Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Yalnızca öldürülmek için yaratıldılar!

Yemen’i anlatan bu başlık, Yemenli şair Abdullah Al-Baradouni'nin şiirinden bir mısradır. Yedi yıldır devam eden çatışma, on sekiz yıldır süren hararetli ortam ve belki de bu süre çeyrek asra kadar uzayabilir! İlk Husi isyanı 2004 yılında Saada'da gerçekleşti ve isyancı lider Hüseyin el-Husi'nin ölümü ile sona erdi. O zamandan bu yana çatışma bir dizi savaşı beraberinde getirdi, Yemen halkının çoğunluğu üzerindeki etkileri değişiklik gösterdi. Temmuz 2014'te Amran’ın düşmesi ve ardından başkent Sana'nın 21 Aralık 2014'te Husilerin eline geçmesiyle birlikte ülke topraklarının bir kısmı zorla ele geçirildi ve farklı bir yola girildi.
Dünya Gıda Programı'nın (WFP) Ağustos 2020'de yayınladığı raporda, Yemen’deki 30 milyon nüfusun yaklaşık 20 milyonunun açlıkla karşı karşıya olduğu kaydedildi. Yine rapora göre, 25 milyon kişi acil insani yardıma çok ihtiyaç duyuyor ve savaş, halkın çoğunu yoksulluk sınırına sürüklüyor. Bu nedenle Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) kurtarılması gereken vatanları hakkında Yemenliler arasında istişare yapılması çağrısında bulundu. Suudi Arabistan liderliğindeki Arap koalisyonu da bu bozulmaya bir dur demek için -yardımları ulaştırmaktaki zorluklara rağmen- harekete geçti ve çokça çaba sarf etti.
Böyle kasvetli bir ortamda, bu ekonomik seviyedeki bir halk nasıl olur da uzun menzilli füzeler ve insansız hava araçları yapar? Aslında burada bir sır yok, mesele oldukça açık. Sadece başını kuma gömmek isteyenler ve gözlerine kalın bir ideoloji perdesi çekenler bundan bigâne kalır.
Yemen'deki denklemin bileşenlerinden biri dışarıya bel bağlıyor, onu finanse edenlerin amacını gerçekleştirmek için ülkeye hükümran olmak istiyor ve buna ulaşmak için İran rejimi tarafından desteklenen mezhepçi ideolojiyi kullanıyor. İran’ın ise burada kendi çıkarları var ve halkın canı pahasına bu çıkarlarını elde etmek için uğraşıyor. Yemenlilerin genel durumundaki bu kötüye gidiş, Husileri, Yemen'in çıkarlarını dış güçlerin isteklerinin üzerinde tutmaya sevk etmedi. Bu halk, yoksulluğun ve cehaletin kılıcı altında Orta Çağ'a doğru sürükleniyor. Bu haliyle İmamet yönetimine çok da uzak değiller. İlk İmamet yönetimi Yemenlileri cahil bırakma ve zihinlerini çeşitli hurafelerle doldurma politikası güdüyordu. Şimdi de Husiler 1962 devriminin ardından, yolu büyük zorluklarla açılan eğitim sürecini kesintiye uğratarak kaseti başa sarıyor. Husilerin kontrolündeki bölgelerde öğretmenlerin maaşları verilmiyor, eğitim müfredatları bozuluyor ve okullar insanların silahlandırıldığı alanlara dönüştürülüyor.
1980’li yıllarda Sana Üniversitesi'ne yaptığım ziyareti hatırlıyorum. Üniversite merdiveninde iki kız hüngür hüngür ağlıyordu. Sorduğumda, lisede yüzde 98'lik bir başarı elde ettiklerini ama tıp fakültesinde giremediklerini söylediler. Birine yanaşarak neden tıp fakültesinde ısrar ettiğini sordum. Gözyaşları arasından şöyle cevap verdi: Köyümün halkına hizmet etmek istiyorum!
Husiler, Sana’yı ele geçirdiklerinden bu yana kontrolleri altındaki şehirlerde kendilerine muhalif ya da düşman olarak gördükleri kimselerin mal ve mülklerine el koydular. Kendilerince bunun için fetva çıkaran grup, bu mal ve mülkleri ‘savaş ganimeti’ olarak görüyordu.
İnsani yardım kuruluşları, insani yardım için orada bulunmalarına rağmen Husilerin kontrolü altındaki bölgelerden ayrılmaya başladı. Bazıları, Aden'e ve Husi etkisinden uzak bölgelere gitti. Diğerleri, çalışanlarının maruz kaldığı hapis ve hatta tasfiyeye varan zorbalık nedeniyle ülkeyi tamamen terk etti. Kadın hakları söz konusu olduğunda Husiler, gerek giyim kuşam gerekse de davranış ve iş konusunda kendi inandıkları şeyi kadınlara empoze ediyorlar ve hatta tutuklanan bir kadını onu soruşturan kişiyle evlenmeye zorluyorlar ve buna da “zorunlu evlilik” diyorlar! Taliban'ın Afganistan'daki kadınlara yönelik muamelelerinden daha fazlasına bugün Husilerin otoritesi altındaki Yemen’de tanık oluyoruz. Yemen halkının tarih boyunca medar-ı iftiharı olan kültür ve sanata gelince, artık geçmişte kaldı!
Pek çok kimse için gizli olan gerçek şu ki, Husilerin kontrolünde olan bölgelerde vatandaşların büyük çoğunluğu hala bu grubun meşruiyetini veya ideolojisini tanımıyor ve onları ret çemberi gün geçtikçe genişliyor. Vatandaşlara yönelik yürütülen demir yumruk siyasetine ve yöneltilen silahlara rağmen yakında bir patlama olabilir.
Ukrayna savaşından bu yana ekonomik durum daha da kötüleşti. Husiler bundan istifade ederek mevcut krizi katlayacak bir kriz daha çıkardılar. Buğday, petrol türevleri ve insanların ihtiyaç duyduğu diğer şeylerin fiyatları yaklaşık iki katına çıktı. Geçen hafta 20 litre benzinin fiyatı 60 dolara (yerel para birimiyle) ulaştı. Yemen dahil, dünyanın tüm ülkelerinde Ukrayna savaşı ses getirdi. Suudi petrol tesislerine bir saldırı düzenlendi. Tahran, Suudi Arabistan'ın pompalamayı kesmesiyle kıtlığın artacağı ve Batı’nın onun petrolünden istifade etmek için harekete geçeceği zamanın geldiğini, bundan istifade edeceğini düşündü. Bir çok yerde olduğu gibi arzu ettiğine kavuşmak için vekil ajanlarını kullandı. Yemen halkının ise, hala bir devesi bile yok!
Washington ve Moskova, Suudi Arabistan'a yönelik son Husi saldırısını kınadı. Büyüklerin her biri kendi çıkarı açısından buradaki savaşa yüzünü döndü ve Husileri terörist diye nitelendirdi. Ancak gereken bundan daha fazlasıdır ki, o da Husilerin gerçekte ne olduğuna dair vizyondur. Husiler, hegemonya peşinden koşan bölgesel bir gücün kolu, Orta Çağ projesinin müjdecisidir. Eğer buna ciddi bir şekilde karşılık verilmezse bu kol, bölgede barışı tehdit eden kaosu canlı tutmaya devam edecektir.
Riyad'daki Yemenli grup tarafından benimsenmesi beklenen ve önerilen proje, Yemen'in tüm vatandaşları için güvenli bir ülkeye ve bir sivil ulusal devlete doğru ilerlemesi ve Baradouni'nin “Yalnızca öldürülmek için yaratıldılar!” yönündeki karamsar ifadesini tersine çevirmesidir.
Son olarak, bugün Ramazan’ın ilk günü. Bu vesileyle Yemen'deki halkımızın barış ve bağımsızlığa kavuşmasını diliyoruz.