Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Orada bir yer: Afrika

Bazen sömürgecilik ve Batı müdahalesinin etkisiyle yaşanan iç savaşlar, soykırım; bazen susuzluk ve kıtlık nedeniyle derileri kemiklerine yapışmış çocukların insanlıktan utandıran görselleri; bazen ise köleleştirilen siyah insanların kafeslere hapsedilip, elleri ve ayaklarında gövdelerinden daha kalın zincirlere mahkum edildiğini gösteren siyah-beyaz fotoğraflardan tanıyoruz orayı… orada bir yer var, Afrika.
Ortadoğu çalışmaya başladığımda öğrendiğim ilk şey, tüm bölgenin aynı tornadan çıkmış olmadığı ve Batılı görsel/medya savaşları tekniğinin gösterdiğinden daha farklı bir Ortadoğu olduğuydu. Dünyanın kalanı için de bu geçerli; yani Afrika dediğimizde sadece kıtlık, yokluk, acı ve dramdan bahsetmiyoruz. Ancak ben bugün geçmişin olumsuz etkilerinin yine su yüzüne çıktığı, o bildiğimiz Afrika’dan bahsedeceğim.
Son günlerde Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Ruanda arasındaki gerilimden bahsediliyor, öyle ki bölgeyle ilgili olanlar, bu krizin son yılların en büyük krizi olduğunu söylüyor. Kongo’daki durum şaşırtıcı bir durum değil zira Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin, Ruanda, Uganda ve Burundi sınırının bulunduğu doğusu, 20 yıldır altın ve kobalt gibi madenlerin kontrolünü sağlamaya çalışan silahlı grupların saldırılarına ve çatışmalarına sahne oluyor.
Kongo ve Ruanda arasındaki son kriz, 23 Mart Hareketi isyancılarının eylemlerine dayanıyor. Kısaca M23 olarak ifade edilen 23 Mart Hareketi isyancıları, 2012'de bir grup askerin, ordudaki kötü koşulların düzeltilmemesine karşı, Kongo Demokratik Cumhuriyeti hükümetine yönelik tepkiler nedeniyle kuruldu. Ama aslolarak Ruanda’da 1994’teki soykırımın bir ürünü… M23, saldırılarına ilk başladığında 2012’de Goma’yı ele geçirdi ardından 2012'nin sonlarında Kongo birlikleri, BM birlikleriyle birlikte Goma'nın kontrolünü yeniden ele geçirdi ve M23, barış görüşmelerini sürdürmek istediğini söyleyerek ateşkes ilan etmişti. Ancak o dönemden sonra M23’e silah bıraktırmak için yapılan girişimlerden olumlu sonuçlar alınamadı.
BM raporları, Ruanda'nın M23 isyancı grubunu oluşturduğunu ve komuta ettiğini söylüyor ancak Ruanda’nın, baskılar nedeniyle 2013'ten sonra M23’e desteğini kestiği de paylaşılan bilgiler arasında. Günümüze geldiğimizde, 2022'deki M23 saldırılarından sonra Kongo hükümeti, Ruanda'yı yeniden M23’e destek vermekle suçlamaya başladı.
Gerginlikler ilk olarak, 2022 Mayıs ayı sonunda, M23 isyancılarının Kongo'nun mineral bakımından zengin Goma şehri yakınlarında Kongo güçlerine saldırmasının ardından başladı.  BM mülteci kuruluşu UNHCR gerilim sonrası yaptığı açıklamada, Kuzey Kivu eyaletindeki çatışmalar nedeniyle 72 binden fazla kişinin yerinden edildiğini açıkladı.
Bir cümlede Ruanda geçtiğinde akla ilk olarak soykırım geliyor, Ruanda’nın iç dinamiklerinin etkisi olan ancak daha çok Fransa’nın olumsuz etkisi ve BM’nin işlevsizliği ile gerçekleşen son yılların en kanlı soykırımı…
Kongo ve Ruanda arasındaki gerilim BM’den, Afrika Birliği’ne kadar birçok kurumun sükunet çağrısı ile şimdilik çok yoğun bir çatışmaya dönüşmeyecek gibi görünüyor. Nihayetinde Kongo Demokratik Cumhuriyeti, ülkede saldırılar düzenleyen 23 Mart Hareketi isyancılarının Ruanda sınırına çekildiğini duyurdu ancak nihayetinde şimdiki haliyle de, yani çok kanlı bir çatışma gelişmeden de oldukça vahim zira 72 binden fazla insanın yerinden edildiği, çatışma korkusuyla yaşadığı, yaşamaya çalıştığı biliniyor.
Kongo ve Ruanda arasındaki gerilimle ilgili anlatacaklarım bu kadar ama varacağım nokta burası değil, yerinden edilen insanlar…
Varacağım yer; M23 isyancılarının saldırıları sonrası, dört çocuğu ile yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan, elinde yırtık bir hasırdan başka bir şey olmayan, mülteci akınları içinde kendisi gibi yüzlerce insandan birinin dahi beş satırlık haber dışında medyada yer almadığı, ya çatışmanın içinde kalacak ya da çatışmadan kaçarken sığındığı yerde açlıkla yüzleşecek olan, adını bile bilmediğimiz Kongolu babanın söylediği şu sözler: “Nihayetinde kurşunla ölmek, açlıktan ölmekten iyidir.”
Ruanda soykırımı sırasında, palalar ile öldürülmemek için, o yoklukta, daha az acı çekerek ölmek için kendilerine kurşun satın almak zorunda kalan insanları hatırlattı bu söz, tabi eğer hatırlayan varsa. Maalesef, az gidip uz gidip Afrika konusunda varabildiğimiz yer burası; “palayla ölmektense kurşunla ölmek daha iyidir” şeklindeki bir seçenekten, “açlıktan ölmektense kurşunla ölmek iyidir” seçeneğine gelmişiz.
Afrika’nın birbirinden farklı öyküleri mutlaka olmuştur, bugün zikretmediğim güzel öyküleri de… ama yine de öykünün bir yerinde ölüm, mütemadiyen hep bir seçenek olmaya devam ediyor. Öyle ise en azından birkaç sayfalık bir yazıyla, bu utancı, sonucu değiştirmese de görülmemesine, duyulmamasına tepki olarak buraya not edelim…