Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Şeytanla anlaşma

Bireylerin veya toplumların en büyük imtihanı hürriyettir. Size mutlak bir özgürlük sağlandığını hissetseniz nasıl davranırsınız? Örneğin küfür mü edersiniz? Hırsızlık yapar mısınız? Zulmeder misiniz? Derhal Faust ve Şeytan ile anlaşmaya mı yönelirsiniz? Yoksa çekinip tüm kötü davranışları ret mi edersiniz?
Sosyal medya bireylerin ve toplulukların maskesini düşürdü. Bize hürriyet verildi; hakaret, tahrik, kin ve kötülüğün hürriyeti özgür hale geldi. Özgürlüğün tek bir işlevi olduğuna inandık: kaos, rezillik ve daha çok nefrete sebep olmak. Nitekim sosyal medya, tarihin karanlık çatışmalarında yeni bir cephe haline geldi. Böylece tüm sosyal davranışlar bundan etkilendi. Şiddet hüküm sürmeye başladı, terbiye kuralları hor görüldü. Taciz, aile içi şiddet, sosyal normlara saygısızlık gibi hastalıklı fenomenler yaygın hale geldi.
Mısır, Ürdün ve Lübnan’da kadına şiddet hususunda benzer olaylar kaydedildi. Ulusal ve milli temeller çöktü, devlet tüm kavramlarıyla birlikte düştü. Orduların yerini kalabalıklar aldı. Kanunda değil, güçte yetki arandı, affın yerini katil aldı.
Ülfet ve tefekkür dilini kurutan sosyal medya, hasta ruhların rahatsızlıklarını körükledi. Ölçüler, değerler ve normları ortadan kalktı. Sesleri yükselen eşkıyalar, taraftarları olan birer yıldız haline geldi. Bu başıboşluk, insanlar arasındaki ilişkiyi bozdu. Tartışma dili; horoz dövüşüne, zehirli ve faydasız çığlıklara dönüştü.
Bu bireysel yozlaşmanın kökeni toplumsal yozlaşmadır. Tam tersi de söylenebilir. Siyasetin vatandaşlara yoksulluk ve başarısızlıktan başka bir şey sunmayan kısır, şiddet dolu dilden kaynaklanır. Mısır’daki Mansure gelininin anne babası katile verilen idam kararını, yargıya güvenmediklerini söyleyerek yorumlamıştı. Eskiden mazlumlara şifa veren yargı, şimdi ise ızdırabı beraberinde getiriyor. Kurban birçok Arap ülkesinde birden çok kez katlediliyor.
Toplumlar vahşileşti. Yoksulluk, insandaki haysiyeti söküp aldı. Lübnan ve Mısır'daki tecavüz ve taciz vakaları, gizli kalanlar bir yana,  toplumsal bir kabahattir. Aşk cinayetlerindeki faillerin çoğu gecekondu sakinleri değil, üniversite öğrencileridir. Çoğu durumda namus bekçileri tecavüze uğrayan kızı katleder, failler ise hayatlarını gururla sürdürür.
Ancak burada sorumluluğun büyük bir kısmı yargıdadır. Mısır yargısının bir zamanlar ‘örnek’ olduğunu, dürüstlüğü ve katılığı ile İngiliz yargısına benzetildiğini unutmayalım. Lübnan yargısı devletin basına açtığı davaları kovuşturmakla meşgul. Bu sırada anne ve üç kızının katli davasına bakan yargıç ise cesetler katilin gömdüğü betonun altından henüz çıkarılmadan önce dosyayı bir hışımla kapatadursun.