Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Üç güçle dans

Moskova'da Burger King fast-food lokanta zinciri de dahil olmak üzere birkaç firma dışında ABD’ye ait ticari tabelaların ışıkları söndürüldü. 847 şubesi ile McDonald’s ve Apple, Boeing uçakları, Adidas ayakkabıları, Marriott otelleri ve Citibank gibi büyük şirketler kepenklerini indirdi. Siyasi hava benzeri görülmemiş bir gerilim noktasına ulaştı. Nitekim Rus ve ABD tarafları için çatışma, doğrudan silahlı çarpışma olmadan tüm araçların kullanıldığı varoluşsal bir mücadele.
İran, onlarca yıllık uluslararası boykot ve izolasyondan sonra kafesten çıkmak üzere. Rusya bir izolasyon ve Batı tarafından gelen daha sert ekonomik yaptırımlar dönemine başlıyor. ABD-Çin anlaşmazlığı devam ediyor.
Bu gerilim havasında dünya, jeopolitik çatışmalarda ve ittifaklar kurmada petrol kaynakları ve koridorlarının önemini yeniden fark ediyor. Geçen yılın sonunda, petrol ve ürünlerine karşı atılan çevreci sloganlar ve çağrılar küresel sahneye hâkim oldu ve bunların kullanımının azaltılması talep edildi. Bugün, yapılan çağrılar daha fazla petrol pompalanmasını istiyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, daha önce dünyanın tanık olduğu değişimler, rol ve gelirlerdeki düşüşle ilgili söylenenler çerçevesinde Suudi Arabistan’ın ve petrolün geleceğinden bahsetmişti. Veliaht Prens, ülkeler diğer ilave kaynaklarını artırırken, petrolün bu yüzyılın ortasına kadar dünya için bir zorunluluk olmaya devam edeceğini söylemişti. Petrol şoku, Ukrayna savaşının ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemisi nedeniyle yaklaşık iki yıllık bir aradan sonra tüketici pazarlarının tam kapasite ile çalışmaya dönmesinin bir sonucudur.
Aşağı yukarı bugün dünyada geçen yüzyılda olduğundan daha önemli yeni seçenekler yok. Hala enerji kaynakları önem arz ediyor. Su koridorları denizcilik hatlarında hayati öneme sahip. Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) gibi savaş kurumlarının yanı sıra büyük ülkelerin hesaplarındaki jeopolitik dengeler devam ediyor.
Gerçek şu ki, petrol çatışmalardan dışlanmış değil. Devam eden Çin-ABD anlaşmazlığı ve bizi ve dünyayı yeni bir aşamaya götüren Ukrayna'daki Rus-Batı savaşı ile petrolün de önemi artacaktır. Son dönemdeki gelişmeler, önemli bir petrol bölgesinin çatışmalardan nasıl uzak durabileceği ve kendisine çatışmalardan korunacağı bir gölge bulabileceği hususunda düşünmeyi gerektiriyor. Sorun, karmaşık ve yönetilmesi zor bir süreç. Zira başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin ihracatının çoğu Çin ve Hindistan'a giderken, Avrupa ve ABD ile ilişkiler güçlü bir şekilde sürdürülüyor. Ayrıca petrol piyasasının dengelenmesi, Körfez ülkeleri ile ABD ve Avrupa ile tehlikeli bir çatışma içerisinde olan Rusya'nın iş birliği yapmasını gerektiriyor. Siyasi hamle için fazla yer yok. İhtiyacımız ABD, Çin ve Rusya ile güçlü bir ilişkimiz olmasını gerektiriyor.
Biz, İran ile anlaşamazken ve ona güven duymazken, İranlıların bir petrol üreticisi ve Batı ile arasını düzeltmesi halinde ticari bir ortak sıfatıyla sahaya bir oyuncu olarak girmesi ile mesele daha da karmaşıklaşıyor. Büyük ülkelerin siyasi işlerde bir araç olarak petrole ihtiyaç duymaları Orta Doğu bölgesini tartışmaların içine sürükleyecektir. Bugün içinde bulunduğumuz dönemi 1947-1991 Soğuk Savaş dönemi ile kıyaslamak doğru değil. Aradaki fark şu ki, ortak çıkarlarımızdan dolayı biz o zamanlar Batı kampındaydık. Çünkü Batı, petrolün en büyük ithalatçısı ve nakil koridorlarının koruyucusuydu. Bugün durum farklı. Çin en büyük ithalatçı ve petrol için savaşmak istemiyor, bu da bölgesel savaşların risklerini ve olanaklarını artırıyor. Bu yüzden hepsi ortağımız olan üç büyük kavgalı güçle makul bir ilişki sürdürmek bölgenin çıkarınadır. Tabi bu, Ukrayna'da gördüğümüz gibi özellikle çatışma seviyesi yükseldiğinde, yerine getirmesi kolay olmayan bir arzu.
Bölgemiz dışındaki dünyada olup bitenler üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olduğumuzun farkındayız. Çözüm nedir? Taraf seçmek mi? Yoksa birinden vazgeçmek mi? Bu zor bir karar ve bunun hakkında konuşmak için erken olabilir. Büyük güçlerin en nihayetinde güçlerinin sınırlarını ve kendilerine elleriyle getirdikleri tehlikeleri bildiklerini ve krizi sürdürmenin hem kendilerinin hem de dünyanın çıkarına olmadığının farkında olduklarını biliyoruz. Umarım iş işten geçmeden bu kanaate varırlar.