Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Toplumdan dizilere dini yenilenme ihtiyacı

Eğer İbrahim Anlaşması Ortadoğu'da strateji mühendisliğini yeniden tanımlayan en belirgin siyasi gücü temsil ediyorsa, sosyal anlamda bu projenin eşdeğeri ve ortağı, dinde reform çalışmalarıdır. Dinde reform girişimleri, bölgenin geleceğini inşa etme noktasında, son derece ehemmiyet arz etmektedir.
Bilindiği üzere Ramazan ayında Arap televizyonlarında drama dizileri yayınlanır. Süreç içinde ‘yumuşak güç’ olarak sosyal meseleleri ele alan diziler, haber kanallarının gücünü ve tesirini yavaş yavaş devralmıştır. Son yıllarda, entelektüel sosyal ve politik mücadele alanlarını da işleyen drama dizilerinin içeriğinde derin dönüşümler gerçekleşmiştir. Şüphesiz, siyasi tiyatro, sinema ve şarkılar gibi televizyon dizileri de toplumsal algı oluşumunda önemli bir yer tutmaktadır. Sosyal medyanın da yaygınlaşmasıyla birlikte, izleyiciler içeriklerin şekillenmesinde daha etkin bir rol üstlenebilmiştir.  
Bu yılki drama dizileri arasında en heyecan verici ve belki de en kışkırtıcı dizi, senaryosu Mısırlı yazar İbrahim İsa tarafından yazılan ve başrolünde Nelly Kerim’in oynadığı ‘Fatin Emel Harbi’ adlı yapımdır. Dizinin konusu, boşanmış bir kadının, nafaka ve velayet gibi karşılaştığı yasal ve sosyal sorunları ele almaktadır. İbrahim İsa dizinin senaryosunda sadece Mısır’daki siyasi düzeni ve yasalardaki sorunları tartışmaya açmakla kalmıyor, aynı zamanda bu alandaki uygulamaların dini referanslarını da sorguluyor. İnanç (akide) ve fıkıh arasındaki ‘uçuruma’ işaret edilen dizinin ‘dini kurallara’ uygunluğu Dr. Sadeddin el-Hilali tarafından kontrol edildi. Ayrıca dizide, Kuran-ı Kerim ‘nasları’ ile tefsirler (yorumlar) arasındaki çelişki olarak değerlendirilebilecek ‘farklılıklara da’ işaret edildi.
Fatin Hamame ve Rüşdi Abaza’nın başrollerini paylaştığı, yapımcılığını Salah Zulfikar'ın, yönetmenliğini Said Merzuk’un üstlendiği ‘Çözüm İstiyorum’ adlı sinema filminde de benzer bir konu işlenmişti ancak ‘Fatin Emel Harbi’ dizisi bu konuyu çok daha geniş bir kapsamda ele alıyor.
İbrahim İsa bu senaryosuyla darbelerini doğrudan yüze indiriyor. Dizi, toplumun kanayan yaralarından biri olan ve tartışılması ihmal edilen ‘boşanma sonrası sorunlar’ gibi spesifik bir konuya odaklanıyor. Ezher Üniversitesi, isim vermeden diziyi eleştirdi, Ezher’den yapılan açıklamada ‘Alimlerin toplum içindeki imajının sarsılmasına’ karşı uyarıda bulunuldu. Ezher, sarıklı İslam aliminin, (Fes üzerine beyaz sarık) görgüsüz bir cahil olarak takdim edilmesini eleştirdi. Tabi ki Ezher’in bu tepkisi anlaşılabilir, ancak olması gereken dizinin içeriğinin tartışılması ve sorunlu bulunan yerlerine güçlü dini cevapların verilmesidir. Nitekim aydın bir şahsiyet olan Ezher Şeyhi Ahmed et-Tayyib bir televizyon kanalında yaptığı konuşmada, “Kuran-ı Kerim’de erkek çocuğu 7, kız çocuğu da 9 yaşına geldiğinde anneden alınıp babaya verilir diye bir nas bulunmamaktadır” diyerek, şeriata dayalı ‘aile mahkemesinin’ bu konulardaki yaygın kararını eleştirmişti.  
İbrahim İsa’nın senaryosunu beğenir ya da beğenmeyiz, içeriğine ve üslubuna yönelik eleştirilerimiz olabilir, ancak dizinin ele aldığı konunun tartışılması asla gereksiz değildir. İsa bu dizisiyle, tıpkı Müslüman Kardeşler’in yargılanmasını konu aldığı ‘İhtiyar/Seçim’ dizisinde yaptığı gibi, dini reformun da alanı olan konulara değiniyor. İsa var olmayan şeyleri gündeme getirmiyor, tartışılmayan hususları gün yüzüne çıkarıyor. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi 2015 yılında Ezher’e hitaben yaptığı ünlü konuşmada, dinde aslı olmamasına rağmen, yüzyıllardır kutsanmış ve ciddi sorunların kaynağı haline gelmiş metinlerden kurtulmak için ‘dini devrim’ yapmaları çağrısında bulunmuştu.  
Ancak, sosyal medya çağında olduğumuz düşünülürse, bu tür tartışmaların, kör taraftarlarca kutuplaşmanın arttırılmasına yönelik suiistimalinin önüne geçme noktasında, Ezher’in ‘mutedil bir anlayışı’ temsil eden merkezi rolünü hatırlamamız gerekir. Dini tecdit girişimindeki dönüm noktalarından birini Abu Dabi’de Ezher Şeyhi Ahmed et-Tayyib ile Katolik Kilisesi'nin başı Papa Franciscus arasında imzalanan İnsan Kardeşliği Belgesi oluşturuyor. Bu belge üç stratejik sütuna dayanıyor: hoşgörü, inanç özgürlüğü ve vatandaşlık ilkesi. Bu ilkeler, aşırılık, terör, fanatizm ve inzivanın nesnel karşıtları olarak dikkat çekiyor.  
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın, sünneti nebevi bağlamındaki ‘tecdit girişimi de’ son derece önem arz ediyor. Muhammed bin Selman, ABD menşeli The Atlantic dergisinin genel yayın yönetmenine verdiği röportajda, ‘mütevatir hadisler’ konusundaki kaosun, İslam dünyasındaki ayrışmaların temellerinden birini oluşturduğunu söyledi. Çoğunun aslı olmayan on binlerce hadisin, aşırılık yanlılarının eylemlerine gerekçe teşkil ettiğini vurguladı. El-Kaide ve DEAŞ terör örgütlerinin, sıhhati sabit olmayan zayıf hadisleri, kendi görüşlerini dayatmak için kullandığına değindi. Bu bağlamda Suudi Arabistan yönetimi, Peygamberimizin sahih hadislerini toplayarak yayınlama stratejisi benimsemiş durumda. Bu sayede aşırılık yanlılarının, kendi görüşlerini desteklemek için zayıf ve uydurma hadisleri kullanmasının önüne geçilmesi planlanıyor.  
O halde bir veya iki yıl içinde, peygamberimizin gerçekten söylediği sözleri içeren ‘sahih hadislerle’ muhatap olacağız. Böylelikle ‘Ahad hadisler’ tartışmaya açılacak. Ahad hadis demek, bir ya da az sayıda kişi tarafından rivayet edilen ve peygambere kadar yanılması mümkün olan az sayıda kişinin rivayetiyle ulaşan sözler demektir. Bunun yerine, çok sayıda kişi tarafından rivayet edilen hadisler) dikkate alınacak. Öyleyse mesele ne kadar doğru ne kadar yanlış yargılar barındırdığı tartışmalı olan bir drama dizisinden ibaret değildir, mesele; dini çalanlardan geri almak ve din algısını, tarihin esaretinden kurtarmak yönünde mücadele vermektir.