donald Trump sahneden çekildi. Joe Biden’ın Beyaz Saray’a gelerek uluslararası ilişkilerde “otokrat-demokrat” ayrımı yapması üzerine İran karşıtı Arap cephesinde derin bir yara açıldı. Trump’ın dostları, BAE ve Suudi Arabistan ikinci plana geriledi. Türkiye ise artık bir “NATO müttefiki” olarak bile tanımlanmıyor. Dahası, Biden’ın askerlerini Afganistan’dan çekme kararı da ortakları açısından pek de güvenilir olmadığı sinyali veriyor. Hal böyle olunca Ortadoğu’nun büyük oyuncuları “Amerikan dengesizliği” karşısında çareyi birbirlerine sarılmakta bulmuş gibi görünüyor.
Taraflar açısından kuvvetli bir ittifak kurmanın yolu ise ekonomiden geçiyor. Veliaht Prens El Nahyan-Cumhurbaşkanı Erdoğan zirvesinde esas olarak BAE yatırımları masada yer alacak. Rüştünü Dağlık Karabağ, Libya ve Suriye gibi savaş sahalarında ispatlayan Türk SİHA’ları Abu Dabi’nin radarında. Trendyol ve Getir gibi yükselen Türk şirketlerine yatırım yapan BAE’nin medyadan sağlığa ve teknolojiye değin en az 10 milyar dolarlık yatırım yapacağı ifade ediliyor. Ancak ekonomi merkezli ilerleyecek müzakerelerde, liderlerin hoşuna gidecek takasların yapılması da şaşırtıcı olmayacaktır.
Açıkçası BAE ile Türkiye arasında gerginlik on yılda tırmandı fakat bir anda söndü. BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnun’un Ankara ziyaretiyle başlayan normalleşmede son perdedeyiz. Şimdi artık konuşulanları imzaya dökme vakti. İki ülke güçlü ve dış etkiden uzak bir Ortadoğu kurmak adına birbirine muhtaç. Fakat ne kadar kalıcı ilişkiler tesis edileceğini zaman gösterecek.