Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Türkiye ve Ortadoğu arasında bir bölgeselleşme mümkün mü?

Uluslararası sistem, merkezde bir otorite olmadığı için anarşiktir. Bununla birlikte uluslararası ilişkileri tanımlamak için çok sayıda teori ortaya atılmıştır. Genel itibariyle, uluslararası ilişkilerin ABD merkezli bir disiplin olması nedeniyle de genellikle sistemin de ABD politik amaçları doğrultusunda şekillendirildiği ifade/iddia edilir.
Uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde, devletlerin tek amacının güç, askeri güç elde etmek olması gerektiğine dair teorilerden tutun da, kapitalizmin şampiyonluğunu ilan etmesiyle, ekonomik gücün de en az askeri güç kadar önemli olduğunu savunan teorilere kadar birçok teori ortaya atılmıştır.
Aynı zamanda bölgeselleşme, ekonomik bölgeselleşme üzerinden de uluslararası sistem ele alınır. Coğrafi, dini, ırki yakınlık, güvenlik ihtiyacı, ekonomik ihtiyaç gibi birçok farklı olguların da bölgeselleşme oluşturabildiği bir gerçektir.
2007’den itibaren, Türkiye’nin Ortadoğu ile yakın ilişkiler geliştirmesi, arabuluculuk faaliyetinde bulunması sonrasında Türkiye’nin laiklik üzerine kurulmuş dengesi nedeniyle hassas olanlar, Türkiye’nin ekseninin kaydığına dair tartışmaları ortaya atmıştı. Aynı yıllar ve hatta daha öncesi Türkiye’nin aynı zamanda Batı ile de iyi ilişkiler geliştirmeye çalıştığı, Avrupa Birliği uyum süreci bağlamında birçok yenilik yaptığı dönemdi.
One Minute olayı, Mavi Marmara olayı ve nihayetinde “Arap Baharı” olarak adlandırılan süreçte Türkiye’nin Ortadoğu konusunda aldığı tavır ve bazı krizler nedeniyle Türkiye’nin İsrail’den Körfez’e kadar birçok ülke ile arası açıldı. Özellikle Suriye konusunda Türkiye’nin takındığı tavır Türkiye’nin bölge ile ilişkilerinin gerilmesine neden oldu.
Türkiye’nin Ortadoğu ile bağları elbette 2007 itibariyle başlamadı; Suriye ile güvenlik ve su konusunda yaşadığı gerilim, AK Parti’nin Irak’ın işgali sürecinde 1 Mart Tezkeresi’nin Meclis’ten geçmesi için yapılan kulisler ve nihayetinde tezkerelerden birinin geçmemesi ama diğerinin geçmesi gibi yakın tarihi ilişkiler olduğu gibi, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun İslam coğrafyası olması gibi yakınlık durumları da söz konusuydu. Ama aynı zamanda Türkiye’den yükselen, pek mesnedi de olmayan “Araplar bizi arkamızdan vurdu” gibi Arap nefretine dayalı söylemler ya da Osmanlı’nın bölgedeki hakimiyetinin Ortadoğu’da pek makbul karşılanmaması gibi realiteleri göz önünde bulundurursak nihayetinde inişli çıkışlı bir yakınlığın, çok uzun yıllara yayılmış bir ilişkinin varlığından bahsetmenin mümkün olduğu görülebilir. (Bir proje olarak tasarlanan, Türkiye’nin olumlu yaklaştığı ve uygulanması sekteye uğrayan Büyük Ortadoğu Projesi uygulanmadığı için burada o bahse girmemeyi tercih ettim.)
Bugün Türkiye ve Körfez, daha özelinde Suudi Arabistan arasında bir süredir devam eden gerginlikten sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ziyaret sonrası iki ülke arasındaki buzlar erimeye başlamış gibi görünüyor. Dahası genel yorumlar da görüşmenin olumlu geçtiği şeklinde…
Dünya tarihinin bu döneminde, küresel boyutta mevcut olan ekonomik problemler, COVİD-19 salgının oluşturduğu kapanmanın üretime ve pazar dolaşımına verdiği zarar, küresel ısınmanın tarım ve kaynaklar üzerindeki olumsuz etkisi, küreselleşmenin hükmünü yitirmeye başladığı bir dönemde, ülkelerin bu krizleri yalnız başlarına atlatamayacaklarının sinyallerini veriyor. Bir yandan bu gelişmeler ülkelerin daha fazla kendi kabuklarına çekilmelerine neden olabilir ama aynı zamanda ekonomiden güvenliğe kadar birçok alanda, krizleri daha kolay atlatabilmek için bölgesel işbirliklerine de gidilebilir. Elbette ortak pragmatik amaçlar olsa dahi birbirinden oldukça farklı olan ve farklı amaçları olan ülkelerin ortak amaçlar doğrultusunda işbirliğine gitmeleri çok kolay değil. Ama zannediyorum imkansız da değil…
Uluslararası ilişkiler konusunda sistemin anarşik, öngörülemez, pragmatik, değişken olduğu malum, daha çok rasyonel tercihlerin iş gördüğü ve duygusallığa  pek imkan tanımayan bir alan olduğu da… Aynı zamanda uluslararası ilişkiler kendi bünyesinde tecrübe de istiyor. Ve unutmamalı ki, konjonktürü doğru okumak, bazı kıymetlerin kendinizden menkul olmadığını unutmamak da gerekiyor… Ez cümle, şimdilik Türkiye ve Ortadoğu arasında bölgeselleşmeye varabilecek işbirlikleri ortaya çıkar mı meçhul ama Türkiye’nin bazı deneyimler sonrası tecrübelerini arttırdığı bir gerçek. Ha bunu tecrübe değil de başka bir kavramla açıklamak isteyen olursa o da mümkün tabi, her şeyin mümkün olabildiği gibi.