Uluslararası siyasetin gündemine Ukrayna'daki savaş hakim olsa da Suriye dosyası halen oldukça hareketli.
Son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 Mayıs'ta yaptığı ve Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde yeni bir askeri operasyon düzenleme niyetinden bahsettiği açıklamaları manşetlerde yer aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, operasyonun başlama tarihini belirtmedi. Ancak Suriye sınırı boyunca 30 kilometre derinlikte güvenli bölgeler oluşturulmasının planlandığına işaret ederek hedefin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) daha önce gerçekleştirdiği askeri harekâtlar sırasında kontrol altına alamadığı yerlerde güvenliği sağlamak olacağını vurguladı.
Türk yetkililer, söz konusu bölgelerin Halk Koruma Birlikleri (YPG) tarafından diğer bölgelere saldırılar düzenlemek için kullanıldığını söylüyorlar.
Şimdi, Erdoğan'ın gerçekten harekete geçme niyetinde mi olduğu yoksa blöf mü yaptığı tartışılıyor.
Burada, 2011 yılında Suriye'deki krizin başlangıcında Türkiye'nin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile muhalifleri arasında uzlaşı sağlamak için çalıştığı, ardından bu çabaların Esed karşıtı sert bir duruşa dönüştüğü belirtilmeli.
Türkler, sınırların ötesinden gelen son derece tehlikeli tehditler ve meydan okumalar karşısında ‘güvenli bölgeler’ ve ‘uçuşa yasak bölgeler’ gibi farklı fikirler ürettiler. Ancak NATO’daki ortaklarını ve benzer düşünceye sahip diğer ülkeleri bu fikirlerin uygulanmasına ikna edemediler.
Türkiye, bunun ardından Birleşmiş Milletler (BM) Şartı'nın 51. Maddesi (meşru müdafaa maddesi) çerçevesinde tek taraflı bir adım attı ve bu adım kapsamında, Suriye'nin kuzeyinde, Ağustos 2016'da Fırat Kalkanı Harekatı, Ocak 2018'de Zeytin Dalı Harekatı ve Ekim 2019'da Barış Pınarı Harekatı olmak üzere üç askeri operasyon düzenledi.
Toplam 2,3 milyon nüfuslu bu harekât bölgelerinin alanının yaklaşık 8 bin 300 kilometrekare olduğu tahmin ediliyor. Bu bölgeler, yerel meclisler tarafından yönetilen TSK’nın desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) ve Türkiye’den ciddi mali ve teknik destek alan Suriye muhalefeti geçici hükümeti'nin kontrolü altında.
Bu bölgeler, silahlı muhalif gruplar arasında yaşanan çatışmalara ve bazı kötü yönetim ve yolsuzluk iddialarına rağmen genellikle Esed’in ve YPG'nin kontrolü altındaki bölgelerden daha iyi durumda ve güvenli kabul ediliyor.
Diğer yandan İdlib'in durumu farklı. İdlib, Astana Süreci çerçevesinde Türkiye ile Rusya arasında imzalanan anlaşma sonucunda kurulan İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde (İGAB) kalan son yer. Heyetu Tahriru'ş-Şam’ın (HTŞ) kontrolünde olan İdlib, sivil yönetim organı Suriye Kurtuluş Hükümeti tarafından yönetiliyor. Burada HTŞ'nin terör örgütleri listesinde yer aldığını hatırlatmakta fayda var.
İdlib, Suriye’nin diğer bölgelerinden gelen çok sayıda mülteciye ev sahipliği yapıyor. Türkiye sınırındaki Bab el-Hava (Cilvegözü) Sınır Kapısı çevresinde, yerlerinden edilmiş iki milyon Suriyeli derme çatma kamplarda yaşıyor. İdlib'in HTŞ kontrolündeki bölgelerinde (3 bin 100 kilometrekare) yaşayan toplam Suriyeli sayısı ise yaklaşık 4 milyon. TSK birlikleri de sivillere yönelik saldırıları önlemek ve böylece Türkiye'ye yeni mülteci akınını engellemek amacıyla İdlib'de konuşlu durumda.
Türkiye'nin Suriye’nin kuzeyi ile ilgili temel düşünceleri aşağıdaki maddelerle özetlenebilir:
- YPG, DEAŞ ve Esed rejiminin yanı sıra diğer taraflardan gelen tehditlere karşı koymak.
- Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin geri dönüşleri için güvenli bölgeler oluşturmak.
Güvenlik konularıyla ile ilgili temel düşüncelerini ise şu üç maddede özetleyebiliriz:
- DEAŞ, ele geçirdiği toprakların kontrolünü kaybetti ama büyük hasarlar verebileceği eylemsel olanakları ve araçları halen mevcut.
- Esed, koltuğunu büyük ölçüde Rusya’nın ve İran’ın desteği sayesinde koruyor.
- (Birçok ülkede tarafından da terör örgütü olarak sınıflandırılan PKK’nın Suriye uzantısı) YPG, Suriye'nin yaklaşık yüzde 23'ünü kontrol ediyor.
YPG, ABD ve Batılı birçok ülkeden, DEAŞ ve diğer radikal örgütlere karşı mücadelede bölgesel bir ortak olarak destek alıyor.
Kendisini ‘Suriye Demokratik Güçleri’ (SDG) olarak yeniden tanımlayan YPG, kontrolü altındaki bölgeleri ‘Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ adında kurmayı başardığı devlet benzeri bir yapı aracılığıyla yönetiyor.
Türkiye, son olarak 2019 yılında gerçekleştirdiği askeri harekâtla (toplam 911 kilometre olan) Türkiye-Suriye sınırının hattının yarısının güvenliğini güvence altına aldı. Ancak YPG, Rasulayn ilçesinin doğusu da dahil olmak üzere bazı bölgeleri kontrol ediyor.
Türkiye, 2019 yılında ABD ve Rusya ile ayrı ayrı anlaşmalar imzalasa da YPG kısmen M4 karayolunun güneyine çekildi. Bu nedenle Türkiye, bu anlaşmaların henüz tam olarak uygulanmadığını iddia ediyor.
Mültecilerle ilgili olarak ise Türkiye’deki Suriyelilerin büyük çoğunluğunun ülkelerine dönmeleri konusu bir seçim vaadi haline geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sınırın öteki tarafına tuğla evler inşa etme projelerini açıkladı.
Şimdi soru şu: Bazı başlıca tarafların Türkiye’nin Suriye’de yeni bir askeri operasyon düzenlemesine tepkisi nasıl olur?
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Suriye'nin kuzeyine yönelik yeni bir operasyonun bölgesel istikrarı baltalayacağını ve DEAŞ’ı hedef alan askeri operasyona zarar vereceğini söyledi. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü de aynı sözleri sarf etti.
Suriye'deki nüfuzunu genişlettiği söylenen İran, YPG’nin emelleri konusunda Türkiye ile ortak endişelere sahip olabilir ama büyük olasılıkla Türkiye’nin askeri bir operasyon düzenlemesine karşı çıkacaktır.
Diğer yandan Rusya, PKK'yı hiçbir zaman terör örgütü olarak tanımadı. YPG ile ilişkileri de iyi.
Moskova, prensip olarak Türkiye'nin askeri harekâtına karşı çıkacaktır. Fakat bunu, Batılı müttefikler arasında bir bölünme yaratmak ve dikkatleri Ukrayna'dan diğer bölgelere çekmek için bir fırsat olarak da görebilir.
Suriye her durumda Rusya için birçok yönden büyük önem taşıyor. Moskova, Suriye'deki askeri varlığını yeniden yapılandırabilir, ama geri çekilmeyecektir. Rusya’nın Suriye içinde en ünlüleri Hmeymim Hava Üssü ve Tartus Deniz Üssü olmak üzere 20 civarında askeri üssü olduğunu belirtilmeli. Bu kazanımlar kaybolmayabilir. Rusya aynı zamanda Suriye'yi Ukrayna'da karşı olduğu NATO ülkelerine baskı uygulayabileceği önemli bir alan olarak görüyor.
Yakın gelecekle ilgili bir diğer önemli konu ise Türkiye’den Bab el-Hava (Cilvegözü) Sınır Kapısı üzerinden insani yardımların ulaştırılması meselesidir. Bu yardımları öngören Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2585 sayılı kararının süresi 10 Temmuz 2022'de sona erecek. Rusya, kararın süresinin bir kez daha uzatılmasına karşı olduğunu açıkladı.
Son olarak daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi; Türkiye'de seçimlerin yapılmasına bir yıl kadar kaldı. Suriye ile ilgili güvenlik ve mülteci konuları dahil hiçbir şey bu seçimlerden bağımsız düşünülemez.
Türkiye'nin (YPG/PKK ile ilgili) bir takım endişeleri var ve müttefikleri tarafından hayal kırıklığına uğratılmış hissediyor. İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine itirazı da bu doğrultuda geliyor.
Her ne kadar TSK’nın Suriye topraklarında bulunması aksini gösterse de Türkiye, Suriye'nin birliğini ve toprak bütünlüğünü destekliyor. Bu çerçevede tehdit biter bitmez (Suriye’den) ayrılacağını belirtti.
Diğer taraftan ABD, Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklediğini ve ayrılıkçı arzuları desteklemeyeceğini iddia ediyor. Fakat ABD’nin yalnızca Suriye’deki değil, aynı zamanda Afganistan’daki sicili de herhangi bir konuda verdiği güvenceye inanmayı güçleştiriyor.
ABD, aynı zamanda YPG’ye silah ve teçhizat sağlamaya devam ediyor. ABD'nin son zamanlarda YPG’nin kontrolündeki bölgeleri yaptırımlardan muaf tutması da YPG’ye yönelik bir başka güçlü destek biçimi olarak görüldü.
Türkiye, çeşitli zorlukların yanı sıra ABD de dahil önemli müttefiklerle ve diğer taraflarla karşı karşıya gelme riskine rağmen gerekli gördüğü adımları halen atabilir.
*Şarku’l Avsat özel
TT
Türkiye, Suriye'de yeni bir askeri harekât başlatma niyetinde mi?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة