Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Bu İran için bir zafer mi?

İran ile Batı arasında yaklaşık bir yıllık müzakerelerden ve beş yıllık yaptırımlardan sonra Kapsamlı Ortak Eylem Planı'na (KOEP) geri dönüldüğünün duyurulmasının eşiğindeyiz. Bu ilana, Tahran'ın kendisini kazanan taraf olarak sunacağı geniş çaplı bir ‘propagandanın’ eşlik edeceğini düşünüyorum.
Tabi ki İran, ABD’nin ek koşullarından taviz verdiği dar bir çerçeve içerisinde kazanan taraf. ABD ek koşullarından vazgeçse de İran’ın anlaşmanın yıllarca dondurulması ve ekonomik yaptırımlar yüzünden kendisine tazminat ödenmesi gibi taleplerinin tamamını karşılamadı. Unutmayalım ki Tahran, inatçılığı ve imajına gösterdiği önemden ötürü gelirinin dörtte üçünden fazlasını yiyip bitiren yıllarca süren yaptırımlar sırasında, ihraç etmesi ve tahsil etmesi gereken parasını kaybetti. Zira İran Cumhurbaşkanı’nın Eski Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri “Gelirimiz 100 milyar dolardan 8 milyar dolara düştü” diyor.
İran, dünyanın uzun vadede onunla uğraşma tasası olmasa aslında gaz ve petrolde büyük bir güç. Teyit edilmiş gaz rezervlerine sahip olması İran’ı dünyada ikinci sıraya oturtuyor. Katar'dan iki kat ve ABD'den üç kat daha fazla gaz rezervine sahip. Petrol rezervlerinde Venezuela ve Suudi Arabistan’dan sonra üçüncü sırada geliyor. Rejimin 40 yıl önce iktidara gelmesinden sonra bu büyük servetten oldukça az yararlanıldı.
Bu, İran'ın sorununun her zaman ülkenin gelirinin çoğunu askeri ve nüfuzunu yayma projelerine harcaması dışında, terk edilmesine sebep olan siyasi sisteminde olduğunu gösteriyor. Dünya ülkelerinin çoğu, ekonomik kapasitelerini geliştirmek için canla başla çalışırken İran gibi bir ülkenin, uluslararası ilişkilerin kurallarına saygı duymaktan ve iç kalkınmaya yönelmekten başka hiçbir şey gerektirmeyen masalsı bir servet üzerinde uyuduğunu görüyoruz.
Tahran'da karar mercilerinin güdülerini ve gerekçelerini anlamak, yaptırımlar kaldırıldıktan sonra Tahran'ın izleyeceği yolu tahmin etmemize yardımcı oluyor. İran’ın dünyadaki özellikle de destekçileri arasındaki imajı kendisi için krizlerini sonlandırmaktan daha önemli. Bu yüzden anlaşmayı takip eden süreçte Tahran'dan insanları savaşı kazandığına ikna etmeye çalıştığı bir propaganda mesajları akınına şahit olacağız. Şişeden çıktıktan sonra bölgesel olarak gövde gösterisi yapmayı deneyebilir. Muhtemelen Irak, İran’ın güvenlik servislerinin ve yerel milisler arasındaki vekillerinin yardımıyla, anlaşmadan sonra ezilecek ilk kurban olacak. İran, otoritesini dayatmaya başladı. Zira Hoşyar Zebari'nin cumhurbaşkanlığı adaylığının Irak Federal Yüksek Mahkemesi aracılığıyla engellenmesi ve son seçimlerde kaybettiği Irak parlamentosunu Lübnan’da yaptığı gibi ‘üçte bir bloke edici azınlık’ denilen bir sistem oluşturarak kontrol altına alma çabası gibi gelişmelere şahit oluyoruz. Bir siyasi grubun hükümetteki bakanlık portföyünün üçte birini alması. ç.n.) İran, Kürt oluşumuyla birlikte petrol gelirleri savaşının arkasında duruyor. Ordularını hareket ettirmeden Bağdat'ı kuşatmak istiyor. Anlaşmanın sonucu ve beklenen imza ile de yakında başarılı olabilir. Bununla birlikte şunu da söylemek gerekir ki, Irak bugün kolay lokma olabilir ancak büyük ihtimalle İran rejimi için zehirli bir lokma olacak.
KOEP'nin yeniden imzalanması İran rejimine kapıları yeniden açacak. Tankerleri saklanmak, aracılara rüşvet vermek ve fiyatlarda büyük indirimler yapmak zorunda olmadan denizlere açılacak. Bu da şu demek oluyor ki, İran rejimi, açlık ve baskı döneminde bile durdurmadığı bölgesel çatışmalar için desteğini artırmasını kolaylaştıracak bir kaynak fazlasına sahip olacak.
Rejimi tasvir etme ve dünyaya pazarlama konusunda abartı ve yalan içeren İran propagandasının sesi yükselecektir. İran şu anki raundu kazanmış olsa bile, artık Arap bölgesi ve dışında geniş bir izleyici kitlesine sahip değil. Bir sonraki konumuz bu olacak.