Ömer Önhon
TT

Ukrayna'da ateşkes bir başlangıç

Rusya ve Ukrayna heyetleri dördüncü tur görüşmelerini 29 Mart'ta İstanbul'daki Dolmabahçe Sarayı'nda gerçekleştirdiler. Boğazın kıyısında 4 saatlik görüşmenin sonunda her iki taraf da bir miktar ilerleme kaydedildiğini ve bundan sonrası için devlet başkanlarından talimat alınması gerektiğini kaydetti.
Konu hakkında bilgi sahibi kaynaklar, müzakere sürecinde Rus tarafının bir metin sunduğunu ve Ukraynalıların bunu reddettiği, daha sonra Ukrayna tarafının, Rus tarafının şu anda değerlendirmekte olduğu kendi metnini sunduğu bilgisini verdi.
O zamandan beri, bir atılım ve ateşkes umutları arttı. Aslında, kişisel olarak çok temkinli bir iyimserlik hissediyorum.
Şimdi, normal müzakere süreci nasıl işleyecek?
Genellikle uzmanların bir araya gelmesinden veya teknik düzeydeki toplantılardan sonra ve durumun yeterince olgunlaştığını gördüklerinde dışişleri bakanları toplanır. Son olarak da liderler anlaşmayı onaylarlar. Bu basit gibi görünebilir ama sahada durum pek de öyle değildir.
Uluslararası konferanslarda, müzakereciler prensipte anlaşabilirler, ancak yine de talimat almaya gereksinim duyarlar. İki taraf anlaştıklarını düşünebilir, ancak kısa bir sürede alınan siyasi talimatlarla, aslında prensipte üzerinde anlaşmaya varılanlara ilişkin yorumlarının tamamen farklı olduğu açığa çıkar. Dolayısıyla, müzakerelerin altın kuralı, her şey üzerinde anlaşmaya varılmadığı sürece hiçbir şey üzerinde anlaşmaya varılmamış demektir.
Bu arada en önemli konu sahadaki gelişmelerdir. İstanbul'daki görüşmeden bu yana yaşananlar şunlar; savaş devam ediyor, ancak nispeten küçük bir ölçekte. Rusların, özellikle Kiev çevresindeki belirli bölgelerden çekildikleri (veya Ukraynalıların kontrolü yeniden ele geçirdikleri) dikkat çekiyor. Çatışmalar şu anda daha çok ülkenin doğu ve güney kesimlerinde yoğunlaşıyor ve Mariupol'dan bazı sivil tahliyeleri yapılıyor.
Rusya kendi adına, Donbass bölgesini neredeyse Kırım'a bağlamayı başardı. Şimdi, Azak Denizi'ni Rusya'nın bir iç denizine çevirerek, sorunun merkezindeki bölgeler arasında karasal bir bağlantı sağladı. Rusya ayrıca Odessa'yı da hedef alıyor ve öyle görünüyor ki Ukrayna'nın Karadeniz ile bağını kesmeye, denize kıyısı olmayan karasal bir devlet haline getirmeye çalışıyor. Durum belki bu. Belki de Rusya ek bir pazarlık kartı kazanmaya çalışıyor.
Şimdi, müzakerelerin içeriği nedir diye soracak olursak; artık herkesin biraz aşina olduğu sorunları ‘askeri güvenlik sorunlar’ ile ‘siyasi sorunlar’ olarak sınıflandırabiliriz. Bazıları ile başa çıkmak, daha karmaşık görünen diğerlerine nazaran daha kolay.
Rusya'nın tutumu, Ukrayna'nın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyesi olmaması fikri etrafında dönüyor. Ukrayna’nın tarafsız bir statüye sahip olması ve nükleer bir güç olmaması talebinde ısrar ediyor. Moskova ayrıca Ukrayna topraklarında yabancı güçlerin veya silah sistemlerinin konuşlandırılmasını da reddediyor.
Rusya'nın talepleri gerçekleşmesi imkansız talepler olmasa da, Ukrayna kendi adına, garantör olarak birçok ülke tarafından denetlenecek uluslararası güvenceler talep ediyor ve uygulanmayan 1994 Budapeşte Memorandumu’na (Muhtırası) atıfta bulunuyor. O zaman Ukrayna, ABD, İngiltere ve Rusya'nın toprak bütünlüğü ve egemenliğine ilişkin garantileri karşılığında (kendi topraklarında nükleer silahlara sahip olma hakkına dair tüm iddialarından vazgeçme ve nükleer silah sahibi olmayan bir devlet haline gelme anlamına gelen) Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'na katılmıştı. Devam eden savaş, Budapeşte Memorandumu'nun başarısızlığının kanıtıdır.
Tarafsızlık konusuna gelince, buradaki en ünlü örnek, tarafsızlık statüsü kendisi ile Sovyetler Birliği, ABD, Birleşik Krallık ve Fransa arasında15 Mayıs 1955’te varılan anlaşmaya dayanan Avusturya'dır. Bu anlaşma, Avusturya'nın sahip olabileceği ve geliştirebileceği her türlü askeri teçhizata kısıtlamalar getirmektedir.
İleriki zamanlarda, Avusturya parlamentosu ülkenin kalıcı tarafsızlığını ilan eden bir yasayı kabul etti ve herhangi bir askeri ittifaka katılmamayı veya Avusturya topraklarında yabancı konuşlandırmalara izin vermemeyi taahhüt etti. Bu yasa anayasanın bir parçası oldu.
Avusturya modeli mevcut statükoya uygulanırsa, Ukrayna NATO'ya katılmayabilir, ancak Avrupa Birliği'ne üye olabilir. Aslında Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy de, bu trajediden mümkün olduğunca çok fayda sağlamayı ciddi olarak düşünüyor gibi görünüyor ve bu bağlamda, Ukrayna'nın AB’ye girişi için elverişli koşullardan bahsetti. Ukrayna'ya hızlı bir süreçle AB üyeliğinin verilmesi pek olası olmasa da, kendisine bir tür teselli sağlanabilir ya da gönlü alınabilir.
Bölgelerle (Kırım ve Donbass) ilgili soruna gelince, en kompleks sorun olmaya devam ediyor. Burada, Rusya'nın 2014 yılında Kırım'ı ilhakının yasa dışı olduğunu ve hiçbir devlet tarafından tanınmadığını belirtmek gerekir. Benzer şekilde, Luhansk ve Donetsk’in bağımsızlık deklarasyonları da sadece Rusya ve Suriye'de Esed rejimi tarafından tanındı. Rusya'nın en büyük hedefi ise uluslararası toplumun bu toprakları Rusya'nın bir parçası olarak kabul etmesidir.
Evrensel ilkeler ve uluslararası sistem açısından, bağımsız ve egemen bir devletin toprak bütünlüğüne saygı, sınırların dokunulmazlığı ve güç kullanılarak değiştirilmemesi uluslararası hukukun temelleri arasındadır ve bu ilkeler açıkça ihlal edilmiştir.
Tahminler, ağır sivil kayıplara, savaşta binlerce kişinin öldüğüne, yaklaşık 4 milyon Ukraynalının yurt dışına kaçtığına, birçoğunun ülke içinde yerinden edildiğine, sivil alanlar ile altyapının hedef alındığına işaret ediyor. Mariupol, sivillerin maruz kaldığı zararın ve alt yapının uğradığı tahribatın en çarpıcı örneği. Tahminlere göre tahrip edilen altyapının toplam maliyeti 500 ile 800 milyar dolar arasında değişiyor.
Burada akla gelen sorular şunlar: İddia edilen savaş suçları hakkında uluslararası bir soruşturma yapılacak mı? Ukrayna savaş tazminatı talep edecek mi? Bunlar çok zor konular.
Bu çatışmanın sonunda ortaya çıkacak görüntü ne olursa olsun, küresel sistem ve uluslararası ilişkiler üzerinde kalıcı etkiler bırakacağı kesindir.
Bu nedenle enerji ve gıda güvenliği, özellikle Rusya'nın dünyanın en büyük ikinci doğal gaz üreticisi ve üçüncü büyük petrol üreticisi olması nedeniyle en endişe verici konular arasında yer alıyor. Rusya, Avrupa'nın doğal gaz arzının yaklaşık yüzde 40'ını sağlıyor.
Ayrıca Rusya ve Ukrayna birlikte dünya buğday ihracatının yaklaşık yüzde 30'unu, mısır ihracatının yüzde 20-25'ini ve ayçiçek yağı ihracatının yaklaşık yüzde 80'ini gerçekleştiriyor.
Bu nedenle birçok uzman ve hükümet, savaş nedeniyle enerji ve gıda fiyatlarının yükseldiğini ve ekonomilerin bozulduğunu vurguladı. Birçok ülke ithalatını ve kaynaklarını çeşitlendirmek için çalışıyor, ancak sorun şu ki bu kaynaklar da bol değil ve herhangi bir yeni düzenlemenin sonuçlandırılması ve uygulanması zaman alacak.
Rusya içerisinde devletin daha kısıtlayıcı hale geldiği dikkat çekiyor. Öyle görünüyor ki Putin'in politikası muhalefete sıfır tolerans gösteriyor ve savaşa yönelik her türlü eleştiri yasalarca suç sayılıyor. Savaş karşıtı göstericilere karşı güç kullanılıyor ve hapsediliyorlar.
Şu anda cezaevinde olan Aleksey Navalni ise halkı savaşı protesto etmeye çağırdı. Navalni’nin dolandırıcılıktan 9 yıl hapis cezasına çarptırıldığını belirtmekte fayda var.
Son olarak, Ukrayna'da gerçekleşmesini umabileceğimiz ilk şey bir ateşkes anlaşmasının kabul edilmesidir. Böyle bir durumda hassas konuların daha sonraya bırakılmasının, nihai barış anlaşmasının daha uzun bir zaman almasının muhtemel olduğunu düşünüyorum. Ateşkes ile nihai barış anlaşmasının kabulü arasındaki sürede ise ateşkes, altında her an infilak edebilecek bir bomba ile yürürlükte olacaktır.