Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Yeniden gözden geçirme önerisi!

Ortadoğu'da birçok politikacının halka miras bıraktıkları kavramlar var gibi görünüyor. Siyasetin değişmeyen sabit bir mesele olduğu, çıkarlar değil ilkelerden oluştuğu da bu kavramlardan biri ve yeniden düşünülmesi gereken bir şey. İster İran'ın bakış açısını (argümanlarına dayanarak) ister Amerikan bakış açısını (yine argümanlarına dayanarak) destekliyor olun, “nükleer” meselede yaklaşan İran-ABD anlaşmasıyla birlikte şu söylenmeli; İran'ın açıkladığı talepler "gerçekçi değil, popülist." Aklı başında hiç kimse, ABD'nin anlaşma gerçekleşirse “gelecekte hiçbir yönetimin anlaşmadan ayrılmayacağını" taahhüt edeceğine inanamaz. İnananlar olsa da bu, gerçekle çelişmekte, çünkü ABD ile mevcut birçok “Ortadoğu” angajmanı durağında kendisinden “egemenliğinden feragat etmesini” istemekle eşdeğerdir. Amerikan siyasi eyleminin mekanizmalarını derinlemesine anlamamak ve İranlıların acil iç sorumluluklarından kurtulmak için yaptıkları gibi suçu dışarıya atmaktır.
Donald Trump yönetimi, Barack Obama yönetiminin yaptığı birçok anlaşmayı bozdu, Joe Biden yönetimi de Trump yönetiminin yaptığı birço anlaşmayı bozdu. Bu, Golan dosyası ve İsrail'in birleşik başkenti Kudüs gibi birçok dosya ve diğer uluslararası meseleler, özellikle de Afganistan'daki olay için geçerli. Bunun anlamı açık, net ve temel kural şudur: “Bir ülkedeki herhangi bir yönetim, siyasi çıkarlarını gerçekleştireceğini düşünüyorsa selefi tarafından imzalanan önceki anlaşmaları feshedebilir.” Almanya'da Angela Merkel'in mülteci politikası, Olaf Schulz'un gelişinin ardından yok oldu. Siyasi eylemlerde sabit bir şey yoktur asıl olan değişimdir.
Burada alınması gereken ders şu; bazı siyasi güçler kamuoyuna “yalan söylemeyi” bırakıp, değişmez kavramlar gibi görünen tezleri yeniden gözden geçirmeliler. Modern, medeni ve adil bir toplum inşa etmek için çalışmak yerine, suçu dışarıya atmayı bırakmalılar. Arap dünyamızda bunun örnekleri çok. Lübnan'ı ele alırsak, Lübnan'ın sorunlarının "dışsal" olduğu Lübnan siyasi toplumu arasında ortak bir görüş. Sahibi ister suçu Batı’ya ister Doğu’ya atsın, diğer tüm analizler buna dayanır. Ama gerçek şu ki, Lübnan'ın sorunlarının çoğu içsel ve bu gerçeğin farkına varılmadıkça Lübnan'ın kötü durumu dışarı askısında asılı kalacak. Lübnan sorunu bazılarının hayal ettiği gibi bir “İran-ABD” anlaşmasıyla ve hatta (abartılı bir bakış açısıyla) Mahmud Abbas Tel Aviv'deki birinci yetkili olsa bile çözülmeyecek! Lübnan dipte kalmaya devam edecek, çünkü Lübnanlı bir grup Lübnan'ı ele geçirmeye karar verdi. Bunun için argümanlar üretmenin yanı sıra anavatandaki diğer ortaklarını “hor görüp” küçümsüyor. Bazı Lübnanlı güçler de sadece kendi dar çıkarları için bu kervana katılıyorlar. Lübnan'ın sorunu, "modern ve adil bir sivil" devlet projesini kaybetmekte olan siyasi güçleridir. Bu proje kaybolurken, "mezhepçi" veya bazıları arasındaki yetersiz "Lübnan peynirini" paylaşmaya yönelik ittifak projesinin devam etmesidir. Suriye ikilemi de "ötekiler" iç işlerine karışmayı bıraksa bile çözülmeyecek, çünkü Suriye'nin ikilemi de dışsal değil, içsel ve eski. Küçük bir grubun ülkenin yönetimine ve zenginliklerine el koyması, Suriyelilerin bıktığı baskıcı bir rejimin başa gelmesi, sürgünler, karanlık hapishaneler ve bir devlet inşasında başarısızlıkla somutlaşan içsel bir ikilem.
Irak’ta da sorun içsel. “Şiilerin uğradığı zulüm” ve “Sünnilerin zulmü” bazılarının beslendiği sloganlardı. Bazıları da iktidara ulaşana ve ülkenin zenginliklerini kontrol edene kadar bu sloganları kullandılar. Şimdi işler açığa çıkıyor, Şiilerin Şiileri marjinalleştirdikleri, “meselenin” mezhepsel değil siyasi olduğu ispatlandı. Bazıları da “şeytandan” yardım istemekten ve dar bir “liderler” grubunun daha dar çıkarları uğruna Irak'ı bölmekten çekinmediler. Dolayısıyla tüm dış sorunlar çözülse bile, modern ve adil bir devlet inşa edilememesi nedeniyle Irak’ın “ikilemi” sürecek!
Yemen aynı şekilde bu analize dahil. Yemen'in açmazı da yine içsel ve eski. Yemen, Güney Yemen'in Irak'ın Kuveyt'i işgali konusundaki tutumunun temsil ettiği bir "siyasi ergenlik dönemi" geçirmişti. O aşamada olduğu gibi şimdiki aşamada siyasi ergenlik, küçük bir grubun Yemen anavatanını zorla tekeline alması, çözülmemiş yerel sorunların suçunun dış meselelere yüklenmesi, bir kez daha devlet inşasında başarısızlık şeklinde bir “çocuklukla” geri döndü. Yoksulluğa ve bölünmeye sürüklenen Sudan'da da tablo aynı. Seçkinleri, elbette yüksek sesle dillendirilen sayısız sloganlarla örtülü kişisel çıkar çekişmeleri nedeniyle, devleti ve toplumu kurtarma aşamasına ulaşamıyor. Öyle ki Sudanlılar "umudun" kendisini kaybettiler. Libya meselesinin de bu genel analizden uzak olduğunu düşünmüyorum. Dış müdahalelerden (en azından abartılı) bir şekilde bahsediliyor, çünkü Libya’nın hastalığı bir bütün olarak içsel. Filistin arenasında olan da tam olarak budur. Filistinlilerin acılarının nedenlerine işaret eden parmakların çoğu “dışarıyı” gösteriyor, oysa ikilem Filistin siyasi güçleri arasındaki çıkar “ayrılığıdır”, birleşik olması gereken bir dava için birleşik bir ses olmadan, dış müdahaleye açık dükkanlarıdır.
Bu hızlı sunumun özeti ve kendisinden çıkarabileceğimiz kural şu; seçkinler vatanlar inşa etmekte başarısız oldular. Bölgenin modern çağdaki siyasi tarihi, çıkmazdan çıkmak için “seçkinlerin modern ve adil bir sivil devlet inşa etmekteki başarısızlıklarına” dair örnekler sunuyor. Oysa reçete gizli değil ve tarafların üstünlük taslamadan çoğulculuğu tanımasına, dolayısıyla açıkça tanımlanmış ve herkes tarafından saygı duyulan bir “toplumsal sözleşmenin” yasal kurallarını temel alan bir katılıma dayanıyor. Bu sözleşme, kamu refahını sağlayan ve çıkarlarını koruyan hukuk kuralları nezdinde vatandaşların eşit olduğu, özgür ve bağımsız bir vatan inşa etmeyi amaçlamaktadır.
O zaman, nasıl bugün ticareti yapılan mezhepsel “faktör” eriyip gidecekse, bugün bahane olarak kullanılan “dış faktör” de eriyip yok olacak. Her ne kadar bu dışarısı, iç anlaşmazlıklardan yararlanma fırsatı bulmuş olsa da. Bu iç anlaşmazlıklar ise seçkinlerin çağın ve şimdiye kadar en uzak değil en yakın tarafından ezilen halkların gereksinimlerini anlamadaki feci başarısızlığından kaynaklanıyor. İşte gerçek gibi görünen ve bir seraptan başka bir şey olmayan birçok kavramın gözden geçirilmesi önerisi de buradan geliyor.
Son söz; Ortadoğu'nun pek çok ülkesinde siyasi seçkinler, devleti emekliliğe sevk etmeyi başardılar!