Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

İran'da kedi ve köpeklere karşı ‘cihat’

“Çocuk sahibi olmamızı engelleyen şey köpekler değil, ekonomik koşullar.” Bu sözlerin sahibi Tahran'da Iskandar Caddesi'ndeki evcil hayvan ve evcil hayvanlar için gerekli malzemelerin satıldığı dükkanın sahibi Muhsin’in eşi genç Mina’ya ait.
İran parlamentosundaki onlarca milletvekili, İranlılar için tehlike oluşturduğu gerekçesiyle evcil hayvan ticaretini ve evde evcil hayvan bakılmasını yasaklayan bir yasayı geçirmek için canla başla çalıştı. Şimdi İran halkının bütün sorunları çözüldü (!).
İranlılar bu yasa ile dalga geçtiler. “Kedim tehlikeli değil” ifadesi Mustafa adlı genç bir delikanlının ve onun gibi yüz binlerce İranlının öfkesinin bir yansımasıydı.
Genç hanımefendi Mina’ya dönersek, uluslararası haber ajanslarında geçtiği gibi kendisi köpeğinden ayrılmayacağını söyledi. Herkese bu zihniyettekilerle aralarındaki olağan geçmişi hatırlatarak “Daha önce de çanak antenleri yasaklamışlardı ancak insanlar onları kullanmaya devam etti” dedi.
Yeni bir şeye şüpheyle yaklaşılması ilk başta anlaşılabilir olabilir. Fakat aklı başında bir kimse zamanla kuşkucu vehimlerinden kurtulur. Ancak yeni bir şeyi reddetmeyi dini bir kabuk ile sarmak tehlikelidir. Çünkü bu kabuğun zamanla çıkarılması zorlaşır. Öyle ki, bu kabuk sertleşir ve kırılması zor bir noktaya ulaşır. Böylece artık kabuğun kendisi asıl mesele haline gelir!
Örnekler çok. Arap bölgesinde birçok tüccar, halk, şeyh ve bazı hükümdarlar tarafından köleliğin kaldırılmasına karşı çıkılması da bu örneklerden biridir. Araştırmacı Hişam el-Avadi ‘Kölelerin Tarihi’ adlı ilginç kitabında yürek parçalayan olaylardan bahsediyor. Bu konuda verdiği ilginç örneklerden biri de İran Şahı’nın, Afrika ve Asya'dan fakir insanların kaçırılmasının sebebinin onlara dini öğretmek olduğu şeklindeki tuhaf argümanını öne sürerek, İngilizlerin köle ticaretinin yasaklanmasının gerektiği yönündeki taleplerini reddetmesiydi. Kitaba göre Şah, İran metoduna göre din öğretilmesi şeklindeki bu ‘güzel’ şeyin yapılmasının engellenmesinin affedilemez bir günah olduğunu söylüyor. İngiliz delegesi, bölge liderlerinin köleleri özgürleştirme çabaları hakkında kendisine bilgi verdiğinde ise delegeye “Biz Şiileri temsil ediyoruz. Onların adımlarını takip etmeyeceğiz” şeklinde cevap vererek onları İslamı temsil etme özelliğinden yoksun bırakıyor (sayfa 214).
‘Yüce’ Osmanlı Devleti’nde matbaa yasaktı ve ancak bir süre sonra kullanılmasına izin verildi. Bu arada en-Nebhânî ve Şeyh Ragıb gibi Osmanlı İmparatorluğu şeyhleri, köleliğin kaldırılmasına karşı çıkan en önde gelen kişiler arasındaydılar. Arap dünyasında kız çocuklarının okula gitmesini yasaklayanları sonra erkeklere ve ardından kız çocuklarına normal okulların açılmasına savaş açanları gördük. Örneğin Suudi Arabistan'daki dinamik İslamcıların 'tamamen idari' bir karara karşı nasıl savaştıklarını hepimiz hatırlıyoruz. Onlar kızların eğitimini Eğitim Bakanlığı'na (önceden adı Maarif Bakanlığı daha sonradan adı Terbiye ve Eğitim Bakanlığı oldu) dahil ettiler. Dünyayı inşa ettiler ancak bu karar yüzünden içinde oturmadılar. ‘El-Kaide’ Müftüsü (Abdullah er-Raşud) Usame bin Ladin'in milislerine katılmadan önce o dönemde protestoları kızıştıran en önde gelen isimler arasındaydı.
Tekrar söylüyorum, bir süreliğine yeni bir şeyden korkmak ayıp değil. Bu karşı konulamaz içgüdüsel bir davranış olabilir. Ancak Suudi Arabistan’da kadınların araba kullanmasının çocuk doğurma güçlerini etkileyeceğinin söylenmesi gibi bu muhalifliği batıl bir söyleme dönüştürmek, tıpkı İran'daki evcil hayvanlarla mücadele yasası gibi önüne geçilmesi ve tarihteki tuhaflıklar ‘vitrinine’ kaldırılması gereken bir davranış biçimidir.