Libya'da aralıklı iç savaşın başka bir turu yaşanıyor. Kan, parçalanmış bedenler ve yıkım… Ne Suheyrat Anlaşması, ne Bouznika Anlaşması, ne de BM elçileri bunu durduramadı. 2014 yazında Trablus Uluslararası Havalimanı'nı ele geçirme savaşıyla başlayan şey, yukarı yönlü ilerliyor. Bugün çatışan tarafların adlarının 8 yıl önceki gibi Trablus İslamcıları, Mısrata savaşçıları ve Zintan milisleri olmadığı doğru. İsimler, unvanlar ve semboller değişti, ancak şiddet ve çatışma üreten bölgesel-etnik bileşen değişmedi. Libya şu anda Doğu, Batı ve Güney bölgelerinin katıldığı zorlayıcı bir çerçeve ve bu bölgelerden her birini çevresinin ortak bir ulusal yaşama dönüşmesini reddeden gruplar çevreliyor.
1951'deki bağımsızlığından bu yana ülkenin batıda Trablus ve doğuda Bingazi olmak üzere iki rakip başkent tanıdığını ve iki bölge arasındaki coğrafi konumu sebebiyle bu ihtilafa çözüm olarak Sirte şehrini önerenler olduğunu biliyoruz. Kendi açısından ülkenin petrol zenginliği de, keskin bir bölgeselci hissin gölgesinde, yalnızca ganimet için rekabetin şiddetini artırdı.
Şubat 2011 devrimi ve Muammer Kaddafi'nin Sirte'de öldürülmesi bu bölünmeleri aşmayı ya da bunları aşmayı sağlayacak temelleri kurmayı başaramadı. Özellikle de 11 Eylül 2012'de Bingazi'deki ABD Konsolosluğuna yapılan saldırı ve Büyükelçi Christopher Stevens'ın öldürülmesini müteakip Batı'nın ilgisinin azalmasından sonra.
Gelgelelim petrol zengini ülke bu tür bir ‘ilgi’yi cezp ettiğinden, iç savaş başka türden bir dış ‘ilgi’nin kapısını araladı. Böylece, bölge ve Avrupa ülkeleri ile ABD ve Rusya savaşa dahil oldu. Onların katılımı sadece çatışmanın nedenlerini daha tehlikeli hale getirdi ve çözülmesini daha da zorlaştırdı. İç savaşlar yabancı hırsları kışkırttığı gibi, savaş ağalarının şişkin egolarını ve buna eşlik eden yozlaşmayı da serbest bırakır.
İç savaşın sebeplerinden birinin devlet eksikliğinin olduğu Lübnan'ın aksine, Libya'daki en önemli çatışma sebebi devlet fazlalığı, daha doğrusu otorite fazlalığı. Burada Irak'a benzerlik o kadar belirgin ve keskin görünüyor ki, iki senaryo neredeyse bir; Kaddafi rejimi veya Saddam Hüseyin rejimi gibi diktatör bir askeri- güvenlik rejimi çöker ve tüm toplum patlar. Libya’da Kaddafi rejiminin 40 yıldan (1969 - 2011) fazla sürmesi, Saddam ve Baas rejiminin 35 yıl (1968 - 2003) sürdüğü Irak’a göre patlamanın şiddetini artırdı.
Bu uzun süre boyunca toplum tamamen işlevsiz hale getirildi ve tamamen otoriteye bağlandı. Her türlü inisiyatiften veya inisiyatif alma gücünden mahrum bırakıldı, farklılıklarını ve çoğulluğunu ifade etmesine engel olundu. Otorite ise mezhepsel veya bölgesel tek renkle tanımlandı. Böylece, orijinal bağlılıklar ve bastırılmış aidiyetler sessizce ve gizlice güçlenmeye başladı. Zorla gerçekleşen hamileliği sadece nefretle yoğrulmuş bir doğum izler.
Daha önce Irak'ta olduğu gibi Libya'da da dış rollerin belirli bir sorumluluğu olduğuna şüphe yok. Ancak bütün gücüyle toplumu parçalayan, taraflar arasındaki uçurumları genişleten o diktatörlük mirası, temel olmayı sürdürüyor. Aslında, dış rolü tanımlamakta aşırıya kaçmanın, ‘anti-emperyalist’ despotların tarihi suçlarını örtme işlevine sahip olduğu korkusu her zaman haklı bir korkuydu. Zira bu despotlar mevcut statükoda her şeyi yakıp yıkmakla yetinmediler, gelecekte onarılmasını da imkansızlık sınırına yaklaştırdılar.
Ancak bu yorum doğruysa, toplumlarımızın modern tarihini yeniden gözden geçirmek acil bir görev haline geliyor. Libya'da olduğu gibi Irak'ta da, bağımsızlıktan sonra ortaya çıkan muhafazakar rejimler, hızlı bir dünyada mütevazi adımlarla ilerliyorlardı, bu yüzden ilerleyişleri güvenliydi ama etkileyici veya heyecan verici değildi. Bu yavaş rejimler, özgürlükler olmadan ilerlemeyi hızlandırma bahanesiyle yıkıldılar. Statükoyu alt üst eden askerler, millerle kat edilecek mesafeler vaat ettiler. Ama ilgili toplumlarda krizler patlak verince yüzlerce ve hatta binlerce mil geriye gidilmeye başlandı. Bunlar Soğuk Savaş sırasında yaşandı ve Mısır Nasırcılığı Iraklıları, Libyalıları ve diğer Arap halklarını ‘sömürgecilerin destekçisi gerici rejimlerini’ devirmeye teşvik ediyordu.
Gevşek dünyamızın sağlam temeli burada inşa edildi; Nasır'a gençliğini hatırlatan Muammer Kaddafi, Libya'nın bedenine tırnaklarını geçirdi. 1958 darbesine katılan Irak Baas Partisi ise 10 yıl süren darbeler ve karşı darbeler döngüsünden sonra Irak halkı için bir kasaba dönüştü. İkinci yeniden yapılanma ise en azından Irak'ta, parçalanmasının sağladığı altın fırsata göre hem dış hem de iç güç ve yine anti-emperyalist olan İran tarafından üstlenildi. Saddam'ın başlattığı parçalanma ve Humeyni'nin bu parçalanmayı istismarına bu ıstıraplı ülke, mezhepler ve etnikler arasındaki savaşın yanı sıra mezhepler ve etniklerin kendi içindeki savaşları ekliyor.
Bu tarihin radikal bir şekilde gözden geçirilmesi, çeşitli hedeflere ulaşılması için bir koşul haline geldi. Hedeflerden biri de diktatörlerin eleştirilmesi ile onların sözde ‘yurtsever’ ve anti-emperyalist diye adlandırılan gerekçelerine anlayış gösterilmesi arasındaki örtülü ittifakı sona erdirmek.
TT
Bağdat’tan Trablus’a
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة