Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

İmran Han: Ukrayna savaşının kaza kurbanı

İmran Han, dört yıl önce Pakistan başbakanı olduğunda pek çok kimse tarafından yolsuzluk ve yetersizlikle malul siyasi sistem için taze bir nefes olarak görüldü. Aslında kendisi birçok açıdan yabancıydı. Seleflerinin aksine ne Sindli ne de Pencap’lıdyı; köken itibariyle bir Patan’dı. Han, feodal bir aşiretten ya da şehirli bir ‘komprador’ aileden de gelmiyordu.
Parlak bir kriket oyuncusu olarak isim yaptı, profesyonel bir siyasi olmayı başaramadı. Böylece Pakistan siyasi hayatının büyük bir bölümünü oluşturan skandallardan etkilenmedi. Bir İngiliz Yahudi milyarderinin kızı ve toplumda bir şifacı olarak da bilinen biriyle evlenmesi onu daha farklı kıldı. Ayrıca Pakistan siyasi hayatının zirvesine, bir siyasi parti olmaksızın ve ideolojiden ziyade kendi karizması ile inşa ettiği bir destek tabanı sayesinde yükseldiği için istisnai biriydi. Dolayısıyla bu haftanın başlarında başbakanlığı sona erdiğinde, saray darbesi gibi görünen bir olayla parlamento tarafından görevden alınan tek başbakan olması şaşırtıcı değildi.
Buna rağmen geçtiğimiz dört yıl, onun başbakanlığını bir kayma ve tutulmayan vaatler hikayesi olarak gösteriyor. Güçlü askeri seçkinleri gerçek siyasi rakiplerine ve bir gorili kucaklamanın ezilme riskini taşıyabileceğini bilmeyenlere karşı bir destek üssü olarak kullanmaya çalıştı. Dini kurumlarla savaşa girdi ve Pakistan Talibanı'na karşı uzlaşmacı bir tavır aldı.
İmran’ın kendisini Afgan Taliban'ının vaftiz babası olarak tasvir etmesi işleri daha da karmaşık hale getirdi. Bu, Pakistan ordusunun Afganları tam kontrol altında tutma stratejisini sabote etti. Taliban'ın Ağustos'ta Kabil'e egemen taraf olarak geri dönmesiyle birlikte İmran, onların halkla ilişkiler yetkilisi oldu. Ayrıca Çin'i, Taliban elçileri için kırmızı halı sermeye ve onlara yönelik kısıtlamaları hafifletmeye ikna etmede önemli bir rol oynadı. Bu, Pakistan ordusunun Afgan Talibanı'nın ‘Durand Hattı'nı’ tanıması konusundaki ısrarıyla tezat oluşturuyordu.
İmran, ordunun kendisine karşı artan soğukluğunu, siyasi muhalifleri tarafından oluşturulan ve ABD Başkanı Biden yönetiminin göz kırparak desteklediğini düşündüğü daha geniş komplonun bir parçası olarak yorumlamış olabilir. Bu yorum, İmran'ı yeni ve güçlü bir müttefik arayışında şaşırtıcı bir yola soktu. Bu müttefiki Rusya'da Vladimir Putin olduğunu düşündü ve böylece Putin'in Ukrayna'yı işgalinin ardından Moskova'yı ziyaret eden iki liderden biri oldu. Diğeri, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’di. Bu ziyaret, Rus propagandası tarafından ‘savaşa tam destek’ olarak ifade edildi.
İmran'ın Rusya'nın ‘meşru güvenlik endişeleri’ hakkındaki düşünceleri ve Putin'in Ukrayna'nın aslında ‘Neo-Naziler’ ve ‘emperyalistler’ tarafından koparılan Rusya’nın bir parçası olduğunu dile getirdiği iddiasını zımnen onaylaması İslamabad ve ötesinde alarm zillerini çaldı. Putin'in Ukrayna hakkındaki bu iddiası, Hint milliyetçilerinin yıllardır Pakistan hakkında öne sürdükleri anlatıya çok benziyor. Bu anlatıya göre Pakistan ve Bangladeş, İngiliz sömürgecileri tarafından koparıldıkları Hint ‘anayurdunun’ bir parçasıydı. Bugün Müslümanların hem Pakistan'da hem de Bangladeş'te nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu bahanesi yersizdir. Nitekim Hindistan'da bu iki ülkeden daha fazla Müslüman bulunmaktadır. Aynı zamanda Putin'in ‘güvenlik endişeleri’ argümanın benzerini, Keşmir'in tartışmalı kısmıyla ilgili olarak Hint milliyetçileri tekrarlıyor.
İmran Han, Pakistan ordusu tarafından belirlenen bir dizi kırmızı çizgiyi geçtikten sonra Putin'le ‘Pakistan'ın enerji ihtiyacını makul fiyatlarla büyük petrol ve gaz boru hatlarıyla tedarik edeceği bir anlaşmaya vardığını’ iddia ederek diplomatik saflığını daha da öne çıkardı. Rus projesi, İran İslam Cumhuriyeti ile Pakistan'a gaz tedarik etmek için yapılan 40 yıllık anlaşmayı defnetmeye hazırlanıyor. Bu proje, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Afganistan'dan geçen 4 bin kilometrelik boru hattının yanı sıra Pakistan'ın boyunu aşan dev yatırımlar da gerektirmektedir. Dolayısıyla birinin İmran’a Putin'in ona sunduğu şeyin bir ‘hile’ olduğunu söylemesi gerekir.
Adil olmak gerekirse İmran Moskova'ya gittiğinde Rusya'nın Ukrayna'daki savaştan en azından büyük kayıplar vermeden çıkma olasılığı bugünkü kadar uzak değildi. O zamana kadar İmran'ın Moskova ziyareti, Pakistan'ın ittifaklarını baltalamasa da gözden geçirmeyi amaçlayan stratejik hamle gibi görünüyordu. Pakistan ordusunun kasasına yılda 3 milyar dolar pompalayan ABD, anlaşılır bir şekilde endişeliydi. Pekin de bu durumdan rahatsız olmuştu. Zira Pakistan'ın Çin’e danışmadan büyük bir adım atamayacağını varsayıyordu.
İmran krikette olduğu gibi siyasette de zamanlamanın çok önemli olduğunu bilmeliydi. Ancak ittifakları değiştirmeye yönelik planında, bu adımı atmak için muhtemelen en kötü zamanı seçti. Pakistan, kısmen İmran hükümetinin getirdiği reformlar sayesinde yaşanan yaklaşık dört yıllık ekonomik büyümeden sonra kentsel orta ve alt sınıfları kötü şekilde vuran ciddi bir durgunluk aşamasına girdi. Bu sınıflar İmran'ın ana destek arterleriydi. İmran'ın son zamanlardaki bu akıl almaz hamleleri, feodal toprak sahipleri, tüccarlar, din alimleri, ordu ve güvenlik subayları için reform dosyasını kapatma ve yeniden canlandırdığı umutları paramparça etmeye yönelik birer işaretti. Bu yalnızca bir politikacı olarak onun için değil, aynı zamanda bir ulus olarak Pakistan için de bir kayıptır.
İmran'ın destekçileri onun oyunu bitirmeye ve sahayı terk etmeye niyeti olmadığını söylüyorlar. Onu desteklemek amaçlı gösteriler bu iddiaya bir miktar doğruluk kazandırabilir. Öte yandan o ve ona yakın isimlerin öne sürdüğü ‘geri dönen çocuk’ senaryosu pek olası görünmüyor. Şu anda ilginç olan soru ise, geleneksel yönetici elitin hangi kısmının İmran'ın destek tabanının en azından bir kısmını çekebileceğidir.