Hamad Macid
TT

Şii milislerin hakimiyeti

Meslektaşım Dr. Saad bin Tufle el-Acmi, 19/11/2021 tarihinde, Independent Arabia’da yayınlanan önemli bir makale kaleme aldı. Dr. Acmi, söz konusu makalesinde Şii milislerin, Hizbullah'ın ve Arap dünyasında yayınlanan gizli ve kamuya açık kopyalarının, Arap ve İslam dünyasındaki Şiilerin kaçırılması tehlikesini, bu terörist milislerin askeri ve siyasi silahlarıyla uyguladıkları havuç ve sopa yöntemi, hatta Şiilere karşı devlet baskısını ayrıntılarıyla anlattı.
Ben bizzat kendim Londra'da Humeynizm'den gelen açık güdülerle bu hareket terörizm deneyimine tanık oldum. Bu kez gözdağı ve tehdit, 1990’lı yıllarda direnen ve çok acı çeken öncülerden, parlak bir Şii entelektüel şahsiyet olan Dr. Ahmed el-Katib'e kadar uzandı. Humeyni edebiyatındaki çalkantılı ve inatçı fikirleri düzeltmeye çalışan Katib, tanınmış bir Iraklı bilim adamı, Şii ilim havzaları mezunu ve İran devriminin eski destekçilerinden ve 1980’lerde Arap ülkelerinde onun hareket ideolojisinin destekçilerinden biri.  Onunla 1990’lı yılların ortalarında İngiltere’de tanıştığımda, onu ve İslam dünyasında iki etkili mezhep arasında köprüler kurmak ve hala gerginliğe neden olan, iki mezhep arasındaki çatışma alevlerini tutuşturan gerginliği gidermek için gelecekteki bir proje olan tarafsız bilimsel araştırmaya dayalı cesur önerilerini gözlemlediğimi hatırlıyorum.
Ahmed el-Kâtib'in uzun Londra toplantılarımızda bana, bazı Şii alim ve aydınların onun önermelerinin ve revizyonlarının çoğunda onunla aynı fikirde olduklarını fakat bunun siyasi, sosyal, yasal ve mali caydırıcı unsurlar olduğu için özel ve kapalı odalarda olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Hatta 1990’ların ortalarında, Körfez'den kendisiyle aynı fikirde olan bazı Şii aydınların olduğundan, bir gün düşüncelerini dile getirebileceklerinden bahsetmişti. Sezgisi doğru çıktı. Ayrıca, Dr. Ahmed el-Katib'in doksanların ortalarında, bazı Arap (Basra) Körfezi ülkeleri de dahil olmak üzere çeşitli Arap ülkelerinden bir grup Şii seçkinle birlikte, yolun düzeltilmesi ve bir özellikle ‘velayet-i fakih’ ve benzeri birçok inancın gözden geçirilmesi çağrısında bulunan bir açıklama yayınladığını hatırlıyorum.
Açıklamada, “İslam mezheplerinden ve diğer dinlerden kardeşlerimizle sevgi ve hoşgörü değerlerinin yayılmasına ve somutlaşmasına gerçek bir engel olarak gördüğümüz birçok dini inanç ve hükmü reddeden bir kanaate ulaştık” ifadelerine yer verildi. Açıklamadaki en önemli şeylerden biri, Şii mirasında Hulefa-i Raşidin’e (Raşid Halifeler) iftira atılmasının ve onlara yönelik tüm karalama ifadelerinin reddedildiğinin vurgulanmasıydı. Bu özel maddeyi takdir etmemiz, sadece bu saygıdeğer sahabeler için bir zafer değil, aynı zamanda bu hareketin iki grup arasındaki düşmanlığı körüklemesidir.